Cumhurbaşkanının askeri alan başdanışmanı geçtiğimiz günlerde mehdi hazretleri ile ilgili, gündem oluşturan sözler sarf etti. Dikkat edenler bilirler ki mehdi, mesih ve İsa (a.s)’ın nüzulü gibi konular gündemden pek düşmüyor; hele de ‘sosyal medya’ adında bir ‘gurabâhâne-i laklakân’ olunca… Fakat mehdi meselesi bir başdanışman tarafından terennüm edilince etkisi daha bir farklı oluyormuş.
Başdanışman emekli general Adnan Tanrıverdi “mehdi hazretleri gelecek, biz de hiç değilse ona ortam hazırlamalıyız” mealinde sözler irad ediyor. İşin doğrusu şu ki, baş danışmanın tepki çeken sözleri gerçekte ona ait olmayıp, hadis kitaplarında mevcut bir rivayettir. O sadece bu rivayeti, hadis kitaplarına derç edilişinden yaklaşık bin üç yüz yıl sonrasında güncellemiş oldu. Hadis kitaplarında, Mehdi’den önce, ona ortam hazırlayacak kimsenin geleceğine dair rivayetler bulunmaktadır. Bu rivayetler o kitaplarda kayıtlıdır, bunları yeri geldikçe bazı ‘ağır mollalar’ terennüm ederler ama bu pek kimsenin tepkisini çekmez. Ama rivayet, ülkenin en tepedeki yöneticisinin bir başdanışmanı tarafından bahis konusu edilince, vuracak bir abalı bulmuş olmanın dayanılmaz keyfi ile, sosyal medya şövalyeleri harekete geçerler.
Ben başdanışmanın bu güncellemesi vesilesiyle bu rivayete farklı bir bakış açısı getirmek istiyorum. Diyorum ki, evet, Mehdi hazretleri gelmezden evvel, ona ortam hazırlamak gerekir. Çünkü Mehdi hazretleri bir gün pat diye aramızda beliriverirse, pek çok uyum sorunu yaşayacağı aşikâr görünüyor. Emevî-Abbasî üretimi rivayetlerle haber verilmesinin üzerinden on üç asır gibi bir zaman geçmiş. Bugünki dünya gündemi, o günkü gündem değildir. Geldiğinde gündeme ve sosyal-siyasi şartlara kolayca uyum sağlayacak bazı tedbirlerin alınması elzemdir.
Şimdi biraz daha somut örnekler verelim.
Mesela Mehdi geldiğinde günde beş vakit kıbleye yönelen, hatta seccadenin üzerinde durup ‘Allahu Ekber’ (Allah en büyüktür) dahi diyen insanların, biraz sonra seccadeden ayrıldıklarında ‘ebedî şefimiz ekber’; ‘laiklikten taviz verilemez!’, ‘demokrasiden geri dönüş yoktur’ gibi başka ‘tekbirlerine’ de şahit olacak ve bundan o kadar şaşıracak ki, küçük dilini yutmaya ramak kalacak. O durumda Mehdi hazretlerinin şaşkınlığını gidermek için geç kalabiliriz. Bu da hafızasına filan tesir edebilir.
Aslında ‘kıble’ demişken Mehdi, sabahtan akşama -daha doğrusu akşamdan sabaha- kadar İslam’la ilgili konuşan ama namaz kılmayan bazı haşhaşî fraksiyonlarının varlığına da hiçbir anlam veremeyeceği için, buna dair bir ‘izah’ da hazır etmekte fayda mülahaza ediyorum.
Söz buraya gelmişken şehirlerdeki olağanüstü albenili camileri gezen Mehdi hazretleri, mimari, estetik ve görkemde camilerin yanında kümes gibi kalan ama aksine toplum hayatının kalbi işlevini gören banka şubelerini görünce sadece kafası karışmayacak, bütün duyuları allak-bullak olacaktır. Üstelik de faizi ayaklarının altına aldığını bildiren Rasulullahın (sav) veda hutbesini esnaf dükkanlarında afiş olarak asılı olduğunu gördüğünde yaşayacağı ruhi çalkalanmayı siz düşünün. İşte bütün bunlara dair muknî izahlar hazır etmelidir.
Bu arada şunu da itiraf edeyim: Ben bile bu satırları yazarken hep ‘Mehdi hazretleri’ deyip duruyorum. Buna göre Mehdi mutlak surette erkek (müzekker) olmuş oluyor. Oysa Mehdi ülkemize (Şam’da ak minareye indikten sonra) ayak basar basmaz ilk alevlendireceği tartışma, neden bir kadının (Mehdîye) değil de bir erkeğin Mehdi olarak geldiği olacaktır. Bu soruna şimdiden bir ‘çözüm’ bulmazsak, sokaklarda kimlerin nasıl pankartlarla yürüyüşe geçeceklerini az çok tahmin edebiliyoruz. Öyle ya, neden Mehdi ille de erkek olsun? Eğer erkek olması zorunludur deniyorsa, o zaman İstanbul sözleşmesi ve 6284 nolu kanun gibi mevzuatla, devlet erkanının kadına karşı ‘her türlü’ ayrımcılığı şiddetle meneden nutukları Mehdi’nin yakasına da yapışmaz mı? Başları örtülü feministlerin dernekleri bunun hesabını Mehdi’ye sormazlar mı?
Bana öyle geliyor ki Mehdi hazretleri, havsalasını alabora edecek şartları kadın, çocuk ve aile tartışmalarında bolca bulacaktır. Şimdiden birileri (mesela Aile Bakanlığı) diyelim ki kadın-erkek eşitliğini, onun anlayacağı bir dille yazıp, dosyalamalıdır; aksi halde geç kalınmış olunabilir.
Başka meseleler de var. Mehdi gelince namazımıza, orucumuza, haccımıza, ahlakımıza, Müslümanım dediğimiz halde çevreye yaptığımız tahribata, yere tükürmelerimize, dedi-kodu yapmamıza, trafikteki hak-hukuk tanımaz azgınlığımıza, israfımıza, herkesi parası ve statüsü kadar ‘adam’ yerine koymamıza v.d. bir anlam veremeyeceği bana kesin gibi görünüyor. Camilerdeki yaş ortalamasının 60 oluşuna, en körpe nüfusun ise kafeleri tıka basa doldurulmasına, yılbaşı bileti için sıraya giren başörtülülerin sayısındaki artışa anlam vermesi Mehdi için pek kolay olmayacak gözüküyor.
Bir de önemsenmesi gereken bir husus daha var: Mehdi Şam’da gökten inen İsa (a.s)’la da sabah namazında buluşacak ya, (namazı hangisinin kıldıracağı ayrı bir bahis) acaba bu buluşma bizim Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkimizi nasıl etkileyecektir? Bu da yoğun entelektüel mesai gerektiren bir mesele.
Sözün özü, Mehdi hazretleri geldiğinde yalan-dolanın Müslümanlığa zarar vermediğine; hemen hemen hiçbir fuhşiyatın bu necip milletin dindar neslini kesada uğratmadığına; hele de nasıl da ticaret ve alış-verişin başka, Müslümanlığın başkalaştırıldığına; ‘beş bilinmeyen’e (muğayyebât-ı hamse) altıncı olarak para ile imanın kimde olduğunun bilinemeyeceğinin ilave edilmesindeki sanatsal başarının münasip bir lisanla anlatılması için çalışmalara derhal başlamak gerekir, geç bile kalınmış bulunmaktadır. Aksi takdirde bu işleri fetöye kaptırırsak, olacakları düşünmek bile istemeyiz.
merhaba,
o kadar kinayeli yazmışsınız ki tespit yapmaya bir uyarı vermeye çalışmışsınız.
Açıkçası islam hukuku ve medeniyeti açısından bayağı sığ uzak ufuk derinliği olmayan bir kinaye okudum bu yazınız gündeme dair iki esnafın arasında bile geçmeyecek kadar sığ tespitleri hatırlatmaktı halbu ki bu mehdi mesih meselesine ben her ne kadar pek derin bakmasam da ,abd iran gibi bakanlar pekde ciddiye alıyorlar alanlar var peki sizin bu tesputlerinize ilişkin sizin eleştirilerinizi yerle bir edecek soruyu sorayım
OSMANLI VE SELÇUKLU DÖNEMİ İSLAM HUKUKUNUN EN GÜÇLÜ OLDUĞU DÖNEMDE BU DEDİKLERİNİZİN ZERRESİ YAŞANMAZKEN mehdi NİYE GELMEMİŞ de şimdi hazırlanma süreci başlasınmış ?
not; eleştirinizi bayağı buldum uslubunuz fikri ufkunuza yakışmamış
sevgiler….
Ercan Turanoğlu, gerçekten de tespitlerimi ve eleştirilerimi yerle bir ettiniz…
öyle anlaşılıyorki Ercan Turanoğlu islam hukukunu ve medeniyetini tam manasıyla anlamış. Fakat yüklendiği ilim ve medeniyet bilgisi ona mütevazilik değil, oldukça kaba ve müstağni bir bakış açısı getirmiş. Mehmet beyin bu kinayeli yaklaşımını ve ne demek istediğini anlıyor ve katılıyorum. yazılanlar bugün bu toplumun gerçeği malesef. Katılmasam bile daha nezaketli bir uslupla görüşlerimi beyayan ederim, ama kardeşimiz nedense hakareti tercih etmiş. Mehmet bey de beğenmediği uslubun çok daha acımasızı kendisinde mevcut olduğunun farkıdamı bilmiyorum. Son olarak eğer maksadınız üzüm yemekse Mehmet beyi nezaketli bir şekilde uyarmanız gerekirdi yok eğer niyetiniz bağcıyı dövmek ise dilin kemiği yok derler. istediğiniz cümleyi kurabilir hakaret edebilirsiniz, bunun hesabını da ancak Alemlerin Rabbi olan Allah’a verirsiniz.