Modern hayat insanın tüm algılarıyla oynamaktadır. Eski olan ne varsa tarihin gerisinde bırakmış yeniyi yeni bir dille inşa sürecine girmiştir. Yeni olan söylevin içinde ilerlemecilik/aydınlanma fikri esas olarak belirlenmiş ve içerik tamamen dünyevi olana hasredilmiştir. Metafizik anlayışı ötelenmiş aklın sınırları içinde yeni bir din algısı geliştirilmiştir. Dolayısıyla sanayi devriminden bu yana modernite kendi diliyle toplumları inşa ederek yepyeni bir toplumun oluşmasına sebep olmuştur. Modernitenin tehlikesini fark edip ona karşı savaş açmış olanlar dahi modernitenin dili ile eleştiri yaptıklarından modernitenin sınırları içine hapsedilmiştir. Toplumlar kendi inanç yapıları içinde dili geliştiremedikleri sürece modernitenin tutsağı olarak savaşı kaybetmeye mahkumdurlar.
Aydınlanma düşüncesi insanı tarihsel bir varlık olarak kabul ettiğinden insanı yeniden kurgulamakta zorluk çekmemiştir. Eğer insan tarihselse, her şey, bütün değerler ve bütün hedeflerde tarihsel olacaktır. Doğal olarak insan inandığı değerleri, yaşam biçimini yeni tarih anlayışının içine taşıyamayacaktır. Böylelikle tek tip bir toplum oluşturma yönünde tarih belirleyici bir özne olacaktır. İnsan Abdurrahman Arslan’ın tabiriyle cennetten tarihe düşmüş olacaktır. Böylelikle cennetten tarihe düşen insan, yaşadığı tarihi cennete çevirmenin hesabını yapacaktır. Yeni cennet anlayışı kuşkusuz dünyaya dönük bir algıyı beraberinde getirdiğinden kullanılan dil doğal bir şekilde seküler alana kayacak ve dünyevileşmeye doğru bir yürüyüş olacaktır.
İlerleme fikri toplumlarca kabul gördüğü anda insanlık modernitenin ağına düşmüş oluyordu. Çünkü ilerleme fikri tamamen tarihselci bir anlayış üzerine inşa edilmekteydi. Eski olan ne varsa kendi tarihinde kalmıştı ve atılmaya mahkumdu. Dolayısıyla ilerleme fikrinin çerçevesini çizen şey tamamen akıldı ve bu akıl gaybı reddetme üzerine kuruluydu. Tanrıyı ameliyat masasına yatırmayınca ona inanmayacağını söyleyen Chandel’in kabul ettiği bir aklın ürünüydü. İlerleme fikri doğal olarak seküler bir zihniyetin inşa ettiği şeydi. Cenneti dünyaya taşıma isteğinden ibaretti. Bu istek hayatın içerisinde kullanılan ne kadar kavram varsa hepsini yeniden şekillendirecek ve kendi kavramlarıyla yepyeni bir toplum ve yepyeni bir nesil inşa edecekti.
Bu yeni toplum modeli farklılığa müsaade etmemektedir. Kendi tarih anlayışı, kendi ilerleme fikri karşısındaki tüm düşüncelere savaş açmaktadır. İlerleme fikri özellikle ekonomik alanda somutlaşmıştır. Ekonomik anlamda ilerleme fikri tüm tüketim ve paylaşım alışkanlıklarını da kökten yıkarak kendi önerdikleri yaşam biçimini yerine ikame etmişlerdir. Dünya nüfusunun büyük bir bölümünün açlık sınırının altında yaşaması, Ortadoğu’nun ve Afrika’nın altın, bor, petrol ve uranyum kaynakları için işgali bu ilerleme fikrinin doğurduğu neticelerdir. Bu ilerleme fikriyle birlikte giyim/kuşam, ibadetler hepsi yeniçağın anlayışına göre dizayn edilmiştir. Başörtüsü utanılacak, hatta kadının fıtratına aykırı gelen bir giyim olarak tarihsel bir döneme özgülenecek böylelikle yeni tarihin içinde kıymetsiz ve terk edilmesi gereken bir inanç biçimi olarak kalacaktır. Yahut da bugünün tarihsel ifadesiyle modaya dönüşecek ve hiçbir inancı temsil etmeden içi boşaltılmış, kadının zarafetini, cinselliğini vurgulayan bir forma sokularak yeni tarih anlayışı içinde sahiplenilebilecektir.
Kalkınma, refah gibi konular işlenirken israf kavramı anlamını yitirecek ve rızık için çalışmak daha çok biriktirmek ve konfor içinde yaşamak formuna dönüşecektir. Küffarla mücadele edebilmek ancak ekonomik alanda güçlü olmayla mümkündür şeklinde okunarak aydınlanma düşüncesinin tuzağına düşülecektir. İslam bu zihniyetin gayretleriyle otorite olsa dahi sonuç olarak moderniteye ait yaşam biçimini yüceltmiş olacaktır. İran örneği, Pakistan örneği bunlardan yalnızca bir kaçıdır. Çünkü modernite ulusçu anlayışı tetiklemektedir ve modern değerlerle toplumu inşa sürecine gitmektedir.
İlerleme fikriyle birlikte referans kaynağı değişmiştir. Din referans kaynağı olmaktan çıkmış yerini bilim almıştır. Böyle olunca dine vurgu yapmak, Kur’an ve Sünnetten referans almak gericilik mesabesinde görülmüştür. İslam dünyası neden geri kaldı sorusu her ne kadar İslami bir format içerse de geri kalmışlık fikri modernitenin ilerleme fikrine münhasır sorulduğu için moderniteye teslim olmuş bir zihnin ürünüdür. Böylelikle İslam’ın değişmez nasları da bu soru karşısında değişir hale getirilmiştir. Medeniyeti modern biçimde yorumlayan bir zihnin ürettiği bu sorular aydınlanmanın ideallerini benimsemiş, içselleştirmiş ve onu hedef haline getirmiştir.
Günümüz toplumsal gerçekliğinin ilerleme ilkesi etrafında inşa edilmesi kaçınılmaz olarak göreceliliği beraberinde getirmiştir. Doğrunun doğru, adaletin adalet olmasından ayrışması demektir. Kavramların transferi gerçekleşmiş durumdadır. Kutsal olan ne varsa çağın anlayışına göre değiştirilebilir bir niteliğe dönüşmüştür. Kavramlar sekülerleştirilerek modernitenin kendi şartları içinde dönüştürülmüştür. Artık Kur’an’ın anlaşılmasını dahi görecelik üzerinden okuyan bir zihniyet inşa edilmiştir. Kur’an’ı entelektüel bir zihinle okuyanlar Kur’an ile kurdukları ilişkide özne- nesne bunalımından kurtulmasına imkan vermemektedir. Entelektüel zihin ulema gibi Kur’an’ı bir yaşam biçimi ve hakikatin kendisi olarak algılamayıp hakikati yeniden yorumlayarak anlamı modern tarzda yeniden kurgulamak ve anlam transferi yapmak istemektedir. Bu tarihselci zihnin yaptığı şey değişmez nasları tarihi bir müzede eskilerin kalıntıları gibi sergilemesine benzer.
Aydınlanma hayatın gayesini Allah’a kulluk ve nefsi şeytanın desiselerinden korumak gayesinden çıkarmış tabiat ve varlık alemine karşı insanı özgürleştirici bir savaşın müdavimi yapmıştır. Aydınlanma bilgiyi yalnızca insanın bu dünyada işine yarayacak şeylere hasretmiştir. Onun içindir ki bugün İslam’dan kültürel, iktisadi, toplumsal ve sosyal bir teori istemektedir. Çünkü moderniteye göre ideal bir toplum bunlar olmadan olmaz.
İslam, Adem’in cennet gibi bir hayattan düşüşünü yine vahiyle yükseltme gayreti içinde olan bir dindir. Vahiy hem sıratı müstakiyme davet eder hem de bu yolun bilgisini verir. Bu da yetmez beraberinde bu bilginin nasıl hayata aktarılacağına dair resuller gönderir. Aydınlanma ise Adem’in cennetten düşüşünü doğru anlamlandıramadığı için seküler aklın çizdiği bilgiyle yüceltmeye çalışır. Böylelikle insanlık daha da karanlığa gömülmüş olur. İslam için değişim bir amaca dönüktür ve anlam yüklüdür ve her değişim kendi hakikat sınırları dışına taşmadan, anlam kaybına uğramadan olur. Yani değişim tevhid eksenine halel getirmeden olur. Adaletten bağımsız bir değişim söz konusu olamaz. Aksi takdirde insan kokuşur.
Modernitenin ilerleme anlayışı ile İslam’ın naslara bağlı kalarak hayatı inşa etme çabası Müslümanın zihninde yeniden şekil almak zorundadır. Vahyin hakikatleri parçalanmadan bir bütün olarak değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Modernite şirk mantığı içinde her şeyi parçalayarak izafileştirmekte ve geriye ders çıkarabileceğimiz bir tecrübeyi bırakmamaktadır. Çünkü her şey kendi tarihsel dönemi içinde parçalara ayrılmış durumdadır. Bugün için bize bir ders verecek durumda değildir.