Eşref-i Mahlukat olarak yaratılan insanın dokunulmaz olan, insan için zaruret olan hakları vardır. Bu haklar insana yaratılışından verilmiş olup, yaratıcısı tarafından kendisine ikram edilmiş olan haklardır. İnsan, kendine ait olan bu haklarının her zaman güvence altında olmasını ister, toplumu yöneten idari kadronun da, insana ait olan bu verili hakları koruması, güvence altına alması ilk öncelikli görevidir.
İslam Hukukunda özel bir yeri olan bu haklar, tarihsel süreçte her zaman hassasiyetle korunmuş, dokunulmazlıkları muhafaza altına alınmıştır. Bu hakların korunması fertlerin emniyetini sağlamakla birlikte aynı zamanda toplumun gelen huzurunda dengede tutmaya, huzur ortamının sağlanmasında da öncelikli işlev görmüştür. Ne zaman ki insanların yaratılışından verili olan haklarıyla oynanmaya başlanmış, karşılıklı güven ve huzur da ortadan kalkmıştır.
Bu haklar, can emniyeti, mal emniyeti, nesli emniyet, akıl emniyeti ve din emniyetidir. Bu haklara sahip olmak, insanın herhangi bir şekilde başka bir özelliğinin de olmasına gerek kalmayacak şekilde verilmiştir. Irkının, dilinin, dininin, coğrafyasının farklılık göstermesi, haklarına sahip olmasına mani değildir. İnsan insandır, hangi ırktan, hangi coğrafyada ve hangi dili konuşacağı hususunda tercih yapma hakkına sahip olmadığı için, var olduğu andan itibaren bu hakların da sahibi olur
Klasik dönem devlet yapılarında yönetim erki, insanların bu hakları karşısında genel olarak hassas davranmış, toplumun genel huzurunu bozacak uygulamalardan kaçınmıştır. Bilindiği gibi Resulullah’tan (as) kısa bir zaman sonra devlet yapılanmasında ortaya çıkan bozulma ve saltanata evriliş zamanlarında bile, başa gelenler bu konularda hassasiyet göstermiştir. Ta ki bu hassasiyet, modern devlet yapısının seküler bir anlayışla, kapitalist üretim algısının ortaya çıkışına kadar.
Moden Devletin temellerini atan en önemli düşünürlerden Macchievelli, kiliseyle devletin bağlarını koparmak üzere ortaya attığı fikirleriyle, yeni devlet oluşumunun da temellerini kurguluyordu. Macchievelli yeni devlet felsefesinde devleti kuracaklara akıl verirken, “İstediğinizi yapabilirsiniz”, “artık hiç kimseye hesap vermeyeceğiz” diyordu. Kimseye hesap vermeyeceğiz derken, kilise nezdinde Allah’a karşı hesap vermezliği savunarak, insanı yönetecek erke, verili olan bütün değerlerin de terk edilmesi gerektiğini buyuruyordu. Bir dünyevileştirici olarak, verili olan bütün kutsalların yıkılması gerektiğini, değerlerin ve kutsalların ise bundan sonra sadece akılla belirlenebileceğini savunurken, insan onurunu da zaman içerisinde metaya çevirecek girişimin temellerini atmaktaydı.
Bundan sonra konuşacak olan egemen sınıf ve onların iktidarı, konuşurken göklerden yere indirdikleri iktidarın yeni insan ilahları olarak konuşacak, tamamen dünyevi kazançların hesaplarıyla hemcinslerini istedikleri gibi şekillendireceklerdir. Kurgulanan yeni iktidar yapısı, ilahi olandan soyutlanmış, aklını belirleyici olarak gören insan üzerinde somutlaşmıştır.
İnsan suretinde somutlaşan, merhametsiz ölümlü ilahlar için, yeni varoluş dayanakları gerekmektedir. Bu dayanakların en başında gelen ise, yöneticilerin zalim olmaktan ve güç kullanmaktan çekinmemesi bir ilke olarak tezahür eder. Dört yüz yıl önce temelleri atılan, 19 ve 20. Yüzyılda kurumsallaşmaya başlayan modern dünyada, modern algının ortaya çıkardığı yeni devlet yapısında, insan hemcinsi olan egemenlerin tek hedefi olmuştur.
20. Yüzyıl, modern ulus devletlerin altın çağını yaşadığı bir yüzyıldır denilebilir. Kurumsallaşmış yapıları, merhametsiz bürokrasisi, organize orduları ve mekanik güçleriyle, meclislerinden çıkardıkları yaslarıyla bütün yeryüzüne ve insanlığa unutulmayacak zulümlerin yaşandığı bir tarih yaşatmıştır. Bu zulmler bugün de halen devam etmektedir. Varoluş amacını kaosa odaklayan ve kaos merkezli kurgulayan modern devletler, hem kendi halklarına hem de kendi dışındaki insanlığa unutulmayacak zulümleri reva görmüştür ve halende görmektedir.
Bauman’ın dediği gibi, hem modern devlet hem de modern akıl kaosa gereksimin duyar, sadece düzen yaratmaya devam etmek için bile olsa. Her ikisi de çabalarının gerçekleşmesi sonucunda serpilip gelişirler. Bunun pratikliğini yaşadığı çağa tanıklık eden herkes görmektedir. Kaosun hakim olması demek, modern devletin bekasının devamı demektir. Bu rast gelen oluşan bir kurgu olmaktan öte, planlanmış bir gelişmedir.
Modern devlet kurgusunun övünebileceği en önemli başarısı, dünyanın ve insanın parçalanmışlığıdır. Parçalanma, modern algının gücünü aldığı en önemli hatta tek kaynaktır denebilir. Birçok sorunla limelere bölünmüş dünya ve parçalanmış insanlık, yönetilebilir en ideal dünyadır. Modern devletler de kendi tebaası olan vatandaşlarını, kendi içerisinde parçalayarak, güçsüz ve sorunlar yumağına mahkum ederek yönetirler. Bu tavırları bilinçli olup, amaçları parçalanmışlık üzerinden gerçek bir mutlakiyet elde etmektir. Sorun çözme çabaları da sürekli yeni sorunlar üretir, her düzenleme faaliyetleri yeni kaos alanları ortaya çıkarır. Sürekli ikilik çıkarmak, kendi dışındakini ötekileştirerek tekçilik vurgusu yapmak, iktidarda kalabilme uygulamalarındandır. Modern devlet ve onun egemenleri, çıkardıkları yasalarla yeni kaoslar oluşturmaya ve oluşturdukları kaosları da yok etmeye çabalar. Modern devletin toplumsal huzur söylemleri, geçmişi insafsızca yargılarken, geleceğe değer katmaya çabalamak adına bugünü değersizleştirmek içindir.
Fark edebilmek için dikkat edilecek en önemli nokta çözüm arayışlarındaki çabalarıdır. Hayatın her alanıyla ilgili olarak ortaya sundukları çözüm önerileri her zaman çözümsüzlüğe işaret eder ki, bu gelişi güzel ortaya çıkan bir uygulama değil, bilakis bir metottur. Her çözüm girişimleri başka kaosları meydana çıkarmak, oluşan kaosları derinleştirmek için devlet gücüyle sergilenen adı hukuki aldatmacalardır.
Sadece kendi paradigmasında yeni bir dünya kurgulamak için kaos merkezli oluşuma giden modern zihin ve onun devleti, insana ait değerleri de yeniden tanımlayarak, tanımlamasının karşısında ne ve kim varsa ötekileştirerek varlığını sürdürmeyi düşünmektedir. Buradan vardığı yer ise, insana ait olan fıtri hakları da ilahi olan anlamından kopararak, yeniden tanımlamaktır. Yeniden tanımlaması sonucu ortaya çıkan kaos ortamı, asıl hedefine ulaşmakta kullandığı yöntemdir. Bu noktadan sonra insana ait fıtri hakları anlamsızlaşır, değersizleşir, itibarını kaybeder. Artık insan için, canının, malının, aklının, dininin ve neslinin seküler tanım içinde bir karşılığı yoktur. Bu karşılık, modern devletlerde olmadığı gibi, günümüzde kabuk değiştirmeye çalışarak postmodern olma çabaları veren versiyonunda da yer almaz.
Modern Devletin olmazsa olmazı: Kaos
Adalet, bünyesinde düzeni, kaos ise zulmü barındırır besler, iki tasavvurun varlık sürdürebilmesi, bu iki unsurun varlığıyla mümkündür. Adalet bütün insanlığın verili değerler yani vahyi ölçüler doğrultusunda yaşaması, hakkın kendi dışındaki tüm hayat tasavvurlarına egemen olması, baskın gelmesidir. Yani esenlik yurdunun inşasıdır.
Modern devletlerin egemenleri, oluşum sürecinde artık istediklerini yapabilecekleri ve kimseye hesap verici olmayacaklarını ilan etmelerinin ardından, sürdürülebilir zulmün devamı için kaosu bir strateji olarak belirlemişler, kaos merkezli yönetim taktiğiyle halklarını baskı altında tutmaktadırlar.
Kaosun tarihsel süreçte zalimler için kaçınılmaz bir dayanak olduğunu hem Kur’an hem de tarihi kayıtlar bize göstermektedir. Zalimler bekaları için tek seçenek olarak kaosu seçerler devlet politikası olarak da uygulamaktan geri durmazlar. Bunun böyle olduğunu ortalama Kur’an ve tarih bilgisi olan herkes bilir.
Bugün için alenen gördüğümüz de budur. Devletler çıkardıkları yasalara uyulmasını, yasaların doğru olduğu için değil yasa oldukları için isterler. Ünlü Fransız yazar ve düşünür Michel de Montaigne’ın yasalar üzerine söylediği söz, bir bakıma modern devletlerin çıkardıkları yasaların iç yüzünü de ortaya çıkarır. Montaigne yasalar hakkında şöyle demektedir; “Kanunlar doğru oldukları için değil, kanun oldukları için yürürlükte kalırlar. Kendilerini dinletmeleri akıldışı bir güçten gelir, başka bir şeyden değil. (..) Kanunlardan daha çok, daha ağır, daha geniş haksızlıklara yol açan ne vardır?” Montaigne’ın yaşadığı dönemin 16. Yüzyıl olduğu düşünülürse, modern devlet kuramının oluşmaya başladığı döneme tekabül ettiğini, bu dönemde söylenen bu sözün bugüne nasıl da isabetle yansıdığını görebiliriz.
Modern devletler çıkardıkları yasalarla kendilerine hukuki kılıf uydurabildikleri bilmelerine rağmen, aslında bu yasalardan toplum nezdinde meşruiyet sağlayamadıklarının da farkındadırlar. Aynı zamanda meşruiyet sağlamak içinde farklı yollara başvururlar. Yasal olmak, Meşruiyet kazanmayı da beraberinde getirmez, içerdiği mana itibarıyla da bunu sağlayamaz. Yasal, modern ideolojinin ürettiği bir kavramdır, Meşruiyetinse geleneksel manada bile olsa dinin anlamlandırdığı mana ile yüklüdür, bundan dolayı geldikleri yer itibarıyla tamamen birbirinden faklı anlamlar içerirler.
Modern, seküler, laik batılı toplumlar da, mevcut iktidarlar yasallık dairesinde bütün işlerini rahatça halledebilirler, kendilerini yasal oldukları hususunda savunup, tabilerini ikna ederek egemen oldukları toplumda iktidarlarını sürdürebilirler. Onların meşruiyet gibi bir sorunları yoktur, yani halkı Müslüman olan ülkelerdeki mananın içerdiği karşılıkta yoktur. Onların seküler anayasalarındaki maddelere ve onun ışığındaki yasalara uyumluluk kendi meşruiyetlerinin karşılığıdır.
Modern Darun Nedve olan meclislerde her gün onlarca yasa çıkmakta, bazıları eskilerini nesh ederken bazıları da hayata yeni müdahalelerde bulunmaktadır. Eskilerini nesh edenler, daha iyisini bulmak adına yapılırken, çıktıkları andan itibaren yeni sorunları da beraberinde getirir. Dikkat edilirse çıkan yasaların merkezinde hiç bir zaman insan özne olarak yer almaz, insan bir aksesuar olarak işlev görür.
Burada dikkat edilecek husus, bu uygulamanın deneme yanılma metoduyla daha iyisini bulmak olmadığı, bu tür uygulamanın modern devletin varoluş mücadelesi çerçevesinde politik bir icraat olarak yapıldığını görmemiz gerektiğidir. Yani hiç bir zaman daha iyisini bulmak değildir amaç, burada asıl amaç, gündem değiştirip yeni sorunların ortaya çıkmasını sağlamaktır. Modern devletin yönetim erki, sorunlar içinde ve kaos ortamında varlığını sağlayabilir. Zihnen, bedenen, amelen, sıhhaten, insani ilişkilerde sorunlar yumağı içerisinde çırpınıp duran halklar, sağlıklı düşünemeyecek, olumsuz gelişmelere tepki gösteremeyecektir. Tepki gösteremeyeceği gibi oluşturulan algı yöntemleriyle de mevcut düzeni desteklemeleri de sağlanacaktır.
Dikkat edilirse Modern devletler yukarıda bahsettiğimiz insanın fıtri hakları üzerinden operasyon yürütmekte, her yönden bu hakların üzerine saldırmakta. Öncelikle akıl ne nesil emniyetini ortadan kaldırmakta, alabildiğine bozulmanın önünü devlet eliyle açmakta. İnsanların sağlıklı düşünmeleri ve sağlıklı nesiller yetiştirmeleri emperyalistlerin en büyük kabusudur. Düşünebilen toplumlar, düşünebilen sağlıklı nesiller yetiştirir. Düşünebilen sağlıklı nesiller, hayata, olaylara vakıf olup gerektiğinde tavır alabilirler. Modern devletler için öncelikle akıl sağlığının ve temiz neslin ortadan kalkması gerekmektedir. Bu yüzden aklın emniyetini ortadan kaldıracak her türlü girişimde bulunurlar, alkol fabrikalarını açarlar, uyuşturucu ticaretine göz yumarlar, hapçılığın ticaretine ses çıkarmazlar. Arada bir yakaladıkları ise, bu konuda bir şeyler yaptıkları izlenimini vermektir.
Bu konuda şahit olduklarımız vardır. Uyuşturucu ticareti yapanları, uyuşturucu hapları satarak gencecik bedenleri zehirleyenleri devletin kolluk kuvvetlerine bildirseniz bile, hiç bir sonuca varamıyorsunuz, yakalananlar ise, şikayette bulunanlardan önce salıverilmektedir. Satan belli, ticaretini yapan belli, emniyet biliyor, devlet biliyor, ilköğretim okullarının kapılarında alenen hapçılar tezgah açıyor, ama buna rağmen devlet hiç bir şekilde etkin bir çözüm üretmiyor. Üretmiyor diyorum çünkü üretmek istemiyor. Neden? Modern devletin politikası bu yöndedir de o yüzden.
İşin garibi, alkol fabrikalarını kuran devlet, aynı zamanda alkolle mücadele dernekleri gibi dernekler de kurarak, insanları algılarıyla adeta dalga geçiyor. Alkol fabrikalarının sayısını artırdıklarıyla övünen bürokrasinin en yetkinleri, bir de Yeşilay gibi kurumlarla alkolle mücadele ettiklerini gündem ediyorlar. Kurdukları kurumların memurlarını da yine insanlardan haksızca topladıkları vergilerle finanse ediyorlar.
Modern devlet akıl emniyetini ortadan kaldırmak için alabildiğine çaba sarf ederek, akılsız düşüncesiz izansız nesiller yetiştirme çabasını olağanüstü şekilde sergiliyor. Akıl sağlığını ortadan kaldırmak için sadece alkolle, hapla, uyuşturucuyla sınırlı tutmayan cahili egemenler, aynı zamanda eğitim sistemleriyle de bu işlevi yerine getirmek için yüz binlerce kadrolu elemanıyla kurumsal bir mücadele vermekte, insan fıtratıyla asla bağdaşmayacak öğretilerini tertemiz beyinlere zerk etmekte.
Bu gün lise seviyesinde bir öğretimi bitiren neslin ne kadar çapsız, düşüncesiz ve fikirsiz olduğunu bu eğitimin içinde yer alanlar bizden daha yalın ve net görebilir. Aslında modern eğitim sistemi, eğitmekten öte sadece öğretmek, ezberletmek üzerine kuruludur. Modern eğitimi ifa eden öğretmenlerin görevi öğrenciyi eğitmek değildir, öğretmenin görevi, akılcı kurguyla tasavvur edilen tabiatla öğrencinin arasını bulmak, hayatı salt akıl süzgeciyle okumasını sağlamaktır. İlahi değerlerin asla yer almadığı modern eğitimde, öğrenciler metafizik deneysel yöntemlerle hayatı okumaya yönlendirilir. Bütün doğrular keşfedilebilir olanlardır, verili, vahyi, ilahi olanlar hayatın içerisinde yer alamazlar.
Akıl emniyetinin ortadan kalkması modern devletlerin devam için en önemli husustur. Akılsız nesiller yetiştirme çabaları, kendilerinin yaptıklarının hesap sorulamazlığını sağlamak içindir. Hapla, alkolle, uyuşturucuyla aklını bozamadıkları kitlelerin, başka yöntemlerle aklını başından almanın yolunu da denemektedirler. Bu yöntemlerin başında da, fuhşiyat, müstehcenlik, para, makam, mevki, kadın, dünyevileşme gelmektedir.
Akıl emniyetinin ortadan kalkmasının ardından nesil emniyeti de ortadan kalkmalıdır. Sağlıklı nesiller, sağlıklı toplumlar, modern devletlerin var olabilmesi için asla uygun zeminler değildir. Geçtiğimiz yıllarda yapılan bir araştırma, boşananların yüzdesinin evlenenlerin yüzdesinden çok daha fazla olduğunu ortaya koyuyor, boşananlar evlenenlerden çok daha fazla. Devlet destekli zinakar bir toplum oluşturulmaya çalışılıyor, bu konudaki projeler özgürlük söylemi adı altında piyasaya sürülüyor.
Nikahsız evliliğin, günübirlik ilişkileri basın yayın, tv dizileri ve internet ortamında sürekli gündem edilmesi, nikahsız evliliklerden veled-i zinaların çoğalması, babasız çocukların dünyaya gelmesi, modern devletin bir projesidir. Modern devlet insanların aidiyet bağını kopararak köksüzleşmesini, dolayısıyla zulümlerine karşı dirençsizleşmesini sağlamayı amaçlamaktadır. Tv dizilerinin isimlerine ve işlenen konularına kısaca bakıldığında, nasıl bir politikanın uygulandığını görmek için üstün zekalı olmaya gerek yoktur.
Sömürünün ve zulmün devam etmesi, tüketim merkezli kapitalist üretimin sürdürülebilir olması için toplumun aklen ve neslen bozulması gerekmektedir. Refah seviyesi en yüksek modern devletlerden en alt gelir seviyesine kadar olanlara kadar bu kurgu böyledir. Küresel kapitalistlerin fabrikalarında çalışacak eleman bulabilmeleri, kendilerinin bir oturuşta çerez parası olarak harcadıklarına karşılık, bir ay emek sömürmeleri ancak bu yolla mümkündür. Modern düşüncenin ürettiği modern devlet, akıl sağlığı yerinde olmayanların ve nesli insani aidiyet bağıyla birbirine bağlanmayan toplumların sırtında cahili egemenliğini sürdürebilir.
Modern düşünce insana “neden” veya “niçin” sorusunu sormasına fırsat vermeyecek şekilde hayatı yönlendirir. Hayatın içindeki gelişmelerin nedenini akıl sağlığı yerinde olanlar sorgulayabilir, “neden böyle?” demek için aklın sağlıklı ve yerinde olması gerekir. Kur’an’ın sürekli olarak akletmek üzerinde durması, gelen bütün nebilerin toplumları akletmeye çağırmasına karşılık modern kurgu, akletmeyi salt akılla sağlamak, aklı merkeze alarak vahiyden kopuk belirleyici olmasını tesis etmeye çabalar.
Konu üzerinde yazılabilecek birçok şey vardır. Daha fazla uzamaması için İnşaallah ileriki bölümlerde konuya devam etmeye çalışacağız.