Kur’an Günlüğü
İnsan, her dilediğini elde etme hakkına sahip olduğunu mu sanır?
Halbuki hem ötekisi, hem de bu dünya, yalnızca Allah’a aittir!
(Necm 24- 25)
“ Öyle bir çelişkiler boşluğuna düşersin ki ne kadar zeki, akıllı ve cesur olursan ol içinden çıkamazsın! Bir gün bir sey istersin, ertesi gün o istediğin şeyi elde edersin, daha ertesi gün bunu istemiş olmanın düşüncesinden bile utanırsın, sonra da istediğin oldu diye hayata lanet okursun. Kibirinin, hayatın içine balıklama dalma özgürlüğünün, inatla istiyorum demenin sonucu budur. İnsan hayatta yolunu el yordamıyla bulmalı, pek çok şeye gözünü kapamalı, mutluluğu hayal bile etmemeli, elinden kaçan mutluluk için söylenmemeli. İşte hayat budur! Hayatın mutluluk ve zevk olduğunu kim söylemis? Deliler! “ ( Gonçarov – Oblomov)
Nasiplerinin tek müsrifidir insan. Bu farkındalık insanın vicdanında zuhur etmeye başladığı andan itibaren kendiyle olan muhasebesi öylesine derinleşiyor ki. Her ne maksat ve duygu haliyle olursa olsun, eşyanın tabiatına mahdut aklı ve yüreğinin arasında bir sarkaç gibi sallanırken ulaşmak istediği ve dilediği onca şeylere şimdi geriye dönüp bir baktığında pişmanlıklarıyla yüzleşmenin mahcubiyetini yaşıyor. Oysaki her dilediğimizi gerçekleştirebilecek bir kuvvetin potansiyelini taşıdığımıza inanırdık. Bu inanç ile zamana karşı yarış içerisinde kendimizi ispatlamaya kalktık. Hızımız arttıkça herşeyi gerçekleştirebileceğimize olan inancımız da bir o kadar arttı. Sonrası ise hüsran. Artan ivmeyle koskoca bir duvara çarpmanın hüsranı. Bilincimiz, hala hayatta kaldıysa ve aslına rücu edebiliyorsa dilimiz, tevbenin kapısında buluruz kendimizi.
Pürüssüz bir yolda olmadığımızı durmadan önümüze çıkan duvarlardan anlamalıyız. Duvarlar bizim bilincimizi inşa eden temel unsurlar gibidir sanki. Hızını düşür ey insan. Aceleci olma. Aceleci oldukça etrafında olan bitenleri göremiyor ve kibrini beslediğinin bile farkında olmuyorsun. Nihayetinde olanca hızınla duvara çarpmanın muvacehesinde sahip olduklarını da yitiriyorsun. Hızını düşür ey insan.Hızını düşürdükçe düşün. Neye sahip olmak istediğini, ne kadarına sahip olmak istediğini ve niçin sahip olmak istediğini düşün. Sahip olduklarımızın asıl sahibini düşün ve hızını daha da düşür. Çünkü yol onun, yolcu onun, duvar onun. Bahçe sahiplerini hatırla mesela. Nasıl da bir anda avuclarından uçuvermişti kibirleriyle büyüttükleri mahsulleri. Ve sonra pişmanlıklarını nasıl dile getirmişlerdi…
”Meğer biz zalimlerden olup çıkmışız… Yazıklar olsun bize! Gerçekten de biz haddimizi aşmışız…Artık bizim rağbetimiz Rabbimizedir.” (Kalem 29-31)
”İmdi, Rabbinin adını an ve bütün varlığını O’na vakfet! O doğunun da batının da Rabbidir. Ondan başka ilah yoktur. Öyleyse tek dayanağın O olsun.” ( Müzzemmil 8-9)
İşte bu yitip gidenler kumkumasında nasiplerinin müsrifi olduğunun idrakinde olan insanın bu buhrandan çıkış yolunu ne kadar da güzel izah ediyor. Benim sahibim olan Rabbim, beni kendisine emanet etmemi istiyecek kadar ruhumun her tarafına nufuz ediyor.
Ey tek dayanağım olan Rabbim, bana, tüm varlığımı, varlık sebeplerimi, sahip olduklarımı ve sahip olmak istediklerimi sana vakfetme bilinci ihsan et. Ben bilemiyorum neye sahip olmak istediklerimi. Aklımın ve yüreğimin oyununa geliyorum farkındayım ey müdahil olan Rabbim bana da müdahil ol. Ey Rabbim, müsrifi olduğum nasiplerimden helallik istiyorum. Ne olursun sesimi işittir onlara.