Kadın olmak oldukça zor. Bildiğim zaman diliminden günümüze gelene kadarki süreçlere baktığımda, hiç de kolay olmayan bir hayat. Büyük aile dediğimiz dönemle başlayan zorlu hayat, çekirdek aile dediğimiz zorlu hayatla devam ediyor. Büyük ailede kaynana, kayınbaba, kayınlardan görülen zorluklar ve ıstıraplar. Tabiri caizse kaynana zulmü. Ben neler çektim diyen bir insan tipi. Benim çektiğim zorlukları sende yaşa düşüncesi. Sessizce ağlayan kadınların kendisi aynı duruma gelince öğrendiği hayatı yaşatma gayreti. Kentleşen hayatla büyük aileden çekirdek aileye dönüşümle başlayan ebeveyne “gelin-oğlan” zulmü.
İntikamı çok acı oldu. İstenmeyen anne ve babalar. Yalnızlaşan büyükler. İfrat ile tefrit arasındaki aile ortamları. Bunları gören çocuklar. Kapitalist/modernist düşünce her kurumu bozdu. Pompalanan lüks hayat fikirleri, harcama kültürleri. Sosyal hayatta meydana gelen değişimler, ekonomik kazanımlar. Gelir düzeyi ve harcama kültürüne özentiler. Aile dediğimiz kurumu darmadağın etti.
Şimdi bir bakıyoruz çevremize;
Bozulan aile düzenleri, darp edilen, yaralanan ve öldürülen kadınlar. Mutsuz aile ortamları ve dramlar. Sadece haberlerde duyulan dramlar. Bilinmeyen daha neler?
Sadece 2014 yılında bilinen 305 kadın öldürülmüş. 2002-2013 arasında ise 4885 kadın öldürülmüş. Bu tarihlerde böyle de, eskiden yok muydu? Elbette vardı. Temel sorun gittikçe artan bir oran. Bunun yanında; bıçaklanan-yaralanan ve dövülen kadınların haddi hesabı yok. Bitmeyen kavgalar ve huzursuz aile ortamları.
2014 yılında 125 bin kişi boşanmış. Bir milyonluk bir şehirde 2014’te 7300 kişi evlenmiş, 6715 kişi boşanma davası açmış 4614 kişi boşanmış, karara bağlanmış. Ne kadar mutsuz ve aile ortamlarından uzaklaşarak yetişen çocuklar… Bunun maddi bir hesabı yok. Her durumda ekonomik gelişmişlikle verilen cevaplar burada kesiliyor. Çünkü bu düşüncenin vereceği cevap yok.
Aile bakanlıkları kurulmuş. Ne yazık ki temel çözümlerden uzak, suni çözümlerle uğraşıyor. Bakanlıklar da temel çözümün dışında. Bu kafayla çözmesi de mümkün değil. Öyle olsaydı yönün çevrildiği yerler bu sorunları evvelden çözerdi.
Ani gelişen olaylara karşı yetkili makamlar “vahyi” çözümleri dillendiriyor, birkaç gün sonra ise olay sümen altı ediliyor. Üzüntüler bildiriliyor. Ya sonra; yasalar elvermiyor, savunma mekanizması.
Sorunlar bunlar iken bunun çözümü nedir? İnsanın eğitilmesi, ama nasıl? Kapitalist bir ahlak ile bu mümkün mü? Eğitim Müfredatları belli. Nasıl bir insan inşası? Böyle müfredatların çıktısı da böyle oluyor. Çevrilen yöne bakıyorsunuz, onların durumu ortada.
Burada kadının konumu/rolü de önemli.
Kadınların durumu nedir? En ufak bir konuda bile erkeklerden beklenen fetvalar, kendini yetiştirmesi gerekir. Daha ilk evlenme kararlarından itibaren kıstas iman ölçüsü alınmalı ki sonraki süreçlerde bu ıstırapların azalması gerekir. Yoksa durum vahim. Daha vahim hale geleceği de görülüyor. Bu hayatın içinde olduklarını göstermeleri lazım. İman ve ahlak düzeyinde söylem geliştirmeleri gerekiyor. Tek çıkışın İslam olduğunu haykırmaları lazım.
Hemen denilecek ki Müslüman ülke denilenlerin durumu. Onların durumu pek iç açıcı değil çünkü onların da kaynağı vahiy değil. Her zaman olduğu/olacağı gibi, bugün de İslam’ın bu yüzyıla söyleyecek çook güzel mesajları var. Önemli olan bugünün kadın ve erkeğine bu mesajları ulaştıracak (kadın ve erkek ) biz Müslümanlarda olsa gerek. Velhasıl kadın olmak zor…