İlk tanıştığım andan itibaren beni oldukça etkileyen bir isme, Aliya İzzetbegoviç’e ait olan bir kitabı sizlerle paylaşmak istiyorum bu defa. “İslami Yeniden Doğuşun Sorunları”
Fide yayınlarından çıkan kitap İslam Deklarasyonu’ndan ayrılarak iki ayrı kitap halinde basılmış.Boşnak toplumuna yapılan haksızlıklara karşı yıllarca barış güvercini gibi çırpınan, asimilasyona karşı onurlu duruş sergileyen, barışçı mücadelesiyle kendisinden sonra gelecek olan devlet adamlarına ve çağdaşlarına emsalsiz örnek teşkil edecek ve sonunda “bilge kral” diye anılacak Aliya İzzetbegoviç’in çeşitli vesilelerle yaptığı konuşmalarından derlenmiş kitap.
184 sayfalık kitabı derinlemesine tahlil etmekten ziyade okunmasına dair merak uyandırmaktır niyetim. Ortalama 15 başlıktan/makaleden oluşan kitap can alıcı noktalara temas etmesi açısından kıymetlidir.
“Müslümanlar neden geri kaldı?” sorusuyla başlayıp, Müslüman Kadın -Kadın ve Anne-, İslam ve Çağdaşlık, Müslüman mı Yoksa Tebaa mı Yetiştiriyoruz? İslam Devrimi, Ku’an’ı Nasıl Okumalı, Hicret, Kur’an ve İslam Şartları gibi çok sayıda önemli konuya değinmektedir.
Kitapta altını çizdiğim bölümlerden bazılarını (ki oldukça fazla) aktaralım.
Mütefekkirimiz, Müslümanlar neden geride kaldı bölümünde, bir halkın yükseliş ve çöküş sebepleri karmaşık ve çeşitli olsa da buna kaba hatlarıyla iki sebep gösterilebilir diyerek:
Dış sebep: Moğol istilası
İç sebep: İslam’ın teolojik yorumunu göstermektedir.
Üzerine oldukça fazla konuşulan ve yazılan Moğol istilasına dair birçok bölgenin nüfusu, son insana kadar tamamen ortadan kaldırılmış, ayaklar altına alınmış insanların bir daha ayağa kalkmalarını beklemenin mucize sayılacağını vurgulayan yazarımız esas tıkanılan noktaya, İslam’ın teolojik yorumuna geçmektedir.
İslam’ı sadece teolojik olarak yani sadece din mesajı olarak algılamanın ve böylelikle dış alemi düzenleyen ve değiştiren tarafının yok sayılmasının, İslam toplumunun gücü ve direncini içerden zayıflatarak barbarların kolay avı haline gelmesine sebep olduğunun altını çizmektedir.
Müslümanların geri kalmasını dine yaklaşmakla değil, tersine, dinden uzaklaşmakla bağlantılandıran yazarımız, Müslümanların Peygamber efendimiz (a.s)’in vefatından sadece yüz yıl sonra ne kadar ileri ve kuşatıcı noktalara geldiğini detaylı bir şekilde ortaya koymakta ve ancak İslam’a ‘hayat kitabı’ olan Kur’an’a sarılarak, hayatın her alanına dâhil edilmesiyle Müslümanların üzerine serpilmiş olan bu atalet ve rehavet halinden kurtulunmasıyla, Müslümanların hak ettikleri yere geleceğinin mümkünlüğünü söylemektedir.
Yine günümüzde tartışmaları hala çok diri olan bir mevzuya, Müslüman kadın -kadın ve anne- mevzusuna dair de sanayileşme ile birlikte bir makinenin ayağı muamelesi gören kadının ancak İslam ile hak ettiği yere ulaşacağını söyler. Ve kadının asli görevinin annelik olduğunu, neslin iyileşmesinin annelerden geçeceğine değinir. Kadın ve erkeğin yaratılışındaki farklılıklarına dikkat çekerek “Birbirine eşit midir”den ziyade, birbirini tamamlama üzerine bir fıtratla yaratılmış olma durumuna vurgu yapar.
Müslüman mı yoksa tebaa mı yetiştiriyoruz başlığı ise herkesin, bilhassa ebeveynlerin okuması lazım gelen bir bölümdür. İdare eden, itaat eden, sakin olan, sessiz olan bir nesilden ziyade, sorgulayan, düşünen, başkaldıran sadece ve sadece Allah’a teslim olmuş bir nesil inşa etmeyi elzem görür. Onlara tevazudan çok şeref ve haysiyet, teslimiyetçilikten çok cesaret, merhametten çok adalet hakkında konuşmayı telkin eder. Kendi yolundan gidecek ve bunun için kimseden izin istemeyecek şeref sahibi bir nesildir der, ihtiyacımız olan.
Hicret başlığı ise, Allah Rasulü’nün Mekke’den Medine’ye hicretinden yola çıkarak, Medine’den Mekke’ye tekrar dönüşe dikkat çeker ve ancak şartları iyileşmiş ve gücünü toplamış olarak tekrar yurduna dönen, sahip çıkan bir hareket hicrettir der ve hicretin içinde geri dönüşü barındırdığına, ancak bununla anlam bulacağına vurguda bulunur.
Ve İslam’ın şartları başlığında da İslam’ın namaz, oruç, zekât, hac gibi ibadetlerden önce iman ettikten sonra salih amel işlemeye yani güzel işler yapmaya öncelik verme vurgusunda bulunarak, ancak iyi bir Müslüman, iyi bir insan olduktan, güzel ahlâkı oluşturduktan sonra ibadetlerin anlam kazanacağını vurgular.
Ve Allah Rasulü’nün bunu en güzel şekilde örnekleyen ve tatbik eden kişi olduğunu son bölümde kanıt getirerek bitirir.
Bütün makale başlıklarına bilerek ve isteyerek değinmedim. Devamını size bırakıyorum. Özelde Bosna davası, genelde ise tüm Müslümanlar için örnek teşkil edecek olan fikir adamı Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in tüm kitapları kitaplıklarda ve zihinlerde yerini almalıdır.
Bu kitabın ardına, manifesto olarak nitelendirilebilecek İslam Deklarasyonu da okunmalıdır kanaatimce.
Büyük üstada bir kez daha Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum. Rabbim mekânını cennet kılsın.
Selametle.
Elmas Şahin