“İslam dini soyut bir inanç, insan hayatının akışından uzak bir vicdan ya da birtakım ibadet kuralları olmadığı gibi, hayatın diğer yönlerine başka kaynaklara dayanan kanunlar hükmederken sadece insanın şahsi hallerine hükmeden şeriat kuralları da değildir.” (1)
İslâm, yerli veya yabancı müsteşriklerin kendisine kurmak istediği tuzağa düşmeyecek ve din-dünya ayrımı yalanıyla asla vicdanlara hapsedilmeyecektir.
“İnsan hayatını bir kısmını dini, bir kısmını da din dışı diye ikiye ayırmak İslâmi bir yaklaşım değildir. Bilakis bu taksim sömürgeci Batı Hıristiyanlığından alınmıştır. İslam’da hiçbir şekilde “din adamı”, “siyaset adamı”, “ilim adamı” gibi ayırımlar yapılmamıştır. İslam biri dini, diğeri dünyevi olan iki ayrı otorite de tanımıyor. İslam kültüründe siyasete karışmayan bir din veya dinsiz bir siyaset anlayışına da rastlamıyoruz. İslam, hayatın tümünü iç içe sokmuştur. Ruhun bedenle bütünleşmesi gibi. Nasıl ki insanın bir parçasına ruh, bir parçasına da ceset diyemezsek; din-dünya, din-devlet diye bir ayrım da yapamayız.”
“Dini devletten ayırma fikri (laiklik) Avrupa’nın tohumudur. Bu tohum bizim toprağımızda çıkmadı ve bizim toprağımızda yeşermedi. Dolayısıyla laiklik, bizim inancımıza ve Müslümanca düşünmemize yön veremez.” (2)
“Bir Hıristiyan’ın dini devletinden veya devleti dininden ayrıldığı zaman ne dinine ve ne de devletine zarar gelir. Çünkü Hıristiyanlıkta iki otorite vardır. Biri dini otoritedir ki; onu papa temsil eder. Bir de dünyevî otorite vardır. Onu da kral, cumhurbaşkanı veya yardımcıları, hükümet adamları temsil eder. Burada devlet dinden ayrılınca din dimdik ayakta kalır. Çünkü güçlü ve oturmuş bir otoritesi vardır. Râhib ve rahibeler çeşitli yerlerde diledikleri gibi, hiçbir devlet baskısı olmadan çalışırlar. Ama İslâm böyle değildir. Devleti İslam’dan ayırdığınız zaman İslâm otoritesiz kalır. Dayanacağı hiçbir kuvvet bulamaz.” (3) Bunun için İslam’ı temsil ve Müslümanların haklarını koruma görevi Müslümanların halifesine verilmiştir. Yani devletsiz bir İslam düşünülemez.
Aslında muharref İnciller doğası icabı laikliği kabul etmeye müsait, hatta muhtaçtır. “Kayserin hakkı kaysere, Tanrı’nın hakkı Tanrı’ya” şeklinde İncil’de açıkça zikredilen ayetler bunun çok net bir göstergesidir.
“Esasen Avrupalılar bizim inandığımız şekliyle Yüce Allah’a hiçbir zaman inanmadılar. Her şeyi bilen, kuşatan, idare eden, yerin ve göğün sahibi ve idarecisi, insanlar arasında hükmedici, peygamberleri gönderici Allah düşüncesi Hıristiyanlıkta hiç olmadı. Batı’nın ilah düşüncesi Aristo’nun tarif ettiği gibi zatından başka hiçbir şeyi bilmeyen, kâinattan haberi olmayan, tıpkı İngiliz Kraliçesi gibi miskin, emri altındakilere hükmedemeyen birisi. İslam böyle bir ilahı tanımıyor. Kayseri, Allah’a ortak değil kul sayıyor. Müslüman; Allah dışında bir Rab, dost tanımaz. O’nun koyduğu kanunlar dışında bir kanun kabul etmez. (4)
“Deki benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (5)
“İslam insan hayatıyla ilgili helal ve haramlar koymuştur. İnsanlar arası ilişkiler, aile hukuku, siyasi ve malî haklar, İslâm ümmetiyle diğer milletlerin ilişkileriyle ilgili kanunlar koymuştur. İslam fıkhı; cenabetten temizlenmekten tutun cihada; yeme içme adabından devlet kurmaya kadar uzanan fert ve toplum hayatının bütün alanlarıyla alakalı hükümler koymuştur.” (6)
“İslam’da din adamı yoktur. Âlimler ve fâkihler vardır. Bunlar da Allah’ın kitabını açıklarlar. Allah’ın helal kıldığını haram, haram kıldığını helal kılma yetkileri yoktur.” (7)
“İslam ülkelerinde laikler en büyük düşman olarak İslam fıkhını görüyorlar. Çünkü İslam fıkhı; İslam’ı nazari ve temsili âlemden, uygulamaya ve dünyada cereyan eden olaylara indirgiyor. Onların bu düşmanlığı insan ve toplum hayatıyla ilgili İslam fıkhının hükümleriyle laik kanunların çatışmasından ileri geliyor. Mesela zina, faiz, içki, kumar gibi yasakları; kısas ve hadlerle ilgili cezaları Allah Teâlâ koymuştur.” (8) Bunları hangi Müslüman inkâr ederse -hafazanallah- dinini inkâr etmiş olur.
“Müslüman; Allah’tan başka Rab aramayan, Allah’tan başka veli, yol gösterici edinmeyen, Allah’tan başka hüküm/kanun koyucu tanımayandır.” (9)
“İslâm, bütün olarak insanın risaletidir. Bütün hayat kademelerinde ve var oluş yapısında insanın risaletidir. İslâm Allah’ın hidâyetidir. İnsan hayatının her kademesinde ne tarafa yönelirse, ne yöne giderse gitsin İslâm onunla beraberdir. Çocukluğunda, gençliğinde, yetişkinliğinde, olgunluğunda ve yaşlılığında İslâm daima onunla beraberdir. Birbirini izleyen bütün bu aşamalarda da insan için Allah’ın sevdiği ve hoşnut olduğu, ideal yönetimi ve sistemi çizer. (10)
“Kitap ve sünnette; inanç, ibadet, iktisat, ictimaiyyat, savaş, barış teşri ve kaza, ilim ve kültür meseleleriyle hüküm ve idare meseleleri açıklanmıştır. Fâkihlerimiz “Şunu bilin ki din işleri, inançları, ibadetleri, adabı muameleleri ve cezaları kapsar” sözleriyle bunu ifade etmektedirler.” (11)
(1) Muhammed el-Hasen, el-Mezâhibu ve’l Efkâru’l-Muasire Fil İslam, 277
(2) Yusuf el-Karadavi, el-İslami ve’l-İlmaniyye Vechen li Vechin, 51-52
(3) el-İslam Ve’l-İlmaniyye, 55
(4) el-İslam Ve’l-İlmaniyye, 54
(5) En’am, 162
(6) el-İslam Ve’l-İlmaniyye, 54
(7) Mustafa Stbai, Haza Hüvel-İslam, 1/33
(8) el-İslam Ve’l-İlmaniyye, 119
(9) el-İslam Ve’l-İlmaniyye, 107
(10) Yusuf el-Karadavi, İslâm Nizamı, 140
(11) Said Havva, İslam, 10.
Milli Gazete / Mustafa Kasadar