Bugün kadir gecesiymiş.
Her sene olduğu gibi bu sene de ülkede kadir gecesi büyük bir coşku ile kutlanacak. Birtakım ‘din adamları’ kadir gecesinin bir ‘fırsat’ olduğundan dem vuruyorlar. Sanki ‘kaçırmayın bu fırsatı’ dediklerini duyar gibi oluyoruz.
Mevlidhanlar ve duahanlar alabildiğine şişiriyorlar avurtlarını. Kaside okuyacağız diye kıpkırmızı oluyor yüzleri. Duahanlar, sanki Allah’ın -hâşâ- duyma sorunu varmış gibi avazları çıktığı kadar bağırıyorlar. Emir-komuta formatında adeta Allah’a, yapmasını istedikleri işlerin listesi sunuluyor. Rahmetli Mehmet Akif’in enfes benzetmesiyle, Allah neredeyse ırgat yerine konuluyor; “Hudâ’yı kendine kul yaptı, kendi oldu Hudâ.”
Bugün ‘kadir gecesi’ adına, azıcık geç kalanlar camilerde yer bulamayacak. Memleketin semaları dua, zikir, Kur’an tilaveti, kaside, mevlid ve mersiyelerle inim inim inleyecek.
Bugün insanlar her umduklarına nail olacaklar. Günahları bağışlanacak. Gökyüzüne doğru açılan elleri boş döndürülmeyecek…
***
Bugün 1438. Hicri yılın Ramazan ayının 26. günü. Bugünün akşamı, 27. günün akşamı olması hasebiyle kadir gecesi olarak tespit edilmiş olunmaktadır. Oysa bugünün akşamının kadir gecesi olduğu sadece, bazı rivayetlere istinad eden bir ‘yorum’dur. Kadir gecesinin Ramazanın 27. Gecesi olduğu kesin değildir.
Peki, kadir gecesinin bugün yani 27. gece olduğu kesin olarak tespit edilse neyi ifade eder?
Bugünkü anlayış minvalinde değerlendirecek olursak, hiçbir şeyi ifade etmez.
İşe öncelikle, kadir gecesinin ne olduğu, neyi ifade ettiği, değerini nereden aldığından başlamak gerekir.
Kadir gecesini Kur’an tanımlamaktadır: Kur’an’ın indirildiği gecedir. Doğrusunu Allah bilir ama bunu, Kur’an’ın indirilmeye başladığı gece olarak anlamak gerekir. Bakara suresinin 185. ayeti, Kur’an’ın Ramazan ayında indirildiğini bildirmektedir. Kadir suresi ise Kur’an’ın kadir gecesinde indirildiğini ifade etmektedir. Bu sure kadir gecesinin ne olduğuna biraz daha açıklık getirmekte ve o gecenin bin aydan daha hayırlı olduğunu; melekler ve er-Rûh’un o gecede her iş için çokça indiklerini, bu gecenin fecrin doğuşuna kadar esenlik ve selamet olduğunu bildirmektedir. Duhan suresinin 3. ayeti ise ‘kadir gecesi’ni ‘mübarek bir gece’ olarak tanımlamaktadır.
Bu üç ayetten hâsıl olan ortak mana şudur ki, Kur’an kadir gecesinde/mübarek bir gecede indirilmiştir. Kur’an bir tek gecede inmediğine göre, sanırım bu ayetleri, Kur’an kadir gecesinde inmeye başladı olarak anlamak isabetlidir. Bu meseleyi daha da sadeleştirerek söylemek icap ederse: Kur’an, önceden verili bir gecede indirilmiş değil de, -doğrusunu sadece Allah bilir ya- Kur’an’ın indirilmeye başladığı geceye Kur’an’ın kendisi ‘kadir gecesi’ adını vermiştir. Kur’an, Allah’ın gecelerinden bir gecede indirilmiş, Kur’an inmeye başladığı için o gece bir önem kazanmıştır.
Bu ifadeden acaba, o gecenin çok özellikli ve önemli bir gece olduğunu mu anlamak gerekir, yoksa o gecede yapılan işin, yani Kur’an’ın inmeye başlamasının çok önemli olduğunu mu anlamak gerekir? Bir nevi ‘zarf-mazruf’ ilişkisi…
Sanırım, kadir gecesini kadir gecesi ve mübarek bir geve yapan, orada Kur’an’ın inmeye başlamasıdır. Yeryüzüne Kur’an’ın inmeye başlaması her türlü takdirin ötesinde bir kıymet ve ehemmiyete sahiptir. Çünkü aziz İslam dini son olarak Kur’an’la vaz edilmiştir. Yeryüzü yani insanlık Kur’an’la muhatap kılınmıştır. Bizim zikrimiz Kur’an’dadır. Dinimizin kaynağı bu mübarek kitaptır. Kadir gecesine işaret, Kur’an’a işaret olsa gerektir. Bütün insanlığa, Kur’an’a dikkat edin, Kur’an’a iman edin, ona sımsıkı tutunun ve onun getirdiği Din’i din edinin, beşerin icat ettiği yollara sapmayın denmiş olmalıdır.
Şurası kesindir ki, Kur’an kadir gecesini, onda yapılacak bütün duaların kabul olduğu, adeta bir ‘fırsatlar gecesi’ olarak anlatmamaktadır. Anma-kutlama kültürüyle her şeyi kutlanacak bir nesneye dönüştüren küresel kapitalist din, İslam’ın pek çok değerini kendine uyarlayarak bir tüketim nesnesine dönüştürmüş bulunmaktadır. Rasulullah’ın doğum gününün ‘kut’lanmasıyla, kadir gecesinin ‘kut’lanması arasında büyük bir benzerlik vardır. Biri, İslam’ın son Nebîsinin doğduğu gün, diğeri de o Nebî’ye vahyedilmiş olan Kur’an’ın doğduğu gece olmaktadır. Nebî’nin değeri nasıl ki herhangi bir günde doğmuş olmasında değil de, nebilik ve rasullük misyonunda ise, kadir gecesinin değeri de, onda doğmuş olan Kur’an’da olsa gerektir. Kutlu doğum etkinlikleriyle Nebî (sav)’in misyonu örtülmekte, kadir gecesi kutlamalarıyla da Kur’an’ın otoritesi örtülmektedir.
Şayet ‘kadir gecesi’ doğru şekilde kavransaydı, büyük bir gizlilik içerisinden keşfedilip çıkartılmış(!) olan bir geceye bu kadar ‘gizem’ atfedilmek yerine, bu ismin Kur’an’a işaret ettiği üzerinde durulur ve şayet bir ‘iş’ yapmak isteyen birileri varsa, bunun insanlığı Kur’an’a davet etmek olduğunu kavrar ve ona koyulurdu.
Miladi 7. yüzyıl Arap yarımadası gibi, bugünün toplumları da İslam davetine muhtaçtır. Bugünkü cahiliye, kadim cahiliyeyi aratmaktadır. En başta da, Müslüman ismini taşıma iddiasındaki toplumların İslam tebliğine ihtiyaçları bulunmaktadır. Bu beldelerdeki ‘anma’cı ve ‘kutlama’cı ruhban sınıfı, ‘mübarek gün ve geceler’ klişesiyle şova dönüştürdükleri mübarek kavram ve değerlerimizi, adeta cahiliyenin fark edilmemesi için bir paravan olarak kullanmaktadırlar. Bu anma-kutlama kültürü, toplumu rahatlatmakta, aslında Nebilerin insanları rahatsız edici, aileleri bölücü (tevhid-şirk ayrımı) misyonuna operasyon çekilmekte, din tamamen bugünün putperest anlayışına uyumlu bir hale getirilmektedir. Din uslandırılmakta, terbiye edilmekte, bugünkü kâfir ideolojilerin yedeğine verilmektedir. İslam, kendisinden başak bütün hayat tarzlarını ‘öteki’ olarak etiketler ve sadece İslam’a haklılık payesi verir, İslam’dan başka her düşünce sistemi ve yaşam biçimini, yok olmaya mahkûm batıl olarak takdim eder. Kadir gecesi ya da kutlu doğum kutlamak üzere camiye giden cemaate ise İslam’ın bir hoşgörü dini olduğu anlatılmakta, inanç ve düşünce özgürlüğü adı altında İslam’ın bütün şirk sistemlerine saygı duyduğu, bütün fahşa ve münker çeşitleriyle bir arada yaşamaktan yana olduğu iddia edilmektedir. Selatîn camilerden dönen cemaatin benliğinde hâsıl olan etki şudur: Namazımızı kıldık, duamızı ettik, kadir gecemizi idrak ettik; aramamız gereken daha başka bir şey olduğunu sanmıyorum… İslam işte budur…
Kısacası kadir gecesi, kadir gecesi adına itina ile kadirsizleştirilmektedir. Bu gün ve gece kutlamalarıyla İslam hâkim/hükmeden değil, her geçen gün daha da mahkûm/hükmedilen konumuna iteklenmektedir.
Kadir gecesi paha biçilmez İslam’ın giriş kapısıdır.