Günün kaotik karmaşasında insanın ne yaptığı, ne yapacağı pek bilinemiyor. Yaşanan hayatlar var elbette. Nasıl bir yaşama tarzı, insanın amacı ne, nerelere yönelik bir yürüyüş ve hayat bilinci? İnsanın insana güveni yok. İnsanın insanın gözünün içine bakışının bir hesabı var. Kuşkulu, kaygılı. Gençlik daha çok ilk aşamada büyük paralar kazanma derdinde. Görünürdeki hayat, onu açlığa itiyor. Tüketim açlığı birçok şeye sahip olma tutkusuna dönüşüyor. Güçleri yetmeyince de gayri meşru olana yöneliyor.
İşlenen cinayetler, soygunlar, kapkaçlar, vurgunlar şu albenili hayata geçiş için. Büyük kitleler dolandırılıyor. İnsanların saf ve temiz olan yanları var, bunlar istismar ediliyor.
Müslüman bir toplumda İslâm dışı bir hayatı tercih edenler, yüzlerini düşünce ve inanç olarak Batı’ya ve çıkara çevirenler işlenen bütün suçların sorumlularını İslâm’da buluyorlar. Bunu açıkça dile getiriyorlar. Oysaki bu milletin alfabesinin değişmesinin üzerinden yaklaşık bir asır geçmek üzere. Eğitimi kültürü, düşüncesi tamamen yabancı. Karma ve karışık bir zihin dünyası. İslâm düşüncesinin önerdiği bir ahlâk anlayışı yok. Faiz gibi haram bir yapı üzerinde duruyor. Nereden bakarsanız bakın haram ile yoğrulu bir hayat. Bundan duru, çağıltılı bir hayat beklenemez. Her düşüncenin kendine ait bir ruhu ve yaşama biçimi var.
Haramları, yasakları, kural ve ilkeleri bile farklı. Zihinler bulanık, hayatlar karışık ve karmaşık. Bir inanç ki, komşusunun rızası olmadan ısırılan bir elmanın bile hesabı verilemiyor. Bir inanç ki hiçbir insanın kalbinin kırılmasına izin vermiyor. Bu hayat ortamında insanda doğal bir duyarlık ve yaşama tarzı olur. İnanç ve kültür çatışmaları oldukça yoğun ve gerilimli. İnsanların sınırlarını zorlayan çok şey var. İnsanın insana olan güveni hemen hiç yok. Sokakta insanlar mahremiyetlerini en uç noktalara kadar açıyor. Karşısındaki insandan da saygı bekliyor. En frapan giysilerle insanlar birbirini tahrik ediyor. Diğerlerine deniliyor ki tahrik olma, bakma. Sanılıyor ki karşısındaki insan ruhsuz, cansız ve katı. Üstelik kitleler üzerinde yoğun bir baskı oluşturuluyor. Sınır tanımayan bu anlayış ile insanlar düşünce ve inançlarından dolayı da suçlanıyor baskı altında tutuluyor.
İnsan insandır, melek değildir. Melekler gibi şehvetsiz ve cinsel tutkusuz değil. İnsan bir başka konuma doğru indirgeniyor. Sınır tanımazlık ve aşırılıklar bir savaş yöntemi. İnançlılara karşı. İnançlılar ise ya teslim olmuş durumdadırlar ya da sadece kendi nefislerini düşünüyorlar. Fakat öyle bir dalga ki bu inançlı ailelerin çocukları da bu dalgaya kapılıyorlar. İnsanın insana ihtiyacı ve insan insan ile var.
Kadın cinayetleri, kapkaçlar, hırsızlıklar sınır tanımıyor. Yaşlı bir kadına evinde tecavüz eden, soyan bu insanlar bu eğitim kurumlarının ürünü. Sokak kapkaççıları, toplu soyguncular, hırsızlar bu eğitimin sonuçları. Tabii ki kimi dini eğitim veren kurumlarda da benzer suçlar işleniyor. Bu toplumun bir kesimi diğerinden ayırt edilemez. Hemen herkes birbirinin aynası. İslâm milletinin asıl ruhu kendi kültür ve düşüncesinde ise o zaman benzer sorgulamalar yapılır. Bu düşüncenin kendi içinde bir sistemi, yapısı ve ahlâk anlayışı var. Çeşitli kumarları resmî olan bir sistem İslâm ile sorgulanamaz. Faiz soygunu ile insanları sömüren bir yapıdan Müslümanlar sorumlu olamazlar. Bu ruhla beslenen insanlar da saf Müslüman özelliğinde değildirler.
Yalan üzerine inşa olmuş olan anlayışlardan Müslümanlar ve İslâm sorumlu tutulamaz. Yalan üzerine inşa olmuş olan bir demokrasi anlayışındaki insanlar da İslâm’ı ve Müslümanları tam anlamıyla temsil edemezler.
İslâm ile Müslümanların hakiki birliktelikleri bir anlam ifade eder. İslâm saf ve duru ilahi bir anlayış ve yaşama biçimidir. İnsanların kusurları ve yanlışları da İslâm’a mal edilemez.
Ali Haydar Haksal – Milli Gazete