Popüler bir kişi öldüğü zaman gösterilen ilgi ile sadece kendi çevresinin tanıdığı bir insan öldüğünde gösterilen ilginin kıyaslanmaz farklılığı sanırım bütün toplumlarda aynıdır. Ayrıca popülaritenin ölçütleri de son derece öğreticidir. Yakın zamanda, sanıyorum bir gün arayla ülkede iki İbrahim vefat etti. Bunlardan biri İbrahim Erkal’dı, ikincisi de, Ankara ilahiyat fakültesi öğretim üyelerinden, İslam tarihçisi, çok satan Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı kitabının yazarı Prof. Dr. İbrahim Sarıçam’dı. Birinci İbrahim’in ölümü bütün Türkiye’nin gündemi idi, ikinci İbrahim’in vefatı ise (az bir çevrenin dışında) duyulmadı bile. Bu cümleden olarak, 7 Haziran 2017 Çarşamba günü ebedi aleme yolcu ettiğimiz Osman Kayhan ağabeyimden söz etmeyi bir görev addediyorum. Terk-i dünya eden müminlerin bu kadarcık olsun kendi aramızda zikirleri geçmelidir diye düşünmekteyim.
Osman ağabey 1952 (Sorgun, Mükremin köyü) doğumluydu. Köyünden Kayseri’ye ne zaman yerleşti, onu bilmiyorum. Bildiğim kadarıyla Köy Hizmetleri müdürlüğünde ilk olarak Urfa’da çalışmaya başlamış. Celal Sancar ağabeyle o yıllarda bölgede tanıştıklarını zannediyorum. 70’li yılların sonlarına doğru Kayseri’de, o zamanlar apayrı bir anlam ve önemi olan, evlerde sürdürülen halka çalışmalarına katılmak suretiyle İslam’la tanışmış. 1980 askeri darbesinin ‘mürüvvetini’ o da görmüştür. O zamanlar sanırım bazı anma ve kutlama programları pek çok resmi dairede icra edilmektedir. Osman ağabey, 1980 yılı 10 Kasım’ında, tuvalette oyalanarak M. Kemal’i anma törenine katılmamak suçundan takibata uğramış, 1981 yılının 10 Mart-18 Ağustos tarihleri arasında Kayseri’nin meşhur Zincidere cezaevinde hapis yatmıştır. ‘mürüvvet’ kelimesini kullanmam boş yere değildir; hayatının bu kesiti onun belki de İslam’a daha yakından ısınmasını ve bilgilenmelerinin artmasını sağlamıştır.
Kayseri’de 1990’ların başlarında kurulmuş olan Furkan Radyonun kuruluşunda bildiğim kadarıyla başından beri yer almıştı. Uzun yıllar radyoda idarecilik yaptı. Onun asıl sevdiği iş, radyodaki programıydı. Coşkun bir sunumla, Türkçeyi de gayet düzgün kullanarak, gündemi değerlendirir, bilhassa Kur’an içerikli, Kur’an’ı tanıtmaya özen gösteren programlar yapardı. Son yaptığı programda Kur’an’dan sorular soruyor, bilenlere, esnaftan türlü zahmetlerle derlediği hediyeleri veriyordu. Hediyeleri genellikle kitap oluyordu. Hediyeyi almak üzere radyo binasına kadar gitmek durumunda olan gençlerle ve çocuklarla tanışmaktan, onlara Kur’an’ı tavsiye edici konuşmalar yapmaktan amansız bir keyif alıyordu. İkinci büyük keyfi de, bu yaptığı işleri ilk fırsatta, en yakın dostlarına anlatmaktı.