Haşim Akın – 19. 06.2019 Dünya Bülteni
Özelde Uganda, genelde tüm Afrika’da namazlar hayatın vazgeçilmez belirleyici unsurlarıdır. Diğer işler bunların arasındaki müsait yerlere sıkıştırılır. Namaz sadece bireysel bir ibadet değildir. O bölgede bir Müslümanın yapabileceği en büyük ayıp, namazı cemaate gitmeden kılmasıdır.
Dünya üzerinde yaşayan Müslümanların en önemli problemi sayısal ağızlıkları değildir. Neredeyse hiçbir yerde sayısal anlamda tamamen mağdur olacakları düzeyde azınlık değiller. Ama dik durup kendi değerleriyle varlıklarını gösteremedikleri için hep horlanmış ve itilmiş oluyorlar.
Hayatı durduran namaz
Uganda seyahatimizde daha önce Afrika’nın farklı ülkelerindeki Müslümanlar da gördüğümüz özel bir hassasiyeti yeniden keşfediyoruz. Bize kaldığımız vakıf merkezinde öğle namazının Saat 13.30 da kılınacağı bilgisi verildi. Gerçekten bu merkezde bulunan bütün Müslümanlar, 13.30 da işlerini bırakmışlar, abdestlerin almışlar ve namaz için mescitte hazır olmuşlardı. Elbette her birinin orada yaptığı bir iş vardı. Herkesin işi de gerçekten önemliydi. Lakin hiçbir iş, namazın önüne geçemiyordu. Biz bugün neredeyse bin yıllık İslami bir geleneğin torunları olarak, namaz ve benzeri ibadetlerimizi hayatın akışı içinde ve hengâmesi arasında bulduğumuz bir boşluğa yerleştiriyoruz. Önce işimizi yapacağız ve bir boş vakitte de hemen namazımızı kılıvereceğiz.
Özelde Uganda, genelde tüm Afrika’da namazlar hayatın vazgeçilmez belirleyici unsurlarıdır. Diğer işler bunların arasındaki müsait yerlere sıkıştırılır. Namaz sadece bireysel bir ibadet değildir. O bölgede bir Müslümanın yapabileceği en büyük ayıp, namazı cemaate gitmeden kılmasıdır. Burkina Faso’da Müslüman olan bir gence niçin İslam dinini seçtiğini sormuştum. Cevabı namaza bakış açımızı değiştirecek cinstendi: ben bir işyerinde çalışıyorum. Burada çalışan Müslüman arkadaşlarım da var. Onlar o kadar güzel ve düzeni namaz kılıyorlar ki buna imrendim ve ben de onlarla beraber birçok kez namaz kıldım. Onların bu namazı ben bu yeni davet etti. Aslında arkadaşlarım bana İslam’a ait çok şey anlatmamıştı…”
Helal yeme derdini yaygınlaştırana “Helal olsun!”
Türkiye’de bile görmekte zorlandığımız bir hassasiyeti yine Uganda’da gördük. Resmi rakamlara göre yüzde on beş, kendi tahminlere göre yüzde otuz civarında Müslüman yaşıyor. Rakamlar böyle olsa da bu ülkede ülkenin bir dizi şartlarında belirleyici ana unsur olmuşlar. Seyahatimiz esnasında gördüğümüz bir kısım Market ve lokanta gibi mekânların camlarında kocaman “helal” yazısını gördüm. Demek ki buradaki Müslümanlar boğazlarından geçecek gıdanın helal olması konusunda hassasiyet sahibi kişiler. Onların bu bireysel tercihleri toplumda bu işi yabanin sanların da aynı zamanda bunlara göre pozisyon almasını sağlıyor. Şayet Müslümanların böylesi bir duyarlılığı olmasaydı, diğer mekânlarında bu titizliği gelişmezdi.
Haramdan kaçmak gerek. Ama bu kendi başına yetmiyor. Bireysel olarak helale düşkün olmak da sorunu çözmüyor. Sessiz ve edilgen bir tavırla helal aramak Müslümanı rahatlatmıyor. Müslümanın bunu deklare etmesi ve bu konudaki karalılığını göstermesi gerekiyor. Aksi halde öğütülmek kolaylaşıyor. Sadece ticari kaygılarla bile olsa helal- haram çizgisine dikkati öğretmek Müslümanlarının duruşunun bir ürünüdür.
Mekân bizim, kural da…
Uganda’da bize rehberlik eden sena vakfı tarafından kurulmuş dikişi kurslarını ziyaret ediyoruz. Birçok uygulama için deyim yerindeyse ağzımız açık kalıyor. Aynı uygulamalar burada olsa neler gitmezdi ki… TİKA, buraların temel donanımını sağlamış bu kurslara, çevrede bulunan bayanlar katılıyor. Bir yıl devam eden kursa, Müslüman – Hristiyan herkes katılabiliyor. Her sınıfta en az üç- beş Hristiyan var… Her sınıfın iki hocası var. Birisi dikiş öğretiyor, diğeri de dini bilgileri…
Kursiyerler, -dini ne olursa olsun- tüm dersleri takip etmek ve başarmak zorunda. Biz yerel lehçenin tadında güzel bir kuran tilaveti vakti ulaşmışız. Bölmeden zevkle dinledik. Bugüne kadar birçok Hristiyan bayan bu kursa devam etmiş. Çoğu da Müslüman olmuş. Olmayanlar da İslam’a düşman olmaktan kurtulmuş. Kursu kurmakla kalmamışlar, kurallarını da koymuşlar. Hem maddi imkân sağlayan bir kurs olmuş. Hem de değerlerini veren bir kurs. Bir diğer kural da bu kursa katılacak tüm kursiyerler, tesettüre uygun kıyafetle gelmek zorunda. Aksi durumda biraz yokluk, biraz da kültürel yozlaşma nedeniyle bu işin ucunu tutmak mümkün olmuyormuş. Ama bu durum ülkedeki laikliği de tehlikeye düşürmemiş!
Dünyanın neresinde olursa olsun kurallarını koyabilen ve hassasiyetine sahip çıkanlar kazanıyor. Ortama ve şartlara göre renk alabilen, kendi değerlerinden kolayca taviz verebilen insanların kazanma şansları da azalıyor. Bazen de ortamı germeme adına yaptıklarımız sonunda ayağımıza dolanıyor.
Müslümanca duruşlara selam olsun…