tasoy ağabey özetle şunları söyledi:
Biz gençlere, “bize gelin” demiyoruz; “kendinize gelin” diyoruz.
Türkiye’de cemaatleri, cemaat liderlerinin tasallutundan kurtarmak gerekir. Hiçbir cemaat liderini biz, yani cemaatin kendisi seçmedi.
Bütün cemaatler kendilerine çağırmaktadırlar. Siz hiç şöyle bir cemaat duydunuz mu: Bizden başka da hakikat vardır, bizim dışımızdaki cemaatlere de gidin, onlarla görüşün, onları dinleyin! Böyle bir cemaat bulamazsınız.
Zaten bütün cemaatler, vakıflar da benzeri şeyleri yapıyorlar. Geçen sene 20 vilayeti gezdim. O vilayetlerde hangi vakfa, cemaate gittiysem şunu gördüm: hepsi de, sanki sözbirliği etmişçesine aynı işleri yapıyorlar. İşte, Kur’an okunuyor, öğrencilere burs veriliyor, fakirlere yardım faaliyetleri yürütülüyor, sohbetler oluyor vb….
Atasoy ağabey, Müslümanların kadın-erkek ilişkilerini eleştirdi, bilhassa Müslüman erkeklerin hanımlara davranışlarını sorunlu bulduğunu belirtti. Şöyle dedi: Bulunduğu şehirde bir hanım kendisini aramış, kocasının kendisine kaba davrandığına dair şikayette bulunmuş. Atasoy Bey, eşiyle konuşacağını söylemiş ve konuşmuş. Söz arasında, dediklerinin etkili olması düşüncesiyle kendi hayatından da örnek vermiş ve şöyle anlatmış: Bizim evde sabah namazına birlikte kalkılır ve cemaatle sabah namazı kılınır. Ondan sonra, dileyen yatar. Ben yatmam, okurum, yazarım. Sonra bakkala gider ekmek alırım, gazete alırım. Evde çayın altını yakarım, kahvaltı sofrasını düzenlerim ve ev ahalisini kaldırırım; haydin, kahvaltıya buyurun derim. Bu esnada, başka bir ilden gelen ve orada konuşulanları dinleyen misafir şöyle demiş: Hocam sen ölmüşsün de, ağlayanın yok! (Bu espri epey gülüşmelere sebep oldu).
İslami kökenli ve kadınların öncülüğünde faaliyetlerini gösteren bir derneğe konuşmacı olarak çağrıldım.… Gittim fakat salonda erkekler var, kadınlar yok! Kadınlar neden yok dedim, kadınlar perdenin arkasında dediler. Ben de seslendim: Kadınlar, bulunduğunuz yerinizden memnun musunuz? Hiç ses çıkmadı kadınlardan. Bu tutumun değişmesi gerekir. Müslüman kadın, gerekli şartlara uyduktan sonra (erkeklerin bulunabildiği) her yerde bulunmalıdır.
Atasoy ağabey yoğun olarak, Müslümanlardaki bilinç eksikliğinden, cemaat liderleri marifetiyle sürüleşmeden bahsetti. Meczupların cemaatlerin başına lider yapıldığını ifade etti. İsim vermeden yoğun şekilde F. Gülen eleştirisi yaptı. Aynı şekilde, Said Nursi’nin de bir meczup olduğunu, (bilhassa FG’i kast ederek), bu adamların klinikte tedavi altında tutulması gerekirken, cemaatin başında tutulmasındaki garabete dikkat çekti.
Bir Avrupa seyahatinde, akşam, Şiilerin bir camisine gidelim demiş ve gitmişler. Bildik manzaralar: Şiiler ellerini bağırlarına vuruyorlar ve mehdiyi anıyorlar. Onlara dedim ki diyor, yahu siz Mehdi bekliyorsunuz, gelin Türkiye’ye size elli tane, yüz elli tane mehdi gösterelim! Herkes mehdi. Ama bu mehdiler halka ne söylüyorlar? Hiçbir şey…
Tabi kimse Kur’an referans alınmıyor. Kimse Kur’an’ı öncelemiyor. Ama Mevlana, Yunus Emre referans alınıyor. Kutlu doğum adı altındaki etkinliklere bakın, bir kerecik olsun Kur’an’ın referans alındığını göremezsiniz.
Aynı şekilde, Müslümanların devlet kapısında (bir şeyler dilenmek maksadıyla) bulunmaması gerektiğine değindi. Kendisi ahirette hesap verirken meleklere şunu söyleyeceğini -esprili bir dille- anlattı: meleklere diyeceğim ki, beni hiç, devletin kapısında gördünüz mü? “Görmedik” diyecekler. Müslümanlar iktidarın doğrularını söylemek yerine, iktidara doğruları söylemelidirler.
Arap baharı/Arap devrimi diye bir şeyin olmadığını ifade etti. Devrimle bu ülkelerde yaşananların hiçbir ilgisi yoktur dedi. Devrim olması için İslam olması gerekir halbuki kimse İslam’ı istememektedir.
Herkes demokrasi ortak paydasında buluşmaktan dem vurmaktadır. Hintli kadın aktivist Arundhati Roy’un Boğaziçi Üniversitesinde söylediği, demokrasiyle ilgili sözlere yer verdi; Roy’in demokrasiyi bir put olarak değerlendirdiğini ve demokrasi bir fahişedir, herkesle düşüp-kalkar dediğini hatırlattı. Fakat Atasoy ağabeyin, “bizim demokrasi ile ilgili bu çapta cümleler kuran kimselerimiz var mı?” sorusu doğrusu biraz yadırganacak cinstendi. Gerçi Seyyid Kutub’un, Mevdudi’nin isimlerini demokrasi/kapitalizmle mücadele edenler cümlesinden olarak isimlerini zikretti fakat demokrasiyle (kapitalizmle) gerçek anlamda bir tek kişinin mücadele ettiğini, onun da Humeyni olduğunu söyledi. bununla beraber, demokrasi mücadelesinde, anılan isimlerden hiç de geri kalmayan, hatta Mevdudi ile belki kıyaslanması bile anlamsız olan ve Arundhati Roy’dan daha tesirli cümleler kurmuş bulunan isimleri zikretmemesi biraz garipsenecek türdendi.
Atasoy ağabey, Suriye olayları ve Taliban’ın mücadelesi gibi birçok siyasî konuya da değindikten sonra sohbetini bitirdi.
Sorular kısmında, kendisinin bir grup gençle yoğun/ciddi bir şekilde dört yıldır tarih felsefesi okuduklarını dile getirdi. Sohbet içerisinde zaman zaman atıf yaptığı kitaplar da önemliydi. Bunlardan biri,Pierre-Jean Luizard’ın İslam Toplumlarında Otoriter Rejimler adlı kitabı, bir ikincisi de Guy Sorman’in Rifaa’nın Çocukları isimli kitabıdır. Ayrıca Noam Chomsky’nin kitaplarına da dikkat çekti.
VENHAR