Yıllar önce eşim Somali’de bir su kuyusu yaptırmak için para biriktirdiğini söylemişti. Amacı suya dahi muhtaç garibanların susuzluğunu gidermekti. Müminler ancak kardeştirler. Onlar orada ölürken bize mümin denmez demişti. Bu işte ona elimden gelen yardımı yapacağımı söylemiştim. Müminler iyilikte yardımlaşırlardı. Ben de yardım edecektim.
Aradan yıllar geçti ve eşimin amacını gerçekleştirme imkânı oluştu. İstişarelerimiz sonucunda içinde yaşadığımız topluluğa bu isteğimizi açmayı düşündük. Öyle bir şey yapmalıydık ki, hem Somali’de hem de burada işe yarasın. Hem orada hem burada İslam’a hizmet etsin ve yalnızca evet yalnızca Allah’ın dininin aziz olması için olsun.
Açtık niyetimizi içinde yaşadığımız insanlara. İslam’ı sevenler koşup geldiler yine kilometrelerce uzaktan. Oysa yanı başımızdaki Somalili kardeşlerden neredeyse eser bile yoktu. Bu ilk sürpriz olmuştu karşılaştığımız.
Hollanda’dan, Almanya’dan kardeşlerimiz çok önemli yardımlarda bulundular. İşyerimizdeki ilanımızdan haberdar olan Hollandalılar, Araplar, Faslılar, Türkler yardımda bulundular. Kendilerinden alış veriş yaptığımız işyeri sahibi kardeşlerimiz getirdikleri malların parasını almadılar. Yeter ki o insanlar susuz kalmasın, yeter ki bir yudum su olalım diye. Bizim gözümüzde her biri su gibi aziz oldular. Umarız Rabbimizin gözünde de aziz/sevilen olurlar.
Bir proje geliştirdik. Toplandık, konuştuk, anlattık, dinledik. Hanımlarımız çalıştı. Gençlerimiz çalıştı. Bir tek su kuyusu niyetiyle çıkılan yolda, 100 kişiyi katarakt ameliyatı yaptıracak, 24 genç kızımıza dikiş nakış kursu verip dikiş makinesi hediye edecek, onlarca aileye maddi yardımda bulunacak durum oluştu. Rabbimiz yine yapmıştı yapacağını. Bereket üstüne bereket…
Uzun yıllardır tanıdığımız dürüst ve bu konuda tecrübesi olan kardeşimizle çıktık yollara. 14 saatlik bir yolculuktan sonra Mogadişu havaalanına indik. Mogadişu’da yerel bir yardım kuruluşu ile beraber yapılacaktı tüm yapılacaklar. Bizi karşılamaya bir Somalili kardeş iki silahlı korumayla geldi. Neredeyse hiç yapılmayan havaalanı kontrolünden sonra bize ayarlanan otelimize gittik. 1,5 km.lik bir mesafede yüzlerce silahlı asker ve bize doğrultulmuş ağır makineli tüfeklerle karşılaşmakta başka bir sürpriz oldu. Çok sık yapılan durdurmalardan yanımızdaki silahlı korumaların söyledikleriyle kolayca geçiyorduk. Sonradan bu kolaylığın oraya yardım için gelenler olarak tanıtılmamızdan kaynaklandığını anladık.
15 dakikalık bir dinlenme ve çantalarımızı odamıza koymadan sonra ilk günümüze başladık. Planlamada yetimlere ve seçilen ailelere bayram ve gıda yardımı vardı. Biz saat 10 gibi oradaydık ve birçok çocuk ve yaşlı insan saatlerdir bizi bekliyorlardı. Bilmeden verdiğimiz bu sıkıntıdan dolayı hissettiğim duyguları anlatamam. Allah bizi affetsin.
Yapılan yardım, biraz pirinç, yağ, un gibi temel bazı maddeleri içerse de bunun oradaki insanlar için çok önemli olduğu hemen anlaşılıyordu. Yaşlı bir annemizin verilenleri taşıyamayınca Ahmet kardeşimin kendi sırtına yükleyip taşıyışı görünmeye değerdi. Üçüncü gün verecek bir şeyi kalmayınca çantasındaki şampuanlarını bile vermeye başlayan kardeşimi daha fazla anlatmayacağım. Henüz hava kararmamıştı. Büyük bir istekle gariban kardeşlerimizle beraber olmak istiyorduk. Ancak bize yardımcı olan kardeşler, daha fazla dışarıda kalmanın çok tehlikeli olduğunu belirtip 3 noktada askeri koruması olan ve bir kaleyi andıran otele girmemizi istediler. Çaresizdik. Ertesi gün için hedefimiz daha önce açılan su kuyularını kontrol etmek ve yeni su kuyumuzu açmaktı.
Geçen sene açılan 5 su kuyusunu gördük. Özellikle 4 tanesi son derece fakir insanların yaşadığı bir bölgede açılmıştı. Genç yaşlı insanların çoğunun ayakkabısı dahi yoktu. Çocuklar paslı teneke parçalarını her yeri kapladığı sokağa benzer yerlerde oynuyorlardı. İnsanlar, yan yana konulmuş çatı kaplama tenekelerinden ya da üzeri eski bezlerle kapatılmış çadırlarda yaşıyorlardı ve tek kelimeyle burada açılan su kuyularından başka bu insanların hiç bir şeyleri yoktu.
Küçücük çocukların yüzleri parlıyordu. Verdiğimiz bir balon ya da şeker onları o kadar mutlu ediyordu ki. Sorduk bu insanlar nasıl yaşıyorlar diye. Erkekler Mogadişu’da bir iş bulup o gün çalışırlarsa bir şeyler getiriyorlarmış. Ya erkeği olmayanlar ya da iş bulamayacak durumda olanlar dedik ses yoktu. Sessizlikten başka hiç bir şey yoktu. O kadar çok insanın o kadar çok çaresizlik içinde oluşunu görmek buzdolabında soğuk su olmayınca çocuklara kızan bana “yuh olsun sana” dememe yol açmıştı.
Üçüncü gün ameliyatlara katılacaktık. Gözlerinde katarakt problemi olup seçilen 100 kişiyi ameliyat ettirecektik. Biz geldikten sonrada devam eden ameliyatlardan 17 kişinin ameliyatına katıldık. Kimi 4 aydır görmezken kimi 2,5 yıldır göremediklerini söylediler. Yaşlı bir amcanın kırık bir İngilizceyle mutlu olduğunu söyleyip bizlere dua etmesi bizi de çok sevindirdi. Onların bunca zamandır görmeden yaşamak zorunda kalışları ve bir gün sonra ve 10 dakikalık bir ameliyatın ardından görecek olmaları dudaklarımdan ister istemez şu kelimelerin çıkmasına yol açmıştı: Neden daha önce gelmedim?
Kalan zamanımızda yoksul aileleri ziyaret etmek istedik. Çok büyük bir kesim için bu imkansızdı. Anladığımız kadarıyla bizim ziyaret edeceğimiz ailelerin gece kriminal gençler tarafından baskına uğramaları ve verdiklerimizin alınması işten bile değildi. Bu yüzden çevresi kapatılmış ve adeta bir kampı andıran mahalleye bizi yönelttiler. Esas gidilmesi gereken yerdekilere göre kısmen durumu iyi olanlar demişlerdi. Ama iyi olmanın tanımının Somali’de çok farklı olduğunu anladım. Sanırım size anlamanızı sağlayacak kelimeleri de bulamam.
Kaldığımız otelde herhangi bir eksiklik çekmeniz söz konusu değildi. Airco’lu odalarda serinler, 4 kere 4 son model arabalarla Somali’nin güzelliklerini keşfedebilirdiniz. Peki neydi 100 metre ileride ayağına giyecek ayakkabısı olmayanları o otelde kalanlardan ayıran?
Merak ettiğimiz ama cevabını bulamadığımız bir konuda sokaklarda bir tek beyaz insana rastlamak imkansız iken bizimle beraber uçakta gelen onca beyazın Somali’de ne iş yaptığı ne aradığı idi. Tamamı Amerikan/Avrupalı olan bu insanların Somali’de bulunan imkanları kullanma ile alakalarının olup olmadığını bilemiyorum. Ancak Somali’nin ve özellikle Mogadişu’nun Avrupalı bir kafanın aradığı tatil beldesi olmadığını çok iyi biliyorum.
Biz ardımızda belki bundan sonra evlatlarına temiz su içirince dua edecek bir kaç anneyi, verilen dikiş makineleri ile kendi ekmeğini kazanacak bir kaç kız kardeşimizi, verdiğimiz şekerler bitinceye kadar sevinen bir kaç çocuğu, görmeye başlayan gözleriyle sevinecek bir kaç insanı ardımızda bırakarak geldik. Giderken bir amacımız vardı. Yaptığımız ne olursa olsun, yapılan İlayı Kelimetullah için olmalıydı. Bizden sonra gelenlere bu amaç için çalışma şerefini aktarmak için gittik. Muvahhid bir insanın esas amaçtan sapıp sadece yardım yapma durumuna düşmemesi gerektiğini de bu işlerle uğraşan kardeşlere hatırlatmak gerekiyor. Umarız Rabbimiz yapılan işlerde kalbimize esen vesveseleri rahmetine perde kılmaz. Umarız nefsindekileri İslam ile değiştirip ahirette sorumlu olmayacağı gereksiz tartışmalarla zaman geçirenleri uyandırır. Ve hayatın tamamının iman ve Allah yolunda cihad tan ibaret olduğu unutulmaz.
SOMALİ PROJESİ
Orhan Sezer
(Hollanda Temmuz 2015)