قُلْ مَنْ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْ ظُلُمَاتِ الْبَرِّ وَالْبَحْرِ تَدْعُونَهُ تَضَرُّعاً وَخُفْيَةًۚ لَئِنْ اَنْجٰينَا مِنْ هٰذِه۪ لَنَكُونَنَّ مِنَ الشَّاكِر۪ينَ
﴿٦٣﴾
قُلِ اللّٰهُ يُنَجّ۪يكُمْ مِنْهَا وَمِنْ كُلِّ كَرْبٍ ثُمَّ اَنْتُمْ تُشْرِكُونَ
﴿٦٤﴾
De ki: “Sizler, açıktan ve gizlice ona ‘Eğer bizi bundan kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız’ diye dua ederken, sizi karanın ve denizin karanlıklarından (tehlikelerinden) kim kurtarır?” De ki: “Onlardan ve her türlü sıkıntıdan sizi Allah kurtarır. Ama siz yine de ona ortak koşuyorsunuz.” (6/63-64)
Kur’an’ın bir çok yerinde, insanoğlunun maruz kalacağı türlü sıkıntı ve imtihanlarda vereceği tepkiler analiz edilmiş ve değişmeyen nankörlüğü mütalaa edilmiştir. İşte bu ayetlerde de müşrikler, inkârları ve günahları sebebiyle, benzer durumdaki eski kavimler gibi, türlü felâketlere mâruz bırakılmakla tehdit edilmekte ve bu durumlardan kendilerini ancak Allah’ın kurtarabileceği hatırlatılmaktadır.
Esasında, darlık ve sıkıntılarda tek kurtarıcılarının Allah olduğunu müşrikler gayet iyi bilmektedirler. Hepimizin gayet iyi bildiği gibi, Allah’tan başkasının gideremeyeceği türlü felâketlerin insanlar üzerinde bir uyarıcılık ve onları kendine getirme; sağlıklı düşünmelerini, değerlendirme yapmalarını ve sonuçta Allah’ı hatırlayıp O’na yönelmelerini sağlama gibi olumlu tesirleri sayesinde insanlar Allah’a yönelip kurtuluş için O’na yalvarma moduna bürünüp, hayatlarının bundan sonraki bölümünde Rahman’ın buyruklarına karşı verdikleri ahitlerini hatırlayacaklarına dair yeminler ederler. Ama fiiliyatta çoğu zaman bu gerçekleşmez.
İnsanoğlu günümüzde de buna benzer çok sıkıntılı bir süreçten geçmektedir. Geçmiş kavimlerin biraz açlık, biraz korku, mallarından ve canlarından eksilme ile sınanmaları gibi, modern insan da “koronavirüs” diye isim takılan bir hastalığın salgına dönüştüğü algısı ile bir musibet yaşamaktadır. İster insan eliyle üretilmiş olsun, ister doğal bir hastalık olsun el-ân bu hastalık bir musibet olarak realitedir. Müslümanlar ders halkalarını, sıla-i rahimi, ibadetlerini, bırakıp bir kenara çekilmiş; anne çocuğundan, evlat babasından, kardeş kardeşten adeta kaçarak kendi kovuğunda yaşayan bir durumdadır. Üretildiği ve hastalığı sona erdireceği iddia edilen ilaçların ve aşıların bambaşka sıkıntılara yol açtığı da iddialar arasındadır. Bill, DSÖ gibi küresel fâsıklar, yeryüzünde bir ıslah(!) hareketi güttüğünü iddia ederek, ekini ve neslimizi bozmaya devam ederken (Bakara 11), bizlerin tek kurtarıcısının Allah (c.c.) olduğunu Nebi Muhammed zamanındaki gibi tüm müşrikler halen bilmektedir. Ama bu kozmik âlemin yaratıcısını yeryüzüne indirmek onlara göre değildir.
İnsanoğlu bırakın Rabbinden eman dilemeyi, bütün umudunu modern bilimin kurtarıcılığına bağlamış değil midir? Şöyle dönüp bir baktığımızda; çekilen sularımızın geri döndürülmesi için bile duaya çıkan aynı insan, bu hastalıktan kurtuluşunda da Rabbinden yardım dilemeyi hiç aklına getirmemektedir. Yaşanan eziyetli sürecin, Yaratan’ın bir uyarısı olduğunu düşünen azınlık bir grup mevcutsa da, bu grup her şey yeniden normale döndüğünde yeniden hevâ ve hevesini ilâh edinmeye devam edecek midir bilinmez.
Rabbimiz, ayaklarımızı kaydırma! Bizlere emr olunduğumuz gibi sırat-ı müstakim üzere nefes almayı ve ölüm bize gelip çatıncaya kadar kulluğumuza devam etmeyi nasip et!
Muhakkak ki Allah, en doğrusunu bilir!