“Şüphesiz ki bu Kur’an en doğru yola iletir.” (isra/9)
Kur’an-ı Kerim, Allah’ın Elçisi Muhammed(s)’e vahiy yoluyla Allah tarafından indirilen mübarek ve aydınlatıcı bir kitaptır. Bu kitap, iman edenler için hidayet rehberi, yol kılavuzu; yola aydınlık veren nurdur.
Kur’an-ı Kerim, insanların ancak kendisiyle aydınlanacağını ve kendisiyle menzile varabileceğini söyler. Kendisinden uzak kalanların yolu şaşırıp karanlıklarda kalacağını ifade eder.
“ Elif, lam, ra. Bu kitap, rabbinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa; güçlü ve övgüye layık olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.” (İbrahim/1) “İşte benim dosdoğru yolum budur.” (Yusuf/108)
Kur’an, birçok ayette ancak kendisinin doğru yol kılavuzu olduğundan bahseder. Yol denince basit bir ifade ile akla gelen ilk şey bir yerden başka bir yere gitmek için üzerinde yürünen zemindir.
[1] Üzerinde yürünen bu zemin ne kadar düzgün olursa o derecede sağlıklı bir şekilde gideceğimiz yere varırız. Yol sağlamsa yürüyüş sağlam olur, güvenli olur; değilse riskli, tehlikeli, güvensiz, korku ve endişeli olur.
Dünya hayatının ahirete giden bir yol olduğunu doğal olarak düşünebiliriz. Bu yolda başımıza gelebilecek birçok olumsuz şeylerle karşılaşmak mümkündür ki, bunun en başında bu olumsuz şeylerin müsebbibi olan şeytanı sayabiliriz. İşte tam bu nokta da Kur’an, kendisini bir rehber olarak belirtiyor ve şeytana karşı koyabilecek, onun hilelerini boşa çıkaracak bir klavuz olarak tanımlıyor. Bu yolun üzerinde bir yolcu gerekir ki yolun ve klavuzun bir anlamı olsun. Bu yolun yolcusu da insandır. Yol, dünya hayatı; yolcu insan; rehber ise kur’an-ı Kerim’dir. Bu üçlü bir araya geldiklerinde hayat/yol, insan/yolcu ve Kur’an/rehber daha anlamlı hale gelecektir.
Şunu ifade etmeye çalışıyorum. Bu yol üzerinde yolcunun rehberini tanıması, anlaması ve O’na teslim olması; rehberin ise yolcuya kendini açması onu pisliklerden (Yunus/100) korumasını anlamaya çalışmaktır.
“İman ettik demekle bırakılacaklarını mı sanıyor insanlar.” (Ankebut/2)
Müslüman coğrafyasında yaşayan insanlar, dinlerini genelde kendi iradeleriyle değil, kendilerini içinde buldukları toplumun din anlayışlarından almışlardır. Ve her birinin Allah’a, resullerine, kitaplarına, ahirete iman ettiklerini söyleyen bu insanlar, düşüncelerini bu minval üzerine şekillendirmişlerdir. Mesela kişi, Mısır’da, Türkiye’de, Arabistan’da vs. doğmakla kendisini Müslüman görebiliyor. İçinde bulduğu toplumun din algısını, imanın kendisi olarak biliyor. Neden, niçin, nasıl sorularını sormuyor. Helal ve haram konusunda yeterli bilgi edinmiyor. Mübarek gün ve gecelerden ibaret olan bu din algısı, aslında atasından görüp kabul ettiği taklit dininden başka bir şey değildir. Sadece adı İslam’dır. Ancak körü körüne bir birlerini izleyen topluluklardan başka bir şey de değildir. Dil ile söylemekle kalp ile tasdik etmek farklı şeylerdir. Kişi ancak Kur’an’ı rehber olarak bilinçli tercih yaptığında ve O’nun isteklerini yerine severek ve isteyerek getirdiğinde gerçek anlamda İslam’a adım atmış olur. İşte tam burası İslam’a giriş aşaması olarak bilinmelidir. Yani yolun başıdır.
Allah resulü Muhammed (as), “Her doğan insan İslam fıtratı üzere doğar” buyurmuştur. Ancak büyüdükçe çevresinin dini ne ise genelde o din kendisinin de dini olmaktadır. Şurası da bir gerçektir ki her İslam coğrafyasında doğan insan Mü’min olarak ölmediği gibi; her küfür memleketlerinde doğan insanlar da kafir olarak ölmüyorlar. İnsan, aklını kullanma yaşına geldikten sonra kendi tercihini belirler. Kişi tercihinin ürünüdür. İster hak yolu ister batıl yolu tercih etsin burada hürdür. Eğer seçtiği yol hak yolu ise bu yolda kendisine rehber olarak Kur’an’ı tercih etmesi gerekecektir. Bu birinci tercihidir. Bu tercihi ile aynı zamanda atalarının yolundan ayrı bir yol tercih etmiş olur. Bu yolun başında Kur’an, yol boyunca yapması ve yapmaması gerekenleri, nerde nasıl davranılacağını, nerde susulup nerde konuşulacağını, kimi dinleyip kime itaat edileceğini, neleri yiyip neleri yemeyeceğini kısaca kendisine müdahale ettiğini fark ettirir. İşte bu tercih kuru kuruya bir tercih mi yoksa hakiki bir tercih midir? Burada verilecek ikinci karar, yani tercihinde sebat, kişinin hem yönünü belirlemesinde hemde bundan sonra ki süreçte Kur’an ile ilişkisini belirleme de büyük önem arz etmektedir. Çünkü bu yolculukta Kur’an, kendisini ona açacak, kendisini ifade edecek, başlarına gelebilecek her türlü bela, musibet, üzüntü, keder; sevinç, mutluluk, zenginlik; fakirlik vs. gibi durumlarda nasıl hareket edileceğini anlatacaktır. Burada Müslüman edilgen, Kur’an ise etkendir, yol gösteren durumundadır. Dikkat etmesi gereken, sorumlu ve emre amade olan insanın/Müslüman’ın kendisidir.
Kur’an’ın iniş süreci, yolda ki şartlara göre hem Allah resulünün, hem O’na inanan arkadaşlarının hayatlarını da şekillendirerek dinamizmini korumuştur. Belirleyici olan, etken olan hep Kur’an olmuş, doğal olarak O’nun dediklerine teslim olanlarda çevrelerinde etken ve dinamik olmuşlardır.
Hayat boşluk tanımaz. Bu sebeple her yönüyle dinamik, her yönü ile canlıdır. Kur’an’da canlıdır, dinamiktir. Canlı bir hayata cansız ve durağan bir rehber öyle mi? Canlı hayat, canlı rehber ve canlı Müslüman ancak bir bütün olabilir. Bu yolda Müslüman’ın bekleme, durma, avare dolaşma vs. gibi şansı yoktur. Biraz dinleneyim sonra yola devam ederiz, önce okuyayım sonra bakarız vs. gibi bir seçeneği yoktur. Dinamik olan hayatta durağan bir kitap düşünülemez demiştik. Her ne kadar lafız olarak sabit olsa da mesajları daima dinamik ve canlıdır. Evrenseldir. İşte bu canlı yolculukta doğasına uygun olarak ancak anlaşılması mümkün olan kitaptır Kur’an. Bizim için bu yolculuk vahyin ilk indiği andan itibaren kıyamete kadar sürecektir.
Kur’an’ın meselelere yaklaşımları oldukça çeşitlidir. Düşündürmeye yöneliktir. Şeytanın arka planda ki hilesini açıkça ortaya kor ve şeffaf bir şekilde ikna yolunu kullanarak yolcusunu hem bilgilendirir, hem ikna eder. Bu haliyle yolculuk ettiği insana karşılaştığı zor anlarda kendisini açar. İnsanın her türlü hayati sorununa çözüm üretir. Allah resulü döneminde Kur’an’ı anlamak demek hayatı anlamak demekti. Olup biten olayları doğru okumak, sorunlara doğru çözüm bulmak demekti.
Bizde, “kervan yolda düzülür” diye güzel bir söz vardır. Bir işe başlamak için bekleyip zaman geçirmeye gerek yoktur. Eksiklerimiz mutlaka vardır ve bu eksikler bekleyerek giderilmez. Bir işe başlamak için sadece başlamak gerekir. Onu bekle bunu bekle, şartlar/zaman müsait değil, vs. gibi düşüncenin sonucu oturanlarla oturmaktan başka nedir ki?
Bizler yolda giderken değişeceğiz, gelişeceğiz.
Sonuç olarak Kur’an, kendisini okuyan herkese yeni bir hayat vaad eder, insanda yerleşmiş olan yanlış tutumunu eleştirir, terk etmesini sağlar ve yerine kendi düşüncesini yerleştirmeyi önerir. (Rad/11) Bu şekliyle yolcu gideceği yere emin adımlarla, güvenli, başı dik ve korkmadan varabilir.
“Çünkü Kur’an, en doğru yola götürür.” (İsra/9)
Çünkü yol rehberi ancak yolculukta tanınır.
[1] Uçak ve gemiler için önceden belirlenmiş koordinatlara her ne kadar rota dense de genel manada oda bir yoldur. Burada konumuzla alakalı yol, yeryüzü üzerinde yürünen yoldur.