İbn İshak’ın bize aktardığına göre, Mekkeliler bazen ticari veya başka sebeplerle Harem’in dışına çıkacakları zaman, yanlarında Harem’in toprağından bazı taşları götürürlerdi. Sırf Kabe ve çevresine olan saygılarının bir işareti olsun diye o devirlerde hemen hemen herkes bu işi yapıyordu. Yıllar sonra bu uygulamalar, o toplumun genel bir adeti haline dönüştü. Tabi sapma bir başladı mı ne yazık ki başladığı noktada durmuyor, merkezden gelen muhite doğru genişleyerek devam ediyordu. Bir müddet sonra Harem’den dışarıya çıkan insanlar, yanlarında götürdükleri taşların etrafında Kâbe’nin etrafında döner gibi dönmeye yani tavafa başladılar. Bu sefer, onları gören bölge halkı o taşlarda bazı kutsallıklar olduğunu zannederek, Harem ehlinden olan insanlara döndükleri zaman, o taşları kendilerine bırakmalarını istediler. Bu istek tabii ki kabul gördü, derken bir anda Hicaz, kutsallık atfedilen bu tarz şekilsiz taşlarla dolmaya başladı.
Oysaki Kâbe, İbrahim’in makamı olup tek tanrılı dinin merkeziydi. Hacıların aynı elbiseyi giymeleri ve yapılan ibadetlerin bölge, ülke, coğrafya farkı olmadan herkesi kapsaması sebebiyle sosyal sınıf farklarının oluşturduğu sınıfsal faşizm olgusunun ve ırksal, etnik, bölgesel faşizmin yıkıldığı yerdi. Yine insanlar, Kabe’nin yanına gelerek Hz. İbrahim ve İsmail’i ve onların bu kutsal mekanı nasıl inşa ettiğini düşünüyor ve onların, İsmail’in kurban edilmesi meselesini hatırlayarak hiç bir şeyi (para, makam, cinsellik, nefs) Allah’tan üstün tutmayacağına İbrahim gibi söz verdikleri yerdi. Vs.
Yukarıda vermiş olduğumuz bilgilere göre Kâbe zamanla amacından saptırılmış, Tevhid dininin merkezi iken Şirk dininin merkezi haline dönüştürülmüştür. Peki bu sapmalar Kabe ile sınırlı mı kalmış ya da sapmalar sadece tarihi ilgilendiren bir olgu olarak mı kalmış, sapmaların güncel boyutları nelerdir? vs. Aşağıda vereceğimiz bilgiler ile bu ve buna benzer sorulara cevap bulmaya çalışacağız.
Müslümanlar açısından Kur’an, Allah tarafından gönderildiği ve insanlar için cennet vesilesi olması sebebiyle kutsal bir kitaptır. Bu nedenle inananlar, Kur’an’a saygı gösterirler. Maalesef içerisinde yaşamış olduğumuz toplum, Kur’an’ı sadece mushafa indirgemiş ve sonuç olarak mushaf, abdestsiz dokunulmayan, el basılıp yemin edilen, göbeğin altında taşınılmayan, güzel ve süslü kılıflar ile kaplanan, mekânın en üst kısmına koyulan, olduğu yere ayakların uzatılmadığı, olduğu yerde günah işlenmeyen ya da işleneceği zaman odadan çıkarılan, beden ve ruh hastalarına sayfalarını su ile karıştırarak içirilip şifa aranan, yanlış yapıldığı zaman çarpan, boyunda taşındığı zaman koruyan, çocukların belki de hiç dokunamadığı vs. Kutsal sayfalara bürünmüştür.
“Biz Kitabı üzerine yazılı bir kâğıtta göndersek ve onlar elleriyle dokunsalar bile, inkar edenler, tartışmasız: “Bu apaçık bir büyüden başkası değildir” derler.” (Enam-7) Sadece bu ayete bakarak Kur’an’ın sayfaları olan bir kitap olarak indirilmediğini anlayabiliriz. Tarihi bilgiler de bu ayeti destekler nitelikte olup Kur’an’ın vahyin kesilmesinden belli bir süre sonra mushaflaştırıldığını söyler. Yine, “Musa, kavmine kızgın ve üzgün bir halde dönünce: Benden sonra arkamdan ne kötü işler yaptınız? Rabbinizin emrini (beklemeyip) acele mi ettiniz? Dedi, levhaları yere attı ve kardeşinin başını tutup kendine doğru çekmeye başladı…” (Araf-150) Levhaların yani vahyin yazılmış olduğu maddenin kutsal olmadığını çok net bir şekilde anlıyoruz. Aksi takdirde Allah’ın, Hz. Musâ’yı levhalara yapmış olduğu saygısızlıktan dolayı uyarması gerekirdi. Sonuç olarak levhalara (mushafa) yapılan saygısızlık vahye yapılmadığı gibi levhalara (mushafa) yapılan saygı da vahye yapılamaz.
Kur’an nedir? Kur’an; Allah tarafından Hz. Muhammed’e indirilmiş bir vahiydir, geleceği önceki kitaplarda bildirilmiştir, koruyucusu ve öğreticisi Allah’tır, ayetleri sağlamlaştırılmıştır, içerisinde herhangi bir şüphe ve çelişki barındırmaz, zikirdir, inananlar için şereftir, şiir ve şeytan sözü değildir, tastamam ve yeterlidir, şaka ve eğlence değildir, sözlerin en güzelidir, arapça olduğu halde sadece Arapların kitabı değil evrenseldir, rahmettir, öğüttür, nurdur, parça parça indirilmiştir, ölüler için değil diriler için gönderilmiştir, Hz. Muhammed’in kendi sözü değildir, kafirler için kahırlı bir hasrettir, ilahi bir kanundur, hidayettir, hikmetlidir, Furkan’dır, gönüllere şifadır, feyiz kaynağıdır, apaçıktır, açıklayıcıdır, anlamak ve düşünmek içindir. vs. Allah kendi kitabını yine kendi kitabında bu şekil tanımlamış ve bizim bu kitaptan dünya ve ahiret mutluluğu için yararlanmamızı istemiştir.
Günümüzde, Kur’an amacından saptırılmış mushafa indirgenmiştir. Allah’ın ayetlerine yapacağımız saygı, sevgi, itaat, düşkünlük, bağlılık ve teslimiyet gibi olgular amacından sapmış ve bu olgular ayetlerin yazılı olduğu sayfalara verilmeye başlanmıştır. Başka bir ifade ile göbek hizasının üstünde olması gereken Allahın ayetleri iken ayetler ayaklar altına alınmış ayetlerin yazılı olduğu sayfalar göbek hizasının üstünde taşınmaya başlanmıştır. Kur’an denilince akla, tevhid, adalet, paylaşım, özgürlük kısaca yaşama biçimi gelmesi gerekiyorken sayfaları ve kabı olan ve içerisinde esrarengiz cümleler barından vs. Mushaf gelmeye başlamıştır. Sonuçta tarih tekerrür etmiş Kabe nasıl taşa dönüştürülmüşse Kur’an da mushafa dönüştürülmüş değişen zaman, mekan ve isimler olmuştur. Vesselam.