Sanıldığının aksine enflasyon kavramı sadece ekonomi bilimiyle alakalı bir terim değil. Enflasyon psikoloji literatüründe de kullanılan önemli bir kavram. Psikolojinin otoritelerinden Carl Gustav Jung, kişiliğin belli bir rolle özdeşleşmesi sonucunda ilgili rolün normal sınırları aşıp genişlemesine enflasyon adını verir. Yani hayatta birçok alanda birçok farklı role gireriz. Bu gayet doğal bir durumdur. Ancak bu rollerden herhangi birinin diğer tüm rolleri baskılaması durumunda ortada bir problemin varlığından bahsedebiliriz.
Bir öğretmen okulda öğrencilerine dersini anlattıktan sonra eve geldiğinde eş ve ebeveyn rolüne giremiyor ve hala kendini öğretmen olarak hissedip eşine de evladına da onların öğretmeniymiş gibi davranıyorsa burada bir enflasyon vakasından bahsedebiliriz. Enflasyon durumu tahmin edebileceğiniz gibi insanlar arasında iletişim çatışmalarına sebep olur ve psikolojik sağlığımızı olumsuz yönde etkiler. Bundan dolayı birey, içinde bulunduğu ortama göre rollerini değiştirmelidir.
Enflasyon, bunu yaşayan kişiye de psikolojik olarak ciddi sorunlar yaşatır. Her zaman ve her an aynı rolde davranma zorunluluğu bireyi çok ciddi problemlere sevk edebilir. Saldırgan davranış, narsist belirtiler, tükenmişlik ve depresif ruh hali bu problemlerin başlıcalarıdır.
İnsan, sahip olduğu etiketlerin gerektirdiği davranışlar dışında içinden geldiği gibi davranabileceği ortamlara da muhtaçtır. Toplum nezdinde önemli bir konuma sahip bir insan evine geldiğinde hemen “kendilik rolüne” girip ailesine karşı içinden geldiği gibi davranabilmelidir. Buna hem birey hem de ailesi muhtaçtır. Aslında insanlar böyle davranarak önceki rolünün getirdiği stresi başka bir rolle giderebilmektedir. Bu durum sadece çekirdek aile için de geçerli değildir elbette. Arkadaş ortamları, geniş aile ortamları gibi daha birçok ortamda “kendilik rolümüzle” stresimizi atarız. Bu da bizi hayatın zor koşullarına karşı daha dayanıklı yapmakla beraber içsel, ailevi ve sosyal uyumumuzu da arttırarak daha huzurlu bir insan yapar.
Enflasyon seviyesi yüksek insanlar sürekli olarak bir gerginlik ve stres yaşarlar. Zira muhatapları değişse bile o hep aynı rolle karşılık vermek zorunda hisseder kendini. Mesleği askerlik olan birinin kışlada davrandığı gibi evde karısına ve evladına karşı da aynı tavırları sergilediğini düşünelim. Emri altındaki askerlere verdiği emirlerin harfiyen yerine getirilmesini bekleyen komutan evde ailesine karşı da aynı tavrı sergilediğinde hem kendisiyle hem de ailesiyle büyük çatışmalar yaşayacaktır. Zira mesai saatlerinde iş yükünün getirdiği yorgunluk ve stresi “evinin komutanı” olarak günün her bir saatine taşımış oldu. Bu da onda ciddi bir stres birikimine ve gerginliğe sebep olur.
Bireyin “acaba ne derler?” demeden içinden geldiği gibi davranışlar sergileyebileceği anlar ve ortamlar modern insanın en çok ihtiyaç duyduğu şeylerin başında geliyor. İçimizden geldiği gibi davranamayacağımız birçok alan var. Ama bu ihtiyacımız içimizde bir yerlerde sürekli olarak tatmin edilmeyi bekliyor. Tatmin edilmedikçe de varlığını hatırlatıp ruhumuzu rahatsız ediyor.
Kendimize zulmetmemeliyiz. İçimizden geldiği gibi davranabileceğimiz sıcak aile ve samimi arkadaş ortamlarımızın kıymetini bilmeliyiz. Enflasyon oranımız arttıkça kendimiz olamamanın sıkıntısı oynamak zorunda olduğumuz tüm rolleri olumsuz etkileyerek verimimizi düşürür.
Bitirmeden şu uyarıyı da yapmam gerekiyor. Kendilik rolümüzün diğer rollerimizi de bastırmasına izin vermememiz gerekiyor. Yani insan evde eşiyle konuştuğu gibi iş yerinde müşterileriyle konuşursa bu da bir tür enflasyon durumu olacaktır. Temel hedefimiz, ne ifrata ne tefrite kaçarak tüm rollerimiz arasında dengeyi ve ahengi sağlayabilmek olmalıdır. Hayat, denge ve ahenkle güzelleşir.
Şimdi tüm bu bilgiler ışığında başlıktaki soruyu kendimize soralım “kişisel enflasyon oranımız ne durumda?” Enflasyon seviyenizin yüksek olduğunu fark ettiyseniz muhtemelen hayatınızda yaşadığınız problemler ile yüksek enflasyon seviyenizin yakından alakalı olduğunu da anlayacaksınız.
Her Taraf / Feyzullah Akdağ