Modern dünyanın karanlıklarından Allah’ın aydınlığına sığınabilmek için insanın kendini hesaba çekmesi gerekiyor. Bu öyle bir hesap ki kişinin kendi kirlenmişliklerini bulup temizlemesi ve kendine dönük bir ıslah çalışmasıdır. “Kalk ve uyar” ikazından önce “kalk ve tertil üzere Kur’an oku zira sana ağır bir söz vahyedeceğiz” uyarısının bizzat kendisine muhatap olmaktır.
Hayatın ara istasyonları olmalıdır. Sürekli yolculuklar insanı yorar. Bazen yolculuklarda durup mola vermek lazım ki azığını kontrol edebilesin, üstüne başına çeki düzen verebilesin. Yolculuğun seyrine dair tefekkür edip yoluna kaldığın yerden daha bir dinlenmiş şekilde ve derli/toplu şekilde devam edebilesin. Müminin yolu uzun ve meşakkatlidir. Bu uzun yolculukta en çok da kendi duruşuna sahip çıkmalısın çünkü Allah başkasının duruşundan seni sorguya çekmeyecek kendi duruşundan seni sorguya çekecektir. Öyleyse insan, kendini salih kılacak davranışlarını tespit etmeli. Kendi güzelleştikçe etrafı doğal bir şekilde bu güzellikten nasiplenecektir. Zira kalkıp tertil üzere okuyan ve tefekkür eden insan gereğince uyarmasını da bilecektir. Çünkü onun elbisesi (takva) kirliliklerden uzak olmuştur.
Susmak gerekir bazen çığlığını daha güçlü haykırabilmek için. Sessizlik yok olup gitmek değildir her zaman. Sessizlik hayatın ritmini, vahyin inceliğini kavramak için gereklidir. “Kur’an okunduğu zaman susun ve onu dinleyin” diye uyaran Rab insanı vahyin karşısında edepli olmaya, susmaya ve öğrenmeye çağırmaktadır. Susmak, karşınızdakini anlayabilmek için zihninizi ona açmak demektir. Acaba bana ne söylüyor ve ben ondan ne öğrenebilirim diye. Çok konuşulan çağda susmak arada kaybolacaktır. Ama insanı kelimelerin kirliliğinden, insanın tükenmişliğinden uzağa taşıyacaktır. İnsan, susacak arada bir ve “ey insanlar sözümü dinleyin” diyen resulün sözüne kulak verecek. Susmak ona edep kazandıracak. Susmak ona incelik kazandıracak.
İnsan yalnız olmalı kimi zamanlarda. Kalabalıkları yararak bir mahzene, bir mağaraya kapatmalı kendini. Yalnızlığın kıymetini bilmeli ve ölümün ayak seslerini hatırlayabilmeli. Tek başına vereceği sınavının provasını yapmalı. Ölüme karşı ne kadar hazır olup olmadığını, Rabbin nimetine ne kadar şükredip şükretmediğini ve kendisine ne kadar zaman ayırıp ayırmadığını görmeli. Zaman insanı tüketmekte, hay/huyla geçen ömür hiçbir şeye yetişememektedir. Her şeyin peşinden koşan insan aslında ölüme koştuğunu unutmaktadır. Aldığımız her nefes, doğan her güneş ve batan her güneş insanı Rabbine yaklaştırmakta ve ölümü karşımıza koymaktadır. Ama insan acelecidir. Durmaya ve kendi başına kalmaya zamanı yoktur. Oysa zamanı yaratan Allah insanın koşturmacasının yönünü sorgulamakta “nereye bu gidiş” diye. Yalnızlık, insanın sessizce bir köşeye çekilip yönünü tayin etmesi için kimi zaman elzemdir.
İnsan elleriyle takdim ettiği şeylerden sorulacaksa neyi takdim ettiğini fark etmesi gerekiyor. Hızlı yaşayıp genç ölünmesinin buyruk verildiği çağda yaşıyoruz. Neyi takdim ettiğimizi bile fark etmeden hızla yaşayıp kaybolacağımız bir hayatın gönüllü sürgünleri gibiyiz. Güneşin doğuş vaktini unutmuşuzdur. Batışı ise gözlerimizin önündedir de hiç görmemişizdir. Ne zaman akşam olmuş, ne zaman sabah olmuş fark etmeyiz. Beton blokların soğuk yüzü, hayatın egzoz kokan sokakları ve zihnimizin sürekli madde/meta fışkırttığı bir cerahatin içinde kendimize zaman ayırmak ve takdim ettiklerimizi tefekkür etmek için zamanımız yoktur. Onun için olsa gerek ki din gününde hesaba çekilen insan “lütfen bizi geri gönder de salih kullardan olalım” diye yalvarmakta. Ya da kıyamet günü secdeye davet edildikleri halde secde edemeyenlere “hayattayken secdeye davet edilmişlerdi de secde etmemişlerdi” diye ellerinin takdim ettiği şey onlara hatırlatılırken zamanın hızında kaybolmuş olduklarını anca kavrayabilmekteler.
İnsan kendine bakmalı ve kendi kirlenmişliklerini temizleme gayretinde olmalıdır. İtikâf bu kirlenmişliği fark etmeyi sağlayan ve insanın kendi üzerinde gözlem ve deney yapabildiği ender ibadetlerden biridir. Zamanın hızını kesen ve size bir süreliğine zaman mefhumunu unutturan yalnızca tefekkür ve okumayla geçen bir zamanda Allah her zamankinden daha fazla ve daha yoğun evinizin, kalbinizin, zihninizin hatta uykularınızın baş konuğudur. Etrafınızda sizinle birlikte bu duyguyu yaşayan kardeşleriniz varsa birlikte birbirinize yardımcı olarak kirlenmişliklerinizi, zaaflarınızı, eksik bıraktıklarınızı, yeteneklerinizi, yetemeyeceklerinizi göstererek insanın kemale ermesine yardımcı olursunuz. Daha iyiyi ve daha güzeli inşa çabası için gerekli bir ibadettir itikâf.
Modern çağ, insanın işkembesini doldurmak, cebini doldurmak ve hazlarını doyurmak için reçeteler hazırlar. Ama ne var ki insanın ne cebi dolar, ne işkembesi dolar ne de hazzı doyar. Modern hayata göre insanı zamandan başkası helak etmez. Oysa itikâf, kulun manevi yaralarını saran ve manevi yaralarına merhem olan reçeteyi sunar. Allah’ı daha fazla dinleyerek ve onunla vahyi aracılığıyla daha fazla zaman geçirerek, dualarıyla ona niyaz ederek kimin ilah kimin kul olduğuna tanıklık eder. İnsan, Allah’ın karşısında ne kadar aciz ve Allah’ın ne kadar güçlü bir ilah olduğunu görerek iman eder. Kendi eksikliğini, kirlenmişliğini, kirlettiği şeyleri müşahede eder. Kirletmemeye, kirlenmemeye ve eksilmemeye dair söz verir, yardım dilenir. Vahyin ciddiyetini kavrar ve onu bekleyen akıbete karşı da sürekli uyanık kalmaya, şeytanın ve dostlarının hilelerine karşı tedbirli olmaya azmeder.
Biz dünya ile iletişimi keserek bir grup arkadaş olarak bir mekânda bir hafta boyunca kendimizi ve birbirimizi tanıma fırsatı bulduk. Bırakınız sözle, bakışla dahi birbirimizi incitmeden birbirimize olan sevgimizi daha da çoğaltarak zaman geçirdik. Gördük ki yalnızca dostluğumuzu geliştirmedik beraberinde zihnimizi ve kalbimizi de pekiştirdik. Eğer Allah için bir yol yürünecekse insanların dost diyeceği kimseleri daha yakından tanıması gerekmiyor mu? Her türlü iletişimden arınarak ve en sevdiklerimizden bir süre uzaklaşarak alışkanlıklarımızı Allah adına değiştirme gayretlerimizi görmek bizi birbirimize daha çok bağlıyor. Belki itikâflarda daha olumsuz şeylerle de karşılaşmak mümkün ama bu da bir kazanım değil midir? Zira yol arkadaşınızın size nereye kadarki yolculukta eşlik edeceğini görmüş olursunuz.
İtikâf, müminlere kablarını ne ile doldurduklarını görme fırsatı verir. Eğer bulanık ve kirli bir su doldurulmuşsak kablara, kuşkusuz bu su ümmeti hasta eder. İtikâf, bu suların değişmesi gerektiğini ve pınardan tertemiz suları kablara doldurularak ümmetin susuzluğunu gidermeyi onları bu sayede bulaşıcı hastalıklardan da korumayı öğretir bize. Yerine göre susmayı, yerine göre yalnızlığı ve her daim gidişatı sorgulamayı öğretir bize. Her şeye yeniden başlayabilmek için ve daha güzel bir şekilde başlayabilmek için bir fırsat verir bize.