İsraf toplumunun sembolü: “programlanmış eskime”!
Aşırı üretim ve tüketime endeksli geçerli kapitalist sistem, akıl almaz bir israf ve yok etme anlamına geliyor. Sistemin mantığının ve işleyişinin bir gereği olarak, satın alınan malların ve hizmetlerin sürekli yenilenmesi ve yenilenme hızının da sürekli artması gerekiyor. Aksi halde sistemin işlerliği mümkün olmazdı! Satın alınan onca şeyin “normal ömrünü”doldurmadan kullanımdan düşmesi, “eskimesi”, çöpe atılması, çöp dağlarının büyümesi, başka türlü mümkün olmazdı. İşte daha fazla satmanın, yok etmenin yöntemlerinden biri de “programlanmış eskime” denilen yöntem. Bir ürünün ne kadar zamanda kullanılamaz hale geleceğinin, önceden; daha tasarım aşamasında üretici şirket tarafından belirlenmesi, ona “bir ömür biçilmesi”…
İngilizcede “plarıned obsolescence”, Fransızcada “obsolescence programmé” denilene biz “programlanmış eskime”demeyi uygun buluyoruz. Özetle programlanmış eskime, bir şirketin bir ürünün kullanım ömrünü önceden, daha tasarım aşamasında programlaması, istediği kadar kısaltması demek. Bu da tüketicilerin yeni mal ve hizmetleri satın alma ihtiyacı duymasına, üreticilerin de eski ürünler yerine yenilerini satmasına imkân veriyor. Başka türlü söylersek, programlanmış eskime, bir mal ve hizmetin, bir ürünün kullanım ömrünü kısaltarak, yenilenme katsayısını büyütmek demek. Kısaca, halen kullanılabilir olan, gayet iyi iş gören bir aracı, bir şeyi çöpe atıp, yenisini satın almak demek.
“Planlanmış zaman aşımı” yöntemi de “programlanmış eskimenin” bir versiyonu. Bu, daha çok gıda maddeleri ve meşrubatlar için geçerli. Her ürün paketine bir “son kullanma tarihi” yazılıyor. Bu yöntemle ürüne bir “ömür”biçilmiş oluyor. Gıda maddesi üreticileri, kamu sağlığı gerekçesiyle ve güya sorumluluk almamak için, ürünün zaman aşımı süresini birkaç hafta öne çekiyorlar ve böylece rotasyonu hızlandırmayı başarıyorlar. Benzer bir durum ilaçlar, kozmetikler ve kimyasal maddeler için de geçerli. Aslında son tarihten sonra da kullanılabilir olan tüm bu şeylerin zaman aşımı ne kadar kısaysa, satış ve kâr da o kadar yüksek!
Öyle bir “tüketici tipi” yaratılmış durumda ki, üretilen her şeyi, hemen ve daha “ucuza” almaya kilitlenmiş, gözü başka bir şey görmüyor. Öyle olunca da her evde iki-üç araba, her evin her odasında bir televizyon, her evde birkaç bilgisayar, bir o kadar tablet, herkesin cebinde son model bir “akıllı telefon”, bir sürü şarj aleti, herkesin cebinde birkaç kredi kartı, gardıroplarda onlarca takım elbise, onlarca çift ayakkabı… Lâkin bu şımarıklığın, bu saçmalığın bir bedeli olmak zorunda! Sanki insanlara “çöpe atma refleksi” musallat olmuş… Tam bir şartlı refleks hali… Elindekini atıp yenisini almamak bir zül, bir “ayıp” haline gelmiş.
(BAŞKA BİR UYGARLIK İÇİN MANİFESTO-
FİKRET BAŞKAYA)