“Eğer pireleri derin olmayan bir kabın içine koyarsanız zıplayıp çıkarlar. Ama kabın kapağını kısa bir süreliğine kapatırsanız kaçmaya çalışırken kapağa çarptıkları için çok yüksek sıçramamaları gerektiğini öğrenirler. Sonra özgürlüklerinin peşinde koşmayı bırakırlar. Ardından kapak kaldırılsa bile, pireler kendi güvenlik endişeleri yüzünden, mahkûm psikolojisiyle hareket etmeyi sürdürürler. İşte hayat da böyledir. Çoğumuz kendi korkularımız ya da başkalarının şartlandırmalarıyla kendimizi düşük beklentilerin olduğu bir dünyaya hapsederiz.”
Andrew Hsu
Kod adı: Koronavirüs
Dünya değişiyor, dönüşüyor, modernleşiyor derken yeni bir evreyle yüz yüze geldik. Bu sefer bütün insanlığı belki de bütün evreni ilgilendiren yeni bir merhale… Yani evrensel bir vaka… Ama her geçen gün bu vakanın oluşturduğu hasarın boyutları daha da belirginleşiyor. Büyüdükçe büyüyor bu felaket!… Dünya genelinde yaşanan global bu felaketin sonuçları ise sosyal, siyasal, parasal… gibi birçok yönüyle sürekli konuşuluyor, tartışılıyor. Bu vakanın kod adı ise: Koronavirüs…
Toplumda yer eden bütün alışkanlıklar sil baştan değişiyor. Yeme içme tarzımızdan tutun da sosyal ilişkilere, eğitime, ibadete, ekonomiye, devlet yönetimine…. varıncaya kadar bütün alışkanlıklar yeniden şekilleniyor. En önemlisi ise insan içine kapanıp bireyselleşiyor. Kendi odasına kilit vurup her şeyden tecrit ediliyor. Ben merkezli bir yaşamın ön provaları yapılıyor. Böylece yeni bir soyut dünya düzeninin temelleri de atılmış oluyor.
Bir süre daha bu hal devam edecek gibi gözüküyor. Ve yeni bir yüzle bu hali yaşamaya alışacağız. Bir değişim sürecinden geçirilip eviriliyoruz böylelikle. Büyük bir değişimin yaşandığı bu korona günlerinde asıl mesele; insanın kendi fıtratına uygun yeni bir yolda yürüyüşüne devam edip etmeyeceği hadisesidir. Beşer uysallaşıp insanlaşacak mı, yoksa haylazlaşıp iblisleşecek mi? Bu yönüyle korona büyük maddi-manevi kayıplarıyla birlikte bir fırsat da sunuyor bize.
Toplumun bütün kesimleri bu fırsatı müspet-menfi yönleriyle değerlendirecektir elbette. Toplum mühendisleri de bu arada boş durmayacak. Onlar da bu sosyal değişimden pay çıkarmaya çalışacaklar. Küresel sermaye babaları da rahat durmayacak, belki de en çok onları endişelendirecek bu durum! Çünkü dünya düzeni onların ellerinden kayabilir! Bütün endişeleri bu!…
Deyim yerindeyse çöken, resetlenen, format atılan bilgisayara yeniden yükleme yapılacak!…
Öğrendiğiniz her şeyi unutun!
Evlerinizde inzivaya çekildiğiniz şu günlerde öğrendiğiniz her şeyi unutun!.. Zorunlu eğitimden öğrendiğiniz ne varsa yani. Fizik, kimya biyoloji, matematik, tarih… İntegral, türev, Öklid, Pisagor… Her şeyi ama her şeyi unutmayı deneyin. Zaten zorunlu eğitimde öğrendiğinizi sandığınız birçok şeyi unuttunuz bu arada. Değilse bile aklınızda kalan ne var? Çok az şey veya hiçbir şey!… Veya kırık-dökük birkaç yetenek, tecrübe… Onlar da kendi özel gayretlerinizin ürünü.
İşte bugüne kadar eğitimin bireyler üzerinde yaptığı fenalığın neticeleri! Köreltilmiş, üstü örtülmüş, küllenmiş, heba edilmiş… yığınlarca yetenek böylesi bir eğitimle bugün artık yoklar. Ve artık koronadan sonra hiç olmayacaklar!
Her şeyin yeniden değişim sinyalleri gösterdiği bugünlerde üzerinde en çok düşünülmesi gereken konulardan biri de bu olsa gerek. Yani eğitim… Çünkü geleceğin dünyasını yeni genç yetenekler, tecrübeler şekillendirecek. Yeni dünya onların olacak ve içini de onlar dolduracak böylece. O nedenle onlara köstek değil, destek olacak ideal öğretenler, yeni bir eğitim modeli sunmamız gerekiyor.
Artık bu durum eğitimcilerin, bilim insanlarının da yüksek sesle dile getirdikleri aşikâr bir gerçek. Önemli bir deneyim örneği olan İlber Ortaylı kendi yaşam tecrübelerini dile getirdiği ‘Bir Ömür Nasıl Yaşanır’ söyleşi eserinde; “Kabiliyetleri tespit eden, çocukları ona göre yetiştiren bir sistem kurmamız gerekir.”* der yalın bir ifadeyle. Akabinde de zaten kör-topal yürüyen eğitim sistemimizin Köy Enstitüleri’nin Halk Partisi tarafından, Eğitim Enstitüleri’nin de Ecevit tarafından kapanmasıyla birlikte felç olduğunu; şayet yerine yeni bir şey inşa dilecekse bunun en önemli adımın ideal öğretmenin yetiştirilmesi gerektiğinin altını çizer:
“Eğitim Enstitüleri’nin ziyan edildiği günden bugüne önümüzde model yoktur. Zira eğitimin temeli öğretmendir. Öğretmen olmadan okul olmaz.” *
Bunun için tam da zamanı!… Korona nedeniyle öğrenciler de diğer aile bireyleri gibi evlerine çekildiler. Uzaktan eğitim denemeleri yapılıyor. Yeni bir model oluşturulmaya çalışılıyor. Öğretmenin olmadığı odalarda bir eğitim modeli provası yapılıyor. Bu bir fırsat aslında… Tabii eğitim artık bundan böyle bu şekilde olsun anlamında değil. Bu modelle birlikte yeni bir eğitim modeli üzerinde konuşmak-tartışmak ve de kendimize özgü bir tarz bulmak için iyi bir dönem.
Bütün eğitim-ilim-bilim camiasının bu ara fırsatı iyi değerlendirmesi gerekiyor. Aksi taktirde yine bir ithal modelle yola çakılıp kalırız.
Deney kabına kapak olmak…
Dün de bugün de yeni nesli eğitelim, geliştirelim, geleceğe hazırlayalım derken tam tersine köreltiyor, önünü tıkıyor, geleceğini berhava ediyoruz. En başta da kendi zorunlu eğitim sistemimizle bunu yapıyoruz. Eğitim artık bu yönüyle acil sos veriyor.
Son yakın dönemde yapılmaya çalışılan uzaktan eğitim kısmını hariç tutacak olursak –ki bu da zorunlu eğitim kapsamına giriyor- bugün dünyanın birçok ülkesiyle birlikte ülkemizde de kökleri Almanya’da atılan zorunlu eğitim modeli uygulanıyor. Bu eğitim modeli de mankurt bireyler yetiştirmekten başka pek bir işe yaramıyor. Özellikle de test sınavları çocukları okuldan soğutup papağanlaştırıyor adeta. Oysa “Test sınavları kazananları ve kaybedenleri eşit şekilde mahveden eşi benzeri olmayan bir toplumsal kontrol silahıdır.”** Evet tam da böyle diyor ‘Eğitimin Bir Kitle İmha Silahı’ olduğunu iddia eden J. Taylor Gatto.
Bu nedenle hedeflerimizi yüksek tutmalı, çıtayı yukarı taşımalıyız en başta. Unutmayalım ki beynimizde olgunlaştırırız önce hedeflerimizi ve akabinde hayatımızda yer etmeye başlar. Hedefleri olmayan ya da küçük hesap ve hedefler peşinde olanlar bir süre sonra hayatın çemberine hapsolunurlar. Tabii hedef yüksek olacak diye çılgınlaşmamak da gerekir. Makul ve yapılabilirlik ölçüsünde davranılmalıdır. Yani ifrat ve tefrite dalmadan vasat bir istikamet üzere olmak….
Bazen küçük dokunuşlar muazzam neticeler verebilir. Ama önce azmetmek gerekiyor. Bakın temel eğitimini herhangi bir okula gitmeden tamamlamış olan 11 yaşındaki Tayvanlı göçmen Andrew Hsu’un başarısı ve ders verici nitelikte anlattıkları ne kadar da önemli… Kendisinden hayatının en önemli dersini anlatması istendiğinde; A. Hsu şimdiye kadar tercihleri üzerinde en etkili olan eski devirlerde krallar ve saray halkını eğlendirmek için pirelerin trapezde sallanmaları ve küçük iki tekerlekli arabayı çekmeleri için eğitilmelerinde kullanılan babasının anlattığı hikâyeyi anlatır.
Andrew Hsu’un Washington Bilim Ve Mühendislik Fuarı’nda insan ve farede ortak olarak bulunan bir genin diziliş sırasını (COL20IA) göstermesinden dolayı aldığı ödülde ‘Eğitim Bir Kitle İmha Silahı’ kitabının yazarı John Taylor Gatto’ya anlattığı o kısa hikâye şöyle:
“Eğer pireleri derin olmayan bir kabın içine koyarsanız zıplayıp çıkarlar. Ama kabın kapağını kısa bir süreliğine kapatırsanız kaçmaya çalışırken kapağa çarptıkları için çok yüksek sıçramamaları gerektiğini öğrenirler. Sonra özgürlüklerinin peşinde koşmayı bırakırlar. Ardından kapak kaldırılsa bile, pireler kendi güvenlik endişeleri yüzünden, mahkûm psikolojisiyle hareket etmeyi sürdürürler. İşte hayat da böyledir. Çoğumuz kendi korkularımız ya da başkalarının şartlandırmalarıyla kendimizi düşük beklentilerin olduğu bir dünyaya hapsederiz.”**
Bu ibret verici öyküyü okuyunca bugün eğitimin birey ve toplum üzerinde neler yaptığı ve öğretmenlerin farkında olmadan hangi rollerde oldukları insanın gözü önünde canlanıyor.
İnsanlığın korona illeti sebebiyle yenilendiği, yeni bir yol arayışında olduğu şu zaman diliminde üzerinde kafa yorulacak en önemli mevzulardan biri olan eğitimle ilk adımı atmak önerimizdir. Bir keder halini yaşayan kaderimiz avuçlarımızın arasında duruyor, onu şekillendirmek mümkün! Yeter ki azmedip sebat edelim; yardım ve akabinde başarı kendiliğinden gelir.
Kaynak:
* Bir Ömür Nasıl Yaşanır, İlber Ortaylı, Kronik Yayınları S: 171, 143.
**Eğitim Bir Kitle İmha Silahı, John Taylor Gatto, EDAM
Dünya Bizim / Yusuf Tosun