İnsanlar konforlarından ödün vermeksizin kapitalist düzenin soygunculuğundan şikayet edebilirler mi diye bir soru soracak olsak nasıl cevap verirdik? Geçim sıkıntısı son bir kaç yıldır dünyanın gündeminde. Kimi ülkelerde enflasyon yüzde sekiz artarken kimi ülkelerde yüzde yüzün üzerine çıkmış durumda. Mesela Türkiye’de her ne kadar halk ikna olmasa da resmi enflasyon rakamı yüzde 70’lerde açıklanmaktadır. Çarşı, pazar karışık durumda. Nerdeyse her gün yeni zamlarla uyanan bir ülke haline geldik. Geçim zorlaştı ve maaşlar evi geçindirmeye yetmiyor. Bu tablonun bir yüzü ve elbette doğru. Ne var ki tablonun başka bir yüzü de var. O da insanların kendi konforlarından ödün vermek istememeleri. Bu zamana kadar alıştıkları bir konfor var, prestij var. Alıştıkları konforu feda ederek yaşamlarını daha kaliteli kılmak yerine aç kalma pahasına konforlu yaşama devam etmek istemektedirler. Pahalı ayakabılar, pahalı giysiler, restoran ve kafelerde yeme içmeler, tatil yerlerinde otellerde kalarak tatil yapmalar, toplu taşıma aracı kullanmak yerine her yere kendi araçlarıyla gitmeler, en yüksek internet paketini satın almalar, pahalı marka telefonları tercih etmeler, evlerinde dev ekran tv plazmalar vs. daha birçok örnekle bunları çoğaltabiliriz.
Şikayet etmek artık bir meleke haline geldi insanlarda sanırım. Şikayet edilen konuda aynaya bakılsa herkes kendinden bir parça bulacak. Hayat pahalanıyor diye elinde fırsatı olanlar elindeki ürünün fiyatını katlıyor. Örneğin bir ev sahibi evinin kira değerinin 2000 lira olduğunu bildiği halde 3500 lira diyebiliyor. Niçin böyle yaptın diye sorulsa piyasa böyle diyor. Ama kendisi markete girdiğinde böyle piyasa mı olur diyor. Müteahhit evinin değerini bir spekülasyonla yüzde yüz artırabiliyor şartlar bu hale getirdi diyebiliyor. Kısacası her sektörden ve mevkiiden insanlar kendi elinde olanı artırmayı helal sayarken başkasının artırımına haram gözüyle bakabiliyor. Kısacası herkes kendince müslüman ama karşısındakinin dini imanı yok gibi görüyor. Oysa herkes dönüp aynaya bir baksa bozulmanın kendisinden başladığını görebilecek.
İslam, insanın kafa konforunu bozmakla işe başlıyor. İslam, öncelikle insanın aynaya bakmasını ve bozulmanın esas sebebinin kendisi olduğu gerçeğine onu ikna ederek işe başlıyor. Çünkü insan, Allah’ı ilah olarak tanımadığı sürece bu yozlaşma devam edecek. Her şeyin sahibi, karar vericisi, helali ve haramı belirleyen olma hakkını kendinden alıp esas sahibine yani Allah’a vermediği sürece bu şikayetler kıyamete kadar devam edecektir. Herkes bir tüketim çılgınlığı ve eğlence çılgınlığı içinde yaşamına devam etmekte. Müslümanlar ne yapacağını şaşırmış durumda ya kendiyle meşguller ya da giderek bu sefehate doğru kaymaktalar. Bu ataletten, yozlaşmadan kurtulabilmenin yolu vahyi hayatın merkezine koyarak yeniden düşünme ve bilinç inşa etmekten geçer. Allah’ı ilah olarak kabul etmek ve bu hakikate binaen yaşamak gerek. Kendi saraylarımızı terkedip sokağa inmenin ve sıradan olmanın sırrına ermemiz lazım. Teoride her birimiz Yasir, Bilal, Musab ama pratikte ise küçük Firavuncuklar olarak yaşamakatayız. Kendimiz dışındakilerin eleştirilmesinin dayanılmaz hafifliğinden haz alırken kendimizin eleştirilmesine tahammülsüzüz.
Müslümanlar olarak gelin kendi dilimizden, itikadımızdan, amellerimizden başlayalım eleştirilere. Kimseye bir laf etmeden önce kendimizdeki bozulmuşluğu, çürümüşlüğü onarmaya çalışalım. Bunun akabinde etrafımızda gördüğümüz eksiklikleri bil fiil salih olan amellerle yeniden ıslah etme yoluna gidelim. Kendi fidanlarımızı gür ve heybetli kılalım ki görenlerin hoşuna gitsin ve kafirleri öfkelendirsin. Aksi takdirde eleştiri içinde vah ile geçecek ömrümüz. Ne kendimize faydamız olacak ne de yaşadığımız dünyaya.
Venhar Yorum
Aynen katılıyorum. Herkese çok iş düşüyor. Özellikle köşe yazarlarına ve medyaya.
Etkileşim siyasetini iyileştirme politikasını çalıştırmak gerek.
Müslüman; herşeyden evvel dürüst, vicdanlı ve empati kurabilen kanaatkar, Dünya hayatının bir aldatıcı olduğunu eninde sonunda neyi var neyi yoksa bırakıp gideceğini bilen ve o şekilde yaşayarak etrafına güven verebilen ahlaklı kişilerdir.
Piyasaya göre değil, vicdana ve ahlaka uygun yaşamak hepimizin zorunlu uyması gereken kurallar olmalıdır. O da Yüce kitabımız Kur’an dır nokta
Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, hidayeti ve tüm güzellikleri üzerinize olsun.
Beni kendimle yüzleştirdiniz,
Allah razı olsun.