Demek ki toplumlar ittifaksız yapamıyor. Bir elin nesi var, iki elin sesi var. Yalnız taş duvar olmaz. Yalnızlık Allah’a mahsustur. Demek ki ittifak boşa değildir. Müttefik olmak, müttefik bulmak gerekir.
Gerekir de…
Herkesin bir müttefiki olabilir. Herkes çıkarına göre müttefikler seçebilir. Genelde de kısa ömürlü, gelip-geçici olur ittifaklar.
Müslümanlara gelince, onların ittifakı herkes gibi olmaz. Herkesten müttefik edinmez Müslümanlar. Dinleri İslam birçok şeye olduğu gibi buna da sınır koyar, filtreden geçirir.
Hendek savaşının diğer adı Ahzap’tı, yani hizipler; partiler, gruplar. Anlayacağınız, müttefikler demekti ahzap. Hacı hacıyı Mekke’de bulurmuş ya, Medine’deki saadet düzenini yağmalamak, Allah Rasulünün şehrinde taş üstünde taş bırakmamak gibi bir umuda kapılmıştı, bir sürü yolsuz-çulsuz. Gidelim şu Muhammed’e haddini bildirelim dediler. Müttefik oldular sözüm ona. Büyük bir şâşâ ile geldiler Medine’ye. Müslümanların üç katından daha fazla bir sürü. Silah üstünlükleri ise o biçim. Ama üstün olmadıkları çok önemli bir husus vardı: Geriden, büyük bir birlik sanılmalarına rağmen, kalpleri param parçaydı. Hiçbirinin kuyruğu ötekine değmiyordu. Arabaya ters koşulmuş katırlar gibi, yönelimleri farklı yönlereydi.
Müslümanlara gelince, onlar da müttefiktiler. Müslümanların ittifakı belki baş gözüyle çok iyi anlaşılmıyordu ama görenler görüyordu ittifakın bileşenlerini. Medine İslam toplumunun müttefikleri Allah, Rasulü ve müminlerdi. Ahzap adı verilen müttefikler ordusu geldi ve tosladı İslam ittifakına. Tuz-buz oldular. Meğer bir hiçmiş o görkemli ittifak…
Dememiz odur ki, sadece Allah, Rasulü ve müminler müminlerin müttefiki olabilirler. Başkası aldatıcıdır. Şartların getirdiği, pazarlıkların doğurduğudur. Müminlerin ittifakı sadece İslam-iman şartına dayanır. Daimidir. Hele de müttefiklerden biri Allah, diğeri de Rasulü olunca, o ittifaka güç yeter mi? bu formülün dışındaki ittifaklar bir hiçtir.