İnsan yaşadığı hayata değer katmadan, üretmeden varolduğunda hayatın sırrını yakalamış olur mu diye bir soru soracak olsak elbette birçoğumuz bu soruya olumsuz cevap verecektir. Çünkü yaratan Rabbin adıyla okumaya başlayan insan kendi hayatı ile birlikte çevresindeki tüm hayatlara da farklılık ve farkındalık getirmeye başlayacaktır. Varlık bilincini kazanmanın duyarlılığı ile kendini inancı uğruna feda edecek bir hayatı maliyetlerinin çok olması pahasına tercih edecektir.
Peygamber (as)’ın hayatı bir ramazan ayında değişmişti. Yalnız peygamberin mi onunla beraber ona iman eden tüm müminlerin hayatı… Kur’an öyle mucize bir kitaptı ki dokunduğu her kalbi değiştiriyor ve insanın kendisiyle birlikte tüm evreni yeniden okumasını sağlıyordu. Kur’an Mekke ile birlikte tüm dünyayı değiştiriyordu. Çünkü “insanlık için en doğru yolu gösteren, hak ile batılı ayırt eden” belki yeni olmayan ama eski vahiylerin güçlü bir şekilde tekrarlandığı ve temsil edildiği çok güçlü bir söz olarak ramazan ayında resule ilka edildi. Ramazan ayları işte bu yüzden kutsal ve değerli ve Kur’an’ın en çok tefekkür edilmesi gereken aylardan biridir.
Mekke oligarşisi oldukça zalim, halkı sınıflara bölmüş aşağı tabaka ve elit tabaka olarak yaşam standartları oluşturmuş, güçlünün işlerinin yürüdüğü, mazlumun hayatın içerisinde hiçbir emniyetinin olmadığı bir yaşam düzeneğini kurmuştu. Birçok putlar ile de ideolojik boşluğu doldurma gayretinde olup insanları narkozlamaktaydılar. Ne de olsa bütün bunların bir sebebi vardı ve herkes bu sebebe rıza göstermeliydi. Cahiliye dönemi Mekke tarihine baktığımızda bugünün resmini de görmemiz pekala mümkündür. Çünkü zaman değişse de zulüm aynı zulümdür. Dünün Lat, Menat, Uzza ve Hübel putu yerine bugün partiler, ideolojiler, liderler ve konjonktür putu gelmiştir. Toplumsal sınıflar yine sosyete ve avam olarak bölünmüş, ekonomi daima karteller lehine işlemekte olup halkın büyük bir çoğunluğu asgari ücretli köle ve aynı zamanda zihinleri modern putlarla narkozlanmış halinden memnun kölelerden kurulmuştur. En çok vergi kölelerden alınmakta, en pis ve tehlikeli işler kölelere yaptırılmakta ama en çok kazanan daima efendiler olmakta tıpkı Mekke oligarşisinde olduğu gibi. Ne var ki Mekke oligarşisi zulmünü ebedi kılamamıştır. Sebebine gelince ramazan ayının 27. gecesinde Resule Hira mağarasında inen vahyin ilk ayetleridir. Vahiy süreci son nebiye inmeye başladığında Mekke sokaklarında rüzgar bile farklı esmektedir artık. O şehre farklı bir iklim gelmiştir, havası değişmiştir. Bilal ilk defa sorgulamaktadır efendisini, Sümeyye varlık bilincini farketmeye başlamıştır, Ali, Ebubekir, Hatice ve daha niceleri… Mekke sokaklarında insanların yürüyüşü bile değişmiştir. Artık herkesin kafasında bir soru, bir düşünce ve bitip tükenmeyen gelgitler… Muhammed bir mecnun mu, şair mi, sihirbaz mı, masalcı mı? Yoo bunların hiçbiri olamaz. Çünkü anlattığı, okuduğu şeyler toplumun temel dinamiklerine, insanın kalbine öyle tesir ediyor ki her şeyin yerini değiştiriyor ve olması gereken hakikate doğru sürüklüyor önüne kattığı her şeyi. Kalbiyle düşünebilen herkesin soyu sopu ne olursa olsun, toplumsal katmanın neresinde olursa olsun kabul etmek zorunda kaldığı hakikatler artık açıktan bütün toplumu kuşatmış durumdadır. Artık Mekke’de gündem Muhammed (as)’dir ve onun Oligarkları rahatsız eden sözleridir. Mekke’de sayıca azdırlar ama tüm Mekke onları konuşmaktadır. Öyle güçlü bir söz vahyedilmiştir ki nebiye Mekke’nin kodamanları artık uyku-tünek yitirmiştir.
Ve hayat devam eder… Yıllar ilerler. Müslüman topluluklar adına utanmadan İslam dedikleri kanlı medeniyetler kurarlar. Tarih içinde bunlara, Emeviler, Abbasiler, Endülüs Emevi Devleti, Selçuklular, Osmanlılar vs. derler. Nedense bu sayılan medeniyetlerde Kur’an Mekke sokaklarında okunduğu gibi okunmaz. O zaman anlaşıldığı gibi anlaşılmaz. Zalimler için bir güvence mazlumlar için ise bir zulüm aracına dönüşür vahiy. Efendiler efendiliklerini, Karunlar servetlerini Hamanları eliyle güçlendirir. Bugün yine bizim ülkemizde vahyin en çok okunduğu zamanlardayız. Ama ne var ki vahyin rüzgarı Mekke sokaklarındaki gibi esmemekte, Bilaller, Sümeyyeler varlık bilinçlerini farketmemekte. Zalimler zulmüne devam etmekte ve modern köleler bundan hoşnut, hayatın doğal bir akışı olarak bu zulmü kabullenmekteler. Ekonomi yine kartellerin lehine büyümekte, halk daha çok açlıkla yüzleşmekte, en pis, en tehlikeli işleri avam yapmakta ama en çok vergiyi de onlar ödemekte ve en çok kazanan yine efendiler olmaktadır.
Oysa bizim yıllar öncesinde dinlediğimiz hikaye farklıydı. Kur’an dokunduğu her kalbi, girdiği her evi, dolaştığı her caddeyi-sokağı ve dahi şehri baştan aşağı değiştiriyordu. Peki şimdi ne oldu da insanlar yorumlarıyla Kur’an’ı değiştirmeye kalktılar. Ne oldu da Nebilerin varisleri olan alimler alim olmayı bir kenara bırakarak entelektüel bir bakışla Haman olma yoluna gittiler. Ne oldu da Kur’an’ı terkedilmiş olarak bıraktılar ve kitap yüklü eşekler oluverdiler. Birçok sebep söylenebilir… Mesela Allah resulüne teklif edilen ve resul tarafından kesin bir dille reddedilen daha çok para, kadın, makam şimdilerdeki entelektüellere de teklif edilmiş ve uzlaşmaya gidilmiş olabilir. Ama mesele bu değil vahyin bu kadar hakikatleri ortaya koymasına karşın, insanı, toplumu harikulade çözümlemesine karşın, şunu da eksik bırakmış diyebileceğimiz hiçbir şey yokken nasıl olur da vahiy bugün insanı ve toplumu baştan aşağı değiştirmez. Yeni gireceğimiz ramazan ayının Kur’an’ın anlaşılmadan çokca okunması yerine bizi Hiramızdan çıkarıp kendimizi, evimizi, sokağımızı, caddemizi ve dahi şehirlerimizi nasıl değiştirebileceğimizi tefekkür etme imkanı vermesini diliyorum. Aksi takdirde yeryüzünde işlenen her türlü zulümde bizim de parmağımız olacaktır.