Ramazan, her türlü fikrî kirliliğin, zihin kirliliğinin; şehvet, ihtiras aç gözlülük; haksızlık, zorbalık ve tiranlık gibi daha sayabileceğimiz kötü hasletlerin hararetini dindirip yerini huzura, mutluluğa, berekete ve insana serinlik veren sükunete bırakmasını temsil etmektedir. İnsan, tüm kötü davranışlarının ardından tevbe ederse, vicdanları rahatlatan, bellerdeki yükleri hafifleten ve göğüslere ferahlık verip serinleten ve hepimizin yüzünü güldüren huzuruna kavuşacaktır.
“Geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi bizlere de farz kılınan oruç” (Bakara 183), manevi olarak doyuma ulaşma ve temizlenmektir. Bir yıl boyunca türlü pisliklerle muhatap olan, dünyanın maddi kirleriyle kirlenerek, zaman zaman da manevi kötü duygularla körelip çıkmazların eşiğine geldiğimiz anda Allah, Ramazan’ı karşımıza çıkartarak bizlere yardımını göndermiştir. Yaratılışımızdaki aklığa, paklığa, saflığa tekrar dönmemiz için bizlere yol göstermek, doğruyu görmek ve doğru ile eğriyi ayırmamız için delilleri ile Furkan’ı göndererek bizleri uyarmıştır.
Bu ay hakk ile batılın tamamen birbirinden ayrıldığı, hakkın batıla galebe çaldığı aydır. Bu ayın içinde, yeryüzünün her bölgesindeki nifağın, fesadın ve zulmün son bulması için Kur’an inmeye başlamıştır. İslamsız ve imansız geçen bin aydan hayırlı olan Kur’an’ın inmeye başladığı kadir gecesi bu ay içerisindedir. İşte o kadir gecesinden itibaren karanlıklar yerini aydınlığa; zulumat yerini adalete; batıl ise yerini hak’ka bırakmaya başlamıştır. Bu geceden itibaren tüm kirli oyunlar deşifre edilmeye başlanmış, insanlar doğru ve eğri arasında bir seçim yapmak zorunda kalmıştır. Bundan sonra kirli maskelerinin üstündeki sahte gülüşler, yerini kapkara yüzlere, kin ve nefret dolu zorbalıklara bırakmıştır. İşte Müslümanın hareket noktası burasıdır ki buradan itibaren gerçeklerle baş başa kalmış, kendisine yeni bir ivme kazandırmak için mücadeleye girişmiştir. İşte Ramazan bu haliyle adeta bir rafine görevi görmekte tüm şirk ve küfrün pisliklerini arındırmaktadır.
“Geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi oruç, size de (bize de) farz kılınmıştır. (Bakara,183)”
Kavramların tahrif edildiği (kelimelerin yerlerinin değiştirildiği) bir dünyada yaşıyoruz. Ramazan bilinci de diğer kavramların düştüğü akıbete düşmüş, içi boşaltılıp kötülerin emrine verilmiştir. Ramazan, İslam gibi bir bilinci kuşanma, batılın iç yüzünü tanıyıp Allah’a teslimiyet ve batılla mücadele etmektir.
Oysa Ramazan denince sadece sabah ve akşam arası hiçbir şey yememek, içmemekten ibaret hale dönüşmüştür. İftar sofraları ile eşdeğer olarak algılanmıştır. İnsanların bütün bir yıl boyunca mecburiyetten aç kalan manevi zihinlerini görmezden gelen ekran hocaefendileri açlığa övgüler dizerken bir ömür boyunca aç kalanların bu derdine hiç değinmemeye özen göstermekte, aşuftelerin yönettiği programlarda ahlaktan edepten bahsedip onları ve onları var eden fesadı temize çıkarma görevini ifa etmektedirler. TV. Kanallarını kullanarak kiraladıkları hocalar(!) vasıtasıyla hikayeleştirdikleri İslam’ı masal tadında uykudan önce formatında halka sunarak uyumalarını sağlamaktadır. Yine bu sihirli kutu, kendi meşrebindeki uzmanları konuşturarak halkın Ramazan bilincini değiştirmeye olanca hızıyla devam etmektedir. Açlıkla mücadelenin nasıl yapılacağını, iftar sofralarının nasıl süsleneceğini; iftarda hangi yemeklerin yapılabileceğini, sahurda nasıl beslenilmesi gerektiğini, susuzluğa karşı nelerin yapılabileceğini, ramazanda kilo vermenin yollarını bir ay boyunca açıklayan ve halkı bilgilendiren(!) bu uzmanlar, imandan yoksun kalmış ruhların, derdine derman olacak tek bir sözün söylenmesine veya yayılmasına müsaade etmemektedirler. Adeta Ramazan’ın kimliğini, bilincini yitirmesi için yarışmaktalar. İnsanların bütün bir yıl boyunca mecburiyetten aç kalan manevi zihinlerini görmezden gelmektedirler. Yine Ramazan, İslam’ın bir emri yerine; sanki bir Osmanlı kültürü olduğunun ima edilmesi de üzerinde ayrıca düşünülmesi gereken husustur.
Ramazan denince elbette akla Kur’an gelmelidir. Ancak sevap için okunan Kur’an değil, arınmak için okunan Kur’an gelmelidir. İbadet gelmeli ama dini yalanlayanlar gibi değil; infak gelmeli ama gösteriş olsun diye değil, bunlarla birlikte küçük te olsa büyük te olsa zulme haksızlığa sessiz kalmamayı da öğrenmek Ramazan’ın gereklerindendir.
İbadetle siyasetimizin bir birini tamamlayan birbirinden ayrılmayan etle tırnak gibi olduğu kıvama geldiği zaman secdeye inen başımız küfrün karşısında her zaman dimdik olacak, dik duracak, eğilmeyecek ve inancından asla ödün vermeyecektir.
Ey doğuların ve batıların Rabbi olan Allah’ım! Ey Alemlerin Rabbi olan Allah’ım Ey sahibimiz, ey mevlamız!
Bu ayda midemizi terbiye ettiğimiz gibi kalbimizi, zihnimizi, kulaklarımızı, gözlerimizi ve ellerimizi de terbiye eyle.
Bizden rahmetini esirgeme, bize acı, şirk gibi bir pislik karşısında ayaklarımız sabit kıl, bize dayanma gücü ver kalplerimizi batıl’a kaydırma. Amin.