“Radikalizmle İslam’ı da kimse yan yana getirmesin. Çünkü İslam radikalliği kabul etmez.”
Böyle diyor Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan; Bahreyn’de, Uluslar arası Barış Enstitüsünde konuşma yaparken. Sözün burasına, DAEŞ örgütüyle ilgili açıklamalar yaparken geliyor. Haklı olarak DAEŞ’in terör örgütü olduğunu, terörün İslam’la bağdaştırılamayacağını, dolayısıyla DAEŞ’in Müslüman kabul edilemeyeceğini belirtiyor. Özetle şöyle diyor:
“DEAŞ sürekli terör estirmiştir. Bu insanlar Müslüman olamaz. Terörle İslam’ı yan yana getirenler var. Buradan sesleniyorum. Kimse İslam’la terörü yan yana getirmesin.”
Bu sözlere ilave edilecek bir şey yoktur. Benim de düşüncem bu minvaldedir. Gerçekten de hiç kimse aziz İslam’ı kendi batıl davası uğruna lekelendiremez, İslam kimsenin, ağyara kapalı özel mülkü değildir.
Fakat radikalizmle ilgili söylenenlerin, kritik edilmeyi gerektiren bir niteliği bulunmaktadır.
Evet, nereden baktığınıza, radikalizm kelimesine nasıl bir anlam yüklediğinize göre, “Radikalizmle İslam’ı da kimse yan yana getirmesin” diyebiliriz. Her şeyden önce bu ‘radikal’ kelimesi bizim medeniyetimize ait değildir, bize yabancıdır. İçeriğini tam olarak bilmiyoruz. Batı medeniyetinden bizim fikriyatımıza ithal edilmiştir. Bu sözcüğü gündemimize kim girdirdi, neden girdirdi, tam olarak kasıtları neydi, bunların üzerinde bile kafa yormuş değiliz.
İngilizce sözlükte ‘radical’ kelimesinin karşılığında: kökten, köke ait, temel, esaslı, kök salmış, yerleşmiş gibi anlamlar yazıyor. ‘Radicalism’ ise ‘köktencilik’ olarak tercüme edilmektedir. Bir Türkçe sözlükte radikalizm şöyle tanımlanmaktadır: “Mevcut toplumsal ve ekonomik düzenden ve statükodan hoşnut olmayan ve mümkün olan en kısa zamanda sert yöntemlerle değiştirilmesini savunma; köktencilik.” (M. Ali Kirman, Din Sosyolojisi Terimleri Sözlüğü). Radikal kelimesi, mevcut düşünce biçimi veya sosyal yapının bir bölümünün değil, tamamının sorgulanmasını tazammun eder. (Ömer Demir-Mustafa Acar, Sosyal Bilimler Sözlüğü).
Felsefe Terimleri Sözlüğü’nde köktencilik şöyle tanımlanmaktadır: 1.Ele aldığı konunun son nedenlerine, köklerine dek inen düşünme biçimi. 2.Yaşama biçimlerini, yaşama ilişkilerini eleştirip kökten değiştirme eğiliminde sonuna dek giden görüş. 3.Bir gerçeği ya da bir düşünceyi, hiçbir ödün vermeden, yalnızca belli bir ilkeye bağlı kalarak sonuna kadar sürdürme tutumu. (Bedia Akarsu, FTS).
Köktencilik tanımı içerisinde yer alan “ödün vermeden”, “bir düşünceyi sonuna kadar sürdürme” gibi kayıtlar cazip görünebilir.
Radikal/radikalizm sözcüğü 1990’lı yıllarda siyasi literatüre dahil edilmiştir. Sözcüğü dini düşünce mensuplarının ve siyasi topluluğun kullanımına sunanlar bununla en az iki maksat gütmüş olmalılar. Birincisi, bir tecrit politikasıdır. Güya akıllarınca, mevcut kurulu düzenden hoşnut olmayan uç siyasi kanatları ana yapıdan (Türkiye’de ehli sünnetçi, muhafazakâr halk tabanı) tecrit ederek, ayrıştırmak. İkinci olarak da küçümsemek maksadı güdülmüş olmalıdır. Bu manada radikal kelimesinin kullanıldığı yerde zımnen veya aşikar olarak ‘marjinal’ kelimesi de onu takip etmiştir. Üçüncü olarak da, objektif bir tutumla, mutedil ana yapıdan farklı, köktenci kanatlara dikkat çekilmiş olabilir.
Şundan emin olabiliriz ki, ‘radikal’ ve benzeri kelimeler hiçbir zaman, Müslümanların hayrı ve salahı için kullanıma sürülmedi. En azından Müslümanların meramına tercüman olmak, kendilerini belki tam olarak ifade edemedikleri için, kendilerini ifade etmede onlara yardımcı olmak kaygısıyla bu kelimeler üflenmedi. Dil alanında yapılan bu gibi müdahaleler, ekonomik alanda döviz üzerinden yapılan hamlelerden, siyasal alanda terör örgütleriyle yapılan operasyonel müdahalelerden hiç farklı değildir. Öyle veya böyle, radikallik terimi İslam’a ait hiçbir ‘şey’i ifade etmez. Radikallikten İslam’a gelecek herhangi bir hayır bulunmamaktadır. Çünkü İslam başka bir dünyanın (gerçek dünya tasavvurunun) kurucusu, radikal kelimesinin uyruğu ise başka bir medeniyetin ev sahibidir.
Bununla beraber, elbette şu kadarını da söylememiz tarihi bir zorunluluktur: Cumhurbaşkanı radikallikle İslam’ı bir araya getirmemeyi önerirken, radikal kelimesine yüklenen mana, cümleyi kolayca tasdik etmemizi mümkün kılmamaktadır. Cumhurbaşkanı, cümlesinin devamında, “Hayru’l umûri evsatuhâ” sözünü, bir anlamda meramını şerh edici olarak eklemektedir.
Ne idüğü tam olarak belli olmayan bir ‘köktencilik’ (radikalizm) elbette flû anlamlar içermektedir fakat biz biliyoruz ki İslam, bugün kullanılan anlamda ‘ılımlı’, uzlaşmacı ve yine bugün kullanılan anlamda bir ‘ehli sünnet dini’ de değildir. İslam ‘radikal’ kelimesine kapalı ise de, İslam’ın tevhid akidesi tavizsiz, uzlaşmasız, bütüncül ve köktencidir; ya hep, ya hiç’çidir. İslam küfrün, şirkin, zulmün kökünden dallarına, en uçtaki tomurcuklarına ve kökendeki kılcal damarlarına kadar karşıdır. İslam sadece İslam’la bir araya getirilmeye mütehammildir.
İşte bu sebeple, sözün bu noktasında şu soruları sormamız ilmî ve ahlakî bir zorunluluk olarak karşımızda durmaktadır:
Tamam, Radikalizmle İslam yan yana getirilemez, peki,
-Mesela muhafazakâr demokrat düşünceyle İslam yan yana getirilebilir mi?
-Laik-demokrat düşünce ile İslam yan yana getirilebilir ve hem de bunun, sahih İslam yolu sanılması için gayret gösterilebilir mi?
-FETÖ’nün on yıllarca toplumun tepesine boca ettiği hoşgörü, diyalog, ‘İbrahimî dinler’, ‘üç büyük din’ gibi yalanlar ve çoğulculuk gibi şirk söylemlerinin eşliğinde üretilen tuğyanla İslam bir araya getirilebilir mi?
-On yıllar içerisinde icra edilen bu büyük tuğyan sürecini, ‘aldatıldık’ gibi bir iki kelime ile geçiştirmek İslam’la bir araya getirilebilir mi?
-Sözünü ettiğim bu süreçte İslam’ın akidesine, şer’î sistemine, siyaset ve ahlakına yapılan bunca sadmelerin hemen hiçbir ciddi sorgulama, yapılan ölümcül hataların kritiğini/özeleştirisini yapma gibi bir çabaya girmeksizin, hiçbir şey olmamış gibi davranmakla İslam acaba bir araya getirilebilir mi?
Bu soruları çoğaltmak mümkündür.
İslam terörün her türlüsüne karşıdır. Silahlarla yapılan terör kadar, sözcüklerle yapılan, fikirle beslenen terör de İslam’ın düşmanıdır.