İnsanoğlu son yüzyıl içinde, tarihte hiç görmediği ölçüde kölelikle tanıştı. Modern hayat kölelik müessesesinin tek başına patronu konumunda. Yeni doğan bir bebek için okul, sınav, iş hayatı ve tüketim eksenli yaşam o kadar yoğun ve hızlı gelişir ki, düşünmek için dahi zaman bulamaz. Düşünenler de bir amaç üzere ve sistemden kopmadan, mevcutlar üzere düşünürler. Hafta sonu pikniklerinin ritüelleri bile aynıdır. Belirlenen yelerde belli kurallar dâhilinde piknik yaparlar. Alışveriş kültürü de oluşmuştur. İnsanlar tüketim yarışına girmişlerdir. Hatta indirimden faydalanmak adına sabahın beşinde market önünde sıraya girenler, kapılar açıldığında da birbiri üzerine atlayanlar, ezilenler olmaktadır.
Çalışmak, çalışmak, çalışmak zorundadır modern insan. Dindarı da dinsizi de çalışmak zorundadır. Neden? Tüketebilmek için, sistem için, idealler için, yaşamak için. En önemlisi, bize böyle öğretildiği için.
Her şey için zorundayız. Zorunluluklar bizim kaderimizi belirliyor. Sisteme uyumumuz zorunluluklarımızı hakkıyla yerine getirmekten geçiyor. Sisteme uymadığınızda deli, kafadan çatlak, anarşist oluyorsunuz ve herkes tarafından olumsuz karşılanıyorsunuz. Zalime dur, doğruya hak, zavallıya ah diyemiyorsunuz. Ama bir dakika! Bunlar da sisteme entegre olmak demek oluyor bazı durumlarda. Protestolar, sendikalar, yardım kuruluşları, dindarların ev sohbetleri, dinsizlerin iddiaları bile sistemin bir parçası sanki. Hımm şimdi anladım, doğacıların, tabiatı ve doğayı korumaya çalışan eylemci kişilerin en büyük doğa tahripçisi büyük sanayiciler tarafından kiralandıklarını duymuştum. Yok yok , hepsi sistemin sıcak uyumlu döşeğinde uyuyorlar. Meclisin gündemi, köylülerin, kahvehanelerin, iş yerlerinin, sohbetlerin, cami hutbelerinin de gündemi. Her yerde onu görüyoruz. Ortak gündem ortak kader.
Aynı filmler, aynı müzikler, aynı sloganlar, aynı sevinçler. Bir düşünelim biz kimiz ve ortak yanlarımız nelerdir. Bunu sağlayan şey ne?
Tüm toplumlar aynı espriye gülebiliyor artık. Eskiden herkes farklı tepki gösterirdi. Bugün bizi aynı kılan şey ne? Okumak (neyi), çalışmak (kime), tüketmek (neden) zorunda olduğumuz öğretiliyor. Biz buna nasıl teslim oluyoruz? Doğa ile aramıza neden mesafe koyduk. Yıldızları, dağları, çayırları neden izleyemiyoruz. Çiğ düşen yaprakların güneşin ışıklarıyla çözüldüğünü neden izleyemiyoruz. Okul var iş var değil mi? Sisteme ters düşmek var.
Uzun yazı okumak kimsenin işine gelmez. Zaman yok, sorumluluklar var. Çalışmalıyız.
Şunu söylüyorum.
Kurgusu hazırlanmış bir hayatı yaşıyoruz. Sizi bilmem ama ben bana hazırlanan rolden rahatsızım. Kaderimiz bu olamaz, olmamalı. Derin bir uykudayız sanki. Uyanmalıyız. Uyanmalıyız. Üç dediğimi duyunca uyanalım hep beraber. Bir iki…..
Hoş geldiniz, üçü ben demedim ama onu duyanlar birer, kafadan çatlak olmalı.