Yazar Murat Kurtuldu, Eğitim İlke-Sen tarafından düzenlenen programda zorunlu eğitimi tartıştı.
Kurtuldu’nun konuşmasından satır başları Halil Toprak’ın aktarımıyla şu şekilde:
– Eğitim, öğreticinin seçtiği konuları öğrencisine öğretmesidir. Tabiatı gereği zorla birliktedir. Öğretim ise bir marangozun sanatını aktarması gibi bir bilginin ve ahlakının transferidir.
– Tolstoy bu eğitim konseptinin ve içerdiği şiddetin ilk farkına varan ve bunu eleştiren entelektüellerden. Canlı bir entelektüel hayatın olduğu Avrupa’da entelektüel iklime müdahaleler bu hayatın canlılığıyla daha hızlı fark ediliyor ve eleştiriliyor. O dönemlerde okulda özellikle anarşist eleştirmenlerce eleştiriliyor. Osmanlı’da ise Kahire ve İstanbul ile sınırlı bir entelektüel zümresinin sorunsal olarak ele almasını beklemek güç. Hatta şevkle katılıyorlar eğitim furyasına.
– Klasik toplumlarda aidiyet din üzerinden tanımlanan bir şey iken yeni millet tasarımının çimentosu olarak okul oluyor artık. Devletin ihtiyacı olan vatandaş profili, burjuvazinin ihtiyacı işçi için okul araç vazifesi görüyor.
– Osmanlı’da okullaşma 2. Abdulhamit zamanında başlıyor ve çok hızlı bir şekilde (yılda ortalama 400 okul açılıyor) gerçekleşiyor. Said Halim Paşa ve Ahmet Cevdet Paşa gibi İslamcı figürler tarafından da teşvik ediliyor bu süreç. Osmanlı’da zorunlu eğitime karşı çıkanları göremiyoruz.
– Osmanlı fark ediyor eğitimin iktidar aracı olduğunu. Okullaşmayla “tepeden aşağıya şekillenen bir toplum modeli” benimsiyor.
– Ivan Illich, zorunlu eğitimi “radikal tekel” olarak tanımlıyor. Radikal tekel, bir hizmete ya da ürün çeşidine dair yegâne üreticinin ya da hizmet sağlayıcının olması durumu.
– Okulu ve eğitim politikalarını eleştirirken yaygın bir yanılgı olarak “akademik başarı” eleştiriliyor. Okulun egemenler için ideolojik bir araç olduğu es geçiliyor. Okulun esas amacı bir vatandaş tipini üretmektir.
– Okullar bize simulatif bir bilgiyi gerçeklikle bir bağ kurmadan öğretir. Okuldan mezun olduktan sonra yaşamı yeniden keşfederiz.
– 1700’lere, Osmanlı’ya gittiğimizde günümüzdeki gibi merkezden çıkan bir müfredat söz konusu değil.
– Zorunlu eğitime karşı tartışan herkes “Biz de bir okul/öğrenme ortamı oluşturalım.” diyor. Alternatif üzerine konuşunca hemen model kuralım diyoruz. Oysa öğrenme kişiye göre biriciktir. Öğrenme yerel, kişisel olmalıdır.
– Okul başarısız bir kurum mu? Okul bilimsel düşünmeyi öğretemiyor, kitap okumayı sevdiremiyor, ufuk genişletemiyor. Bunlar yan mamul olarak çıkabiliyor. Okulun esas işlevi insan yetiştirmek değil “vatandaş” üretmektir.
– Diplomanın popülerliği kalmadı çünkü okul modern toplumu inşa etmiş durumda. Bireyin, çocuğun toplum içerisinde olması kafi. Zorunlu eğitime, zorunlu askerliğe karşı çıktığında kurumlardan evvel çevre dikiliyor insanın karşısına. İnşa edilmiş “vatandaşların” bir “vatandaş”a uymayan davranışı düzeltme eğilimi yerleşti artık.
– “Disiplin toplumu”ndan “performans toplumu”na geçtik. Byung-Chul Han’a göre “disiplin toplumu deliler üretirken performans toplumu mağluplar ve depresifler üretir.”
– Diploma patlaması yaşanıyor. Oysa performans odaklı bir zamanda diploma hantal kalıyor. Okul hemen yarın kalkacak demiyoruz ama bir değişim var.
– Müslüman hem “okul” ve hem de “diploma” anlayışlarıyla mücadele etmeli.
İslami Analiz