اُتْلُ مَا اُوحِىَ اِلَيْكَ مِنَ الْكِتَابِ وَاَقِمِ الصَّلٰوةَ اِنَّ الصَّلٰوةَ تَنْهٰى عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنْكَرِ وَلَذِكْرُ اللّٰهِ اَكْبَرُ وَاللّٰهُ يَعْلَمُ مَا تَصْنَعُونَ
Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.(Ankebut 45)
Namaz, fahşadan (aşırılıktan) ve münkerden (kötü şeylerden) nasıl alıkor?
Bazı müfessirler, bu ayetteki “salât” (namaz) ile, Kur’ân’ın kastedildiğini; kötülüklerden ve fahşadan alıkoyucu olanın Kur’ân olduğunu, kendisinde bu iki şeyden nehyeden hükümler bulunduğunu ileri sürmüşlerdir. İman edip kitabı okuyan ve Allah’ı hatırından çıkarmayan bir kimsenin kitabın içinde ki tüm emirlere uyması kendisini zaten münkerden arındıracaktır.
Bu vesile ile Allah’ı anmak sadece namazla sınırlı değildir, bilakis onun sınırları çok geniştir. Bir insan oruç tuttuğunda, zekat verdiğinde veya salih bir iş yaptığında kaçınılmaz olarak Allah’ı düşünür. Bu nedenle salih ameller O’ndan kaynaklanır. Aynı şekilde bir mü’min, önünde fırsat olduğu halde kötü bir işi yapmaktan kaçınırsa, bu da Allah’ı anmanın bir sonucudur. O halde Allah’ı anmak bir mü’minin bütün hayatını kapsar.
İnsan, sadece kitabın kelimelerini okumaktan ziyade, Kur’an’ın öğretilerini iyice anladığında ve onları ruhunda sindirdiğinde namazı sadece fiziksel hareketlerden ibaret kalmayıp kalbinden gelen bir ahlâk ve karakterinin bir dürtüsü olursa Kur’an okumak ve namaz kılmaktan güç kazanabilir. Münker ve fahşadan bu şekilde uzak durur.
Her şeyin mübah olduğu kapitalist toplumlarda münkerden ve fahşadan uzak durmak aynı zamanda ayrışmak demektir. Bu ayrışma kişiye bir kimlik kazandırır ve tüm kötülüklere karşı bir tavır alır. Tıpkı Şuayıp (as) gibi. O’nun namazı geniş anlamda bir başkaldırı bir kıyam niteliğindeydi ve fuhşiyat içinde bulunan toplumun canını sıkmakta onları rahatsız etmekteydi. Belki namazın nasıl olması gerektiğine misallerden bir misal olarak Şuayıp (as)’ın kıssası bu konuda güzel bir misal teşkil edebilir. Aksi halde Kur’an’ı sevap için okuyup, namazı “kıl beşi kurtar başı” mantığı ile kılmaya gelince, boğazdan aşağısına, kalbe ulaşmayan bir okumanın, ve ya jet hızıyla kılınan ve ne dediğinden bi-haber olan bir namazın değil münkere ve fahşaya karşı koyma gücü vermek, imanında sebat etmesi için yeterli güç bile veremeyecektir.
Aslında kişinin düşünce, ahlâk ve davranışlarında hiçbir değişiklik meydana getirmeyen ve onun Kur’an’ın yasakladığı şeyleri yapmaya devam etmesini engellemeyen bir okuma, gerçek müminin okuyuşu değildir.
Namaz selamdan sonra başlar. Ne olduğu bilinerek kılınan namaz, namaz dışında da, çirkinlikten, uygunsuzluktan uzaklaştırır. Sahih ve doğru bir şekilde namaza devam edildikçe iyilik artar. Resulullah (as)’dan rivayet olunmuştur ki: “Kim bir namaz kılar da, o namaz kendisini açık ve gizli kötülüklerden alıkoymazsa o namazla Allah’tan uzaklaşmaktan başka bir şey artırmış olmaz” buyurmuştur
Şu halde namaz kılmak, belli başlı hareketlerden ibaret olmayıp bu hareketlerin misyonunun gereğini yerine getirmektir. Aksi halde,”Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki onlar gafildirler.” (Maun, 107/4-5) ayetine muhatap olunur.