Zili çaldı. Hüseyin Bey çayını ve okuduğu kitabı bir kenara koyarak kapıya koştu. Kapıyı açtı. Gelen kargo kuryesiydi.
-Hüseyin Bey siz misiniz?
-Benim.
-“Manda Tüyü” size bir şey ifade ediyor mu?
Hüseyin Bey şok olmuştu. Biran durakladı. Kargocu genci dikkatle süzdü. Duyduklarına bir anlam veremiyordu.
-“Eee, evet. Çocukluk lakabımdı, arkadaşlarım bana öyle seslenirdi”
-Hele şükür, bulduk doğru Hüseyin’i. Ne soyad var ne numara… Aynı binada dört tane Hüseyin adı var. Gönderici de adınız kısmına “Hüseyin-Manda Tüyü” yazmış sadece; bu çaldığım dördüncü kapı, neyse ki bulduk. Hem ağır da bir çuval; içinde ne varsa? Her neyse, ben gideyim artık, şuraya bir imza lütfen.
-“Dur gitme” dedi Hüseyin bey. Kucakladığı çuvalı bir kenara koydu. İçeri gidip avuç dolusu badem getirdi. Kargocu gence uzatıp “hakkınızı helal edin kardeşim, yormuşuz sizi” dedi. Kargocu “abi ne gereği vardı, işimiz bu, arayıp bulacağız elbet” dedi bademleri avuçlarken. Sonra da sırtını dönerek basamakları inmeye başladı.
Hüseyin Bey adresi tekrar okudu. Gönderici adı adresi yabancı değildi aslında. Memlekette ki teyze oğlu göndermişti kargoyu. Ama beklemediği bir kargoydu. Merakla çuvalı açtı. İçinden bir zarf, bir de el dokuma kilim çıktı. Kilimi salonun ortasına serdi. Muhteşem bir görüntüsü vardı. Kilimin altında kalan makine halısı adeta kartondan farksızdı o an. Rengarenk desenler, ince ince dokunmuş motifler, iki kenarda tiril tiril saçaklar, saçak başlarında düğümler… Kök boyanın eşsiz canlılığı…
Hüseyin beyin merakı daha da artmıştı. Çuvaldan çıkan zarfı hatırladı. Aceleyle açtı. Bir mektup çıktı içinden;
“Sevgili Manda Tüyü
Nasılsın? İyi misin? İyi olmanı Cenabı Haktan niyaz ederim. Bizi soracak olursan; elhamdülillah, iyiyiz.
Yıllar sonra sana çocukluk lakabınla hitap etmemin bir nedeni var. Zira şimdi anlatacaklarım bununla ilgili. Bu kilimi rahmetlik anamın çeyiz sandığında buldum. Bu sana dokunmuş bir kilimdi. Senin çocuklukta manda tüyünden yapılma topa düşkünlüğünü hepimiz biliriz. Aylarca manda otlattığını, her fırsatta onları kaşağı ederek tüylerini biriktirdiğini, yumak yumak yuvalayıp sakladığını iyi hatırlıyorum. Sadece kendi mandalarınızı da değil, neredeyse köyün tüm mandalarını karşılıksız kaşağı ettiğini; gizli gizli tüylerini aşırdığını da biliyorum. Onları yıkayıp kuruttuğunu, tarayıp düzelttiğini… Hepsini. Bütün bunlar köyün en büyük, en yumuşak, en çok zıplayan topunu yapmak içindi. Hep hayalini kurduğun o topu yapacağını bekledik. Avuçlarında birikecek, gitgide büyüyecek o topu yapacağını bekledik. Sadece ben mi? Hayır; neredeyse tüm köy… Manda Tüyü’nün topu meşhur olmuştu köyde. Herkes azmine çabana hayretle bakıyor; biraz da açıkçası lüzumsuz görüyordu. Ama sen bıkmadan aylarca manda tüyü toplamaya devam ettin. Seni ne okul durdurmuştu, ne tarla işleri. Ne yazın vazgeçtin ne de kışın. Sürekli mandaların peşinde idin. Ta ki Teyzemin hastalanıp yatağa düştüğü güne kadar. Ondan sonra da annenin başından ayrılmaz olmuştun. Unuttun mandaları, biriktirdiğin tüyleri… Teyzem rahmetli olduğunda günlerce evden çıkaramadık seni. Sonra bir sabah sizin evden başlayarak aşağı dereye doğru saçılmış birçok manda tüyü bulduk. Belli ki hepsini saçmışsın orta yere. Yine de kıyamamışsın doğrudan dereye atmaya. “Köyün çocukları alsın, top yapsınlar” diye düşündün belki de. Öyle de oldu.
O yazdan sonra şehre gitmiştin okumaya. Bir daha da dönmedin uzun zaman. Rahmetlik annem sana, öksüz kalan yeğenine kıyamamış, ardından çok ağlamıştı. Bir gün “bacımın yadigârı” dediği sana hatıra bırakmak üzere işte bu kilime başladı. Kilimin tamamını kendi dokudu. Yün ipleri kök boyada kaynattı. İşin asıl püf noktasını da sonradan anlattı bize. Şimdi, kilimin tam ortasına dikkatle bak. Orada iki kalın düğüm göreceksin. Biri simsiyah manda tüyü, diğeri, sarıya çalan da senin bebelikte iken ilk kesilen saçlarından bir tutam… Rahmetli anam bu kilimi sana dokudu ve bize emanet etti. “Ben ölür kalırım, bunu Allah’ım bilir, size vasiyetim olsun bu kilimi, Hüseyin’imin çeyizine saklayın; ne zaman evlenir o zaman verin” demişti. Lakin kör şeytan unutturdu bunu bize. Sana göndermek daha yeni kısmet oldu….
…”
Hüseyin Beyin gözlerinden ince ince yaşlar süzülmeye başladı. Eliyle manda tüyünü okşadı, sonra bir tutam sarı saça, sonra kilimin her yerine.