بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ
لَقَدْ اَخَذْنَا م۪يثَاقَ بَن۪ٓي اِسْرَٓائ۪لَ وَاَرْسَلْـنَٓا اِلَيْهِمْ رُسُلاًۜ كُلَّمَا جَٓاءَهُمْ رَسُولٌ بِمَا لَا تَهْوٰٓى اَنْفُسُهُمْۙ فَر۪يقاً كَذَّبُوا وَفَر۪يقاً يَقْتُلُونَ
Andolsun biz İsrâiloğulları’ndan kesin söz almış ve onlara peygamberler göndermiştik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirdiyse, bir kısmına yalancı dediler, bir kısmını da öldürdüler. (5/70)
Misak’ı Hatırlatanı Öldürür müsünüz?
Arapça’da وثق kökünden türeyen Misak kelimesi, sözlükte mukavele; bir sözleşme; bir akit; bir antlaşma; bir taahhüt; bir teminat; bir yükümlülük anlamlarına gelmektedir.
Ayet, ilk okunduğunda, Rabbimizin İsrailoğulları ile yaptığı “antlaşmayı” dile getirdiği anlamı, oldukça açık olarak anlaşılabilmektedir. Ancak, bu antlaşmanın ne üzerine olduğu, şartları ve tarafları akıllarda hemen soru işareti olarak belirmektedir.
Rabbimizin İsrailoğulları’ndan, “Allah’tan başkasına ibadet etmemek; anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik etmek; herkese güzel söz söylemek; namazı ikame etmek; zekât vermek; elçilerine inanmak; onları desteklemek ve Allah’a güzel bir borç vermek” üzere söz aldığını Kur’an’dan öğrenebiliyoruz (Bakara 83 ve Maide 12). Yapılan ahde sadık kalmanın mükafatı, ebedi cennettir. İşte yapılan Misak’ın içeriği/şartları budur. Aynı Misak, “ben Hristiyanlardanım” (Maide 14) diyenlerle yapıldığı gibi ‘ben Müslümanlardanım’ diyenlerle de yapılmıştır. (Maide 7, Araf 172, Hadid 8, Ra’d 25) Dolayısı ile, Misak’ın tarafları da tüm iman edenlerdir.
Her ne kadar alimler, Araf Suresi 172’de Müminler tarafından verilen sözün “elest bezmi” denilen mâna âlemindeki mecliste bütün ruhların Allah’a verdikleri söz veya müminlerin, Akabe ve Hudeybiye’de Hz. Peygamber’e biat ederken Allah ve Rasulüne verdikleri söz olabileceğini ileri sürmüşlerse de; Rabbimizin her ümmetten ve Peygamberlerden (Ali İmran 81) aynı sözü tekraren aldığını hatırlatmasından mülhem; Allah’a ve Rasulüne iman eden her müminin, bu imanı tasdik etmesinden itibaren canı ve malları ile yapacağı alışverişin şartlarını zımnen ortaya koyan bu sözleşmeye “Misak” deneceği görüşü daha doğru gözükmektedir (Başarıya ulaştıracak olan yalnızca Allah’tır).Bir diğer ifade ile Rabbimiz, iman eden herkesin, doğal olarak Allah’a bir söz vermiş olduğunu bizlere hatırlatmakta ve kullar ile Rableri arasında imzalanan misakın unutulmaması gerektiğine işaret etmektedir.
Rabbimiz iman sahiplerinin rıza gösterdiği bu Misak’ı hatırlatmak üzere dönem dönem uyarıcılar göndermiştir. Bunlardan birisi İsrailoğulları ise, birisi de bizim içinde yaşadığımız toplumdur. Hz.Muhammed, işte bize gönderilen son elçi, hatırlatıcı ve örnekliktir.
Toplumların gönderilen elçilere refleksi hiç değişmemiştir. Rasuller, insanların nefislerinin hoşuna gitmeyen sözlerle geldiklerinde; sonları ya (toplumun ileri gelenleri, liderleri, mele takımı, belamları veya halkın bizzat kendisi tarafından) öldürülmek olmuş veya sürgüne gönderilmişler yahut mallarıyla sınanmak olmuştur.
Allah’ın elçilerine itaat eden bir toplum, bu itaati Allah Rasulü’nün doğum günü olduğu tahmin edilen bir günde Kur’an ve sünnette olmayan uydurma nafile ibadetler(!) yaparak, kandil mesajları atarak, beklentileri ile örtüşen bir sözünü yeri geldiğinde en sahih hadis kabulüyle paylaşarak, karanfiller dağıtarak veya ayak izine/sakalına sarılıp ağlayarak mı gösterebilecektir? Yukarıda bahsi geçen Rabbimizin misakında böyle bir bilgi yer almakta mıdır, yoksa bunu yapanlara ayrıca bir kitap mı inmiştir?
Rabbimizin bu ayetini yalnızca İsrailoğulları’na gelmiş bir uyarıdan başka bir şey olmadığını düşünenler büyük bir yanılgı içindedirler. Şu an yeryüzünde “ben Müslümanlardanım” diyen toplumların içinde; ‘anne babam ölse de mirasına konsak’ diye bakan evlatlara, çocuklarına taparcasına hayatlarının merkezine koyan ebeveynlere, fakire yılda bir kez fitre vermeyi (ihtiyaçtan arta kalan) infak olduğunu zanneden zengine, Kur’an ile hatim indirmekten başka bir ilişkisi olmayanlara, halkı sömüren idarecilere, alınterinin karşılığını mümkün olduğu kadar kısarak/geciktirerek işçisine veren patronlara, erkek arkadaşı ile gece yarılarına kadar gezmesine müsaade edilen kızlara, bankalardan kredi çekerek hacca gidenlere…..(liste çok uzun) müdahale etmek üzere bir Rasül gönderilse idi, ölümle tehdit edilmez miydi? Ne oldu Allah’ın elçilerine karanfil göndermelere, mevlid okumalarına, mübarek sakalına saygıya…? Yoksa nefislerin hoşlanmadığı şeyler mi söylemiş oldu böyle bir Peygamber? Oysa ki, yeryüzünde “Allah’a ve elçilerine iman ettim” dedikten sonra imzalamış olduğumuz misak bunları gerektiriyordu… Allah Rasulü şimdi gelse idi; bu Misak’tan başkasını hatırlatmayacak idi… Şüphesiz, Allah vaadinden dönmez.
Rahman bizlere, sözlerimize sımsıkı sarılabilmeyi nasip etsin, misakımızı unutturmasın…
AMİN İNŞALLAH