Hüseyin Öztürk, 10.03.2021 akit
Özgürlük kavramıyla köleliğin yan yana gelmesi mümkün değildir ve birbirine zıt iki kavramdır ama kişinin “insan mayalı kimyası bozulunca” durum değişmektedir.
Özgürlük ile kölelik birbirine sarmaş dolaş halde. Bir insan köle olduğu veya köleliği kabul ettiği zaman, ruhunun yarısını da kaybeder.
Tüketim çağının zirvesindeyiz. Markaya tapmanın doruğa tırmanışı sürmekte! İhtiyacımız olmadığı halde, kapitalizmin dişlileri arasında ihtiyaç haline getirilen ne kadar malzeme varsa, ısrarla medya yoluyla dayatılmakta.
– “Bir kimse neye ihtiyacı olup olmadığını bilemez mi? Bilir elbet, bilmez olur mu? Bilenler zaten ruhlarını köleleştirmemiş kişilerdir.
Ruhlarını özgür zannedip, kapitalizmin ve tüketimin yönlendirdiği ve yönettiği insanların, özgürlük ambalajı altında ruhlarını köleleştirdiklerinden söz ediyoruz.
Yine şöyle denilebilir:
– “İyi güzel de bundan size ne, bize ne? Herkesin hayatı kendine, insanlar ne yapıp ettiklerini biliyorlardır ve bilerek istedikleri gibi davranmaktadırlar”.
Aliyyülala, çok doğru! Tabi ki kimsenin hayatına kimsenin müdahale hakkı yoktur ve olmamalıdır. Tamam, bu hususu geçip, söze yol verelim bakalım nereye varacak?
*
Toplumda bu kadar karmaşa ve kargaşanın sebebi nedir acaba?
Bu insanları toplumun huzurunu bozmaya sevk eden gaileler nelerdir? Neden hem kendilerine hem topluma kötülük etmektedirler?
Mesela kötülükleri yapanlar kadar yayanlar da suçlu değil midir?
Televizyonlar ve sosyal medya neden insana insan gibi hizmet eden değil de insanı sürekli insanlıktan çıkaran, ruhları köleleştiren dizilerle ve haberlerle reyting almak ister. Nasıl bir ruh halleri vardır?
Bunların hepsinin köleleştirilen ruhlarla bir ilgisi yok mudur?
En çok izlenen televizyonlarda şöyle gönül huzuru içerisinde; insana insanca bilgiler, haberler, yorumlar, diziler sunan kaç film-dizi-program vardır?
Reklamların hangisinde insanı kazanca, çalışmaya, bölüşmeye, paylaşmaya davet eden reklam bulabiliriz? Harcayın baskısı yapmayan reklam bulabilir misiniz?
Lafa gelince sokakta işlenen cinayetler başta olmak üzere, evlerde yahut çeşitli mekânlarda meydana gelen olaylar, ruhlarını canileştirmiş kimselerin işidir deriz.
Peki, bu duruma gelişte medyanın hiç sorumluluğu yok mudur? Kişileri şiddete sevk etmeyen kaç dizi sayabiliriz?
*
Sınırsız sorumsuz diziler, açık-gizli tüketim programları ve reklamlar, insanları hırs ve öfke sahibi yapmaktadır.
Hırsın sonu hasettir. Hasedin de yakmayacağı insan yoktur. Hırs ve haset, kişinin ruhunu kirletir ve insani melekeleri felç eder.
Ruhu köleleşen insanlar, vücudunun yarısı olmadan toprakta mücadele eden yaralı canlılar gibidir. Başlarına nereden ne geldiğini bilmeden kıvranır dururlar.
Bedbahtlığın pençesine düşen kimselere karşı şefkat hissi göstermek bile onları aşağılayıcı bir tavır olarak algılanır ki, ne hale geldiklerini göremezler.
Ezcümle:
Gayemiz “insan kalabilmeyi” sağlamak olmalıdır. Hasedin ve kibrin kulelerinde ruhumuzu cüceleştirmeyelim.