Kadir gecesi nedir?
Bu sorunun cevabı, kişinin Kur’an algısına göre değişmektedir. ‘Kur’an algısı’ derken, esasında bir ‘Kur’an algısızlığı’ nedeniyledir ki, birbirinden tamamen farklı kadir gecesi yorumları çıkabilmektedir. Kur’an’ı, onu inzal eden o Büyük İrade’nin muradına en yakın biçimde algılayanlar Kadir Gecesini de doğru algılayacaklardır. Kur’an’ı nesneleştirenler ise Kadir gecesini de bir nesne, bir anma ve kutlama gününe irca edeceklerdir.
Oruç tutulan coğrafyada kadir gecesi kutlamaları, bir anlamda kadir gecesinin karartılmasıdır. Doğrusu bu karartma, Kur’an’ın tamamına yöneliktir.
Oruç tutan toplumların ısrarla ve inatla kadir gecesini Ramazan’ın 27. gecesinde aramaları; kadir gecesinde yapılan dua ve niyazlara, kılınan namazlara kendilerince yükledikleri anlam, bu karartmanın bir tezahürüdür. Karartmanın elebaşları, bizdeki ruhban sınıfıdır.
Eğer kadir gecesi, bugün sanılan gibi bir anlama sahip olsaydı, Rabbimiz hem gününü/saatini belirtip, hem de ne gibi eylemlerle bu geceyi ‘ihya etmemiz’ gerektiğini bildirmez miydi?
Bir Kur’an terimini kutlamaya alet etmek, Kur’an’ı ve mefhumlarını gerçekten nesneleştirmektir. İsrailoğulları da gerek Tevrat’ı ve gerekse İncil’i bu şekilde nesneleştirmişlerdi. Tevrat ve İncil, isteyen ruhbanın, istediği biçimde üzerinde tasarrufta bulunabileceği bir nesneye dönüştürülmüştü. Allah’ın muradı yerine, ruhban sınıfının görüş ve yorumları egemen kılınmıştı.
Şimdi de Kur’an’a yapılan budur. Allah’ın Kur’an’la neyi murad ettiğini anlama çabası yerine, belirli bir zümrenin Kur’an’ı nasıl ve ne olarak algılatmak istedikleri öne geçmektedir. Hüküm Allah’a ait olmaktan ziyade, siyasî ve toplumsal gücün ardına sığınan ruhban zümresine ait olmaktadır.
Kur’an, Kadir suresi ile Kur’an’ın yeryüzüne indirilişine, dolayısıyla Kur’an’ın ehemmiyetine dikkat çekmektedir. Kur’an’ın ilk indirilmeye başlandığı o mübarek geceye, Cebrail’in Muhammed (sav)’e seslendiği o ilk karşılaşma anına bu ismi vermektedir. Tabi ki bu ilk gecenin bir anlam ve önemi vardır. Zaten Allah böyle buyurduğu için bu gecenin anlam ve önemine iman etmek tartışılmaz bir şeydir. Fakat anlaşmazlık, bu ‘önem’in ne, nasıl ve niçiniyle alakalıdır. Acaba kadir gecesinin önemi, bu gece yapılacak hiçbir duanın geri çevrilmemesiyle(!) mi alakalıdır, yoksa yeryüzüne Kur’an vahyinin inmeye başlamasıyla mı alakalıdır? Kadir suresine dikkat edildiğinde, gecenin önemi, Kur’an’ın indirilişinden kaynaklanmaktadır; dolayısıyla kadir gecesi, Kur’an’ın kadr ü kıymetini bilme, anlama, idrak etme ve iman etme gecesidir. Yani ‘kadir gecesi’nde çakılıp kalmanın bir anlamı olmasa gerektir. Çünkü Kur’an, kadir gecesinde kalın, onu kutsayın; o gecede bütün günahlarınız affedilecektir dememektedir.
Mesele, Kur’an’ın insan hayatındaki yerini idrak etme meselesidir. Yeryüzünde her geçen gün insan hayatına yönelik olarak büyük büyük(!) ideolojiler, doktrinler üretilmekte, insanın kurtuluşu(!) için şaşalı anlatılar icat edilmektedir. Kur’an ise, içinden birtakım cümlelerin alakalı-alakasız spotlaştırılarak evlere/dükkânlara asıldığı ‘kutsal’ ama aynı zamanda sıradan bir kitaba dönüştürülmektedir. Kabul etmek lazım ki, son yıllarda Kur’an algısı biraz daha mesafe(!) alarak, Ramazan ayında mabedlerde çokça okunan bir kitap durumuna gelmiştir. Fakat dikkat edilirse, bütün bu okumalar(!) hala, Kur’an’ın hayata hükmetmesi uğrunda bir büyük inkılaba dönüşmemektedir. Tam tersine, Kur’an bireyin hayatına bir kutsal nesne olarak daha fazla girerken, bir hayat nizamı olarak da o oranda çıkmaktadır. İnsanoğlu her senenin aynı gecesinde, aynı saatlerde Kur’an’ı bir tür günah çıkartma aracı yapmaktadır. Kadir gecesi adeta, önümüzdeki bir sen boyunca, gelecek kadir gecesine kadar rahatça günah işleyebilmeyi temin eden bir vakumlamaya dönüştürülmektedir.
Eğer kadir gecesinde bütün günahların affedilmesi gibi bir durum olsaydı, -haşa, tenzih ederiz- bu öncelikle Kur’an’ın kendisiyle çelişirdi. Çünkü o zaman, Kadir suresinin dışında kalan Kur’an’ın tamamının insana yönelttiği teklifler anlamsızlaşırdı. Kur’an insana bir hayat tarzı teklif etmekte, bir sorumluluk yüklemektedir. Bu, tarih boyunca rasullerin öncülüğünde dünyada fırtınalar estirmiş, toplumlarda büyük çalkalanmalar meydana getirmiş, toplumları bölmüş, savaşlara sebebiyet vermiş çok büyük bir olaydır. Din mefhumu, insanoğlunun ‘kadir gecesi’ olarak tayin ettiği bir gecede adeta Allah’a din öğreten, gırtlağının elverdiği oranda bağırıp çağırarak dualar(!) yapan ruhbanların din bilgisi seviyesine indirgenemez.
‘Kadir gecesi’ olarak tespit edilen(!) bu gecede camilerin dolup taşmasını riyakâr bir basının şâşâlı manşetlerle haber yapması, ‘kadir gecesi’ bağlamında yapılıp edilenleri haklılaştırır mı? Bu manşetler tam da işaret etmeye çalıştığımız, Kur’an’ın nesneleştirilmesi, İslam’ın ötelenmesi niyetlerinin dışavurumu, ikiyüzlü tutumlardır. Kadir gecesinde camilerin dolup taşması, acaba Kur’an’ın kadr ü kıymetinin anlaşıldığı, Mekke’deki o ilk imanı tevlid edecek bir bilinç uyanışının bir sonucu mudur, yoksa bizim hiçbir küfür ve şirkimize ses çıkartmayan, günahlarımıza müdahale etmeyen bir Kur’an algısının imali midir?
Bizler de her mümin gibi bu gece ve her gece Rabbimize, kendi indirdiği Kur’an’a göre bir hayat inşa edebilmemiz için gerçek bir imanı nasip etmesi, Rasulullahın algısı gibi bir Kur’an algısı ve O’nun yoluna adanmış gerçek bir mümin hayatı bahşetmesi; bu uğurda hiçbir kınayıcının kınamasından korkmayan bir yürek ve imanıyla çelişmeyen örnek bir Müslüman hayatını nasip etmesi için dua edeceğiz. Allah’tan, Kur’an’ın bir geceliğine ve sadece söylem (retorik) düzeyinde değil, her şeyiyle hayatımıza girmesi için yalvarıp yakaracağız.