Bu konuda Yüce Allah şöyle buyuruyor: “(Kâfir olarak ölüp) cehennem ehli oldukları onlara açıkça belli olduktan sonra, akraba dahi olsalar, (Allah´a) ortak koşanlar için af dilemek ne peygambere yaraşır ne de inananlara” (Tevbe, 113).
Bir mümin, daha dünyada bulunan herhangi bir kâfirin imana nâiliyetini temenni edebilir, fakat kâfir olduğu hâlde mağfirete müstahak olamayacağı için o hâlde onun için istiğfarda bulunmak caiz değildir. Küfür ve şirk üzere ölüp gitmiş kimseler hakkında artık istiğfara mahal kalmamıştır, onlar ebediyen azaba namzettirler. (Ö. N. Bilmen, Tefsir)
İmam Kurtubi diyor ki: “Bu ayet-i kerime, ister hayatta olsun, ister ölmüş olsun kâfirlerle her türlü dostluk ilişkilerinin kesilmesi gereğini bildirmektedir. Buna göre müşrik bir kimseye mağfiret talebinde bulunmak caiz olmayan şeylerdendir.”
İmam Nevevi de, kâfir olarak ölenlerin cenaze namazının kılınmasının ve onlar hakkında bağışlanma dilenmesinin haram olduğunu belirtmiş ve bu konuda icma olduğunu söylemiştir.
“Onlardan (münafıklardan) ölen hiçbir kimse üzerine, hiçbir zaman namaz kılma; kabri başında (gömülürken veya ziyaret için) durma. Çünkü onlar, Allah’ı ve Resulünü tanımadılar ve kâfir olarak can verdiler” (Tevbe, 84).
Bir ölü için cenaze namazının kılınması onun için istiğfar talebi dilemektir. Kâfire ise mağfiret olunmayacaktır. Şu halde kâfir için namaz kılmanın bir manası yoktur. Maliki âlimlerinden Şihabuddin el-Karafi, kâfir olarak ölenlere mağfiret dilemenin küfür olduğunu söylemiştir. Bu hususta meşhur Hanefi fakihi İbni Abidin ona muvafakat etmiş ve şöyle demiştir: “Allah’ın vaadinden dönmeyeceği muhakkaktır. Zira Allah Teâlâ müminlere cenneti, kâfirlere de cehennemi vaat etmiştir. Bir kâfirin affını isteyen, Allah’a vaadinden dönmeyi isnat etmiş olacağından dolayı küfre girer. Hâlbuki Kur’an-ı Kerim’de defaatle: ‘Şüphesiz Allah va’dinden dönmez’ (Al-i İmran, 9) buyrulmuştur.”
Kâfir olarak ölenlere istiğfarda bulunan kimsenin kâfir olup olamayacağı konusu ihtilaflı olmakla birlikte, kâfirin bağışlanması için dua eden bir kimsenin günahkâr ve asi olduğu hususunda hiçbir ihtilaf yoktur.
Bazı Müslümanlar Hz. İbrahim’in müşrik olan babası için dua etmesini kendi bastırılmış duyguları ve kendilerini müşrik olan yakınlarına bağlayan hislerini dile getirmek için bir çıkış yolu olarak kullanmaya yelteniyorlardı. Kur’an-ı Kerim Hz. İbrahim’in babası için: “Senin için mağfiret dileyeceğim” sözünü söylerken ki gerçek tavrını, Müslümanlara açıklamak için meseleyi bu vesileyle açıyor.
“İbrahim’de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, ‘Biz sizden ve Allah’ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir’ demişlerdi. Yalnız İbrahim’in, babasına, ‘Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah’tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez’ sözü başka” (Mümtehine, 4).
Hz. İbrahim bu sözü babasının şirk üzere ısrar ettiğine kesin kanaat getirmeden önce söylemiştir. Bunu söylerken onun inanacağını umuyor, iman edeceğini ümit ediyordu. Ne zaman ki, babasının küfür üzere öldüğü ortaya çıktı Hazreti İbrahim de ondan teberri etti ve onun hakkında mağfiret dilemekten vazgeçti. Nitekim başka bir ayette bu konu şöyle izah edilmektedir: “Babasının bir Allah düşmanı olduğunu kesinlikle anlayınca onunla ilişkisini kesti” (Tevbe, 114).
Ömürlerini İslam ile savaşarak, Müslümanlara kin ve nefret kusarak geçiren ve bu hallerinden dolayı hiçbir pişmanlık duymadan ölenler hakkında kim hangi yaldızlı cümleleri kararsa kursun, hangi camide hakkında methiyeler dizilip dua ve âminlerle mevlitler okutulursa okutulsun ilahi hüküm değişmez.
“Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme (fark etmez). Onlar için yetmiş kez bağışlanma dilesen de, Allah onları asla affetmeyecektir. Bu, onların Allah ve Resulünü inkâr etmiş olmaları sebebiyledir. Allah, fasık topluluğu doğru yola iletmez” (Tevbe, 80).
Milli Gazete / Mustafa Kasadar
Maalesef yazdığınız gazetenin sahipleri Allaha inanmayanlara değil rahmet, yanlarında yer aldılar. Beraber yürüdüler ve yanı misyonda yer aldılar ve İstanbulu kaybettirdiler.