Mümin yaşadığı hayatı sorgulayandır. Hayatın içine bir özne olarak akmasını bilendir. Etkendir ve edilgen değildir. Ona bu karakteri kazandıran Allah’ın kitabıdır. Fert, Mümin olma vasfını Kur’an’dan aldığı, öğrendiği edimlerle kazanır. Vahiy, insandan, bir inanca körü körüne bağlı kalmayı değil bizzat sorgulayarak ve bilinçle sahip olmasını ister. İslam, ancak böyle kabul edilirse vahiy İslam’ı olur. Aksi takdirde atalar kültü olmaktan öteye gidemez. Vahyin anlattığı İslam’ı kabul edenler İslam’ın önüne ve ardına takı koymazlar. Ilıman İslam, Radikal İslam, Tasavvufi İslam vs. gibi takılar ancak atalar kültü olan İslam’ın yani vahiy İslam’ının dışındaki İslam anlayışlarının eseridir. Bugünkü Batı medeniyetinin hâkim olduğu dünyada Müslümanlara yaşatılan aşağılık kompleksi maalesef İslam algımızı da değiştirmiştir. İslam barış dinidir, savaşı istemez diyen nice hatiplerimiz, yazarlarımız ve entelektüel gevezelerimiz çoğalmıştır.
Hangi kutsal kitaba bakarsak bakalım dinlerin savaşını görürsünüz. “Yeryüzüne barış getirmeye geldim sanmayın; ben selamet değil, fakat kılıç getirmeğe geldim. Çünkü ben adamla babasının, ve kızla anasının, ve gelinle kaynanasının arasına ayrılık koymağa geldim. Ve adamın düşmanları kendi ev halkı olacaktır. Babayı veya anayı benden ziyade seven bana layık değildir; oğlu veya kızını benden ziyade seven bana layık değildir…”
[1] İsa, böyle seslenir halkına. Nihayetinde Muhammed (as)’ın hayatını incelediğimizde de küfürle vahyin savaşına tanık oluruz. Vahyin esası da bu değil midir? İman ve küfür kavgası… Süleyman’ın Belkıs’a savaş isteği bu yüzden değil midir? Talut’un Calut ile savaşı yine aynı sebepten değil midir? Tevrat da yine aynı ayetlerle doludur. Tesniye bölümü 20. Bab 10. ayetlerden itibaren durum aynıdır. İslam, barış deyince Allah’a karşı hasımlığın sonlandırılmasını kasteder. İslam, birilerinin ifadesiyle yalnızca savunma savaşı yapan bir din değildir ki Bedir savaşı bunun en güzel örneğidir. İslam ilk saldıran taraf olabilir ama saldırmadan son bir kez savaşacağı kavmi, ülkeyi Allah’a kulluk etmeye çağırır. Eğer ki Allah’a teslim olmamada diretirlerse, işte o vakit savaş kaçınılmaz olur. İslam’ı batıl dinlerden ayıran taraf savaşın sömürge mantığından uzak olmasıdır. Hiçbir mümin ganimet için, yer altı ve yer üstü madenleri için bir ülkeyi işgal etmez ve o ülkenin zenginliklerini sömürerek halkını fakirleştirmez. Aksine o ülke insanlarının sömürülmesinin önüne geçer ve kullara kulluk etmekten onları kurtarır.
İçinde yaşadığımız dünyada Müslümanların yaşadığı dünyayla savaşmaları üzerlerine zaten farzdır. Küfrün kuşatmışlığı bu denli artmışken, Müslüman coğrafyalar kafirlerin şirk düzenleri altında yağma edilirken, insanlar, hem bedenen hem zihnen zalim efendilerin kölesi kılınırken bir müminin rahat olması zaten küfürdür. Bugün bize, İslam barış dinidir diye vazedenler aslında kendi rahatlarını bozmak istemeyenlerdir. Bunlar atalar kültü İslam’ına inanan kimselerdir. Dillerini eğip bükerler ki konuştuklarını kitaptan sanalım. Müslümanlar bir bir yok edilirken yalnızca efsunlu dualar etmeyi önerirler. Onlara göre bu durum karşısında dua etmekten başka çıkar yolumuz yoktur. Oysa Allah nisa suresi 75. ayette “Nasıl olur da Allah yolunda savaşmayı ve “Ey Rabbimiz! Bizi halkı zalim olan bu topraklardan kurtar(ıp özgürlüğe kavuştur) ve rahmetinle bizim için bir koruyucu ve destek olacak bir yardımcı gönder!” diye yalvaran çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar için savaşmayı reddedersiniz?” buyuruyor. İslam, barış dinidir demek yerine İslam, gereksiz yere savaş açmayan, sömürgeleştirmeyi hedeflemeyen ve insanları Allah’a kul etme dışında bir gaye ile savaşmayan bir dindir demek daha doğru bir tanımdır.
Tarih dinlerin savaşına sahne olmuştur. Bugün bu savaşım hâlâ devam etmektedir. Batı ve Batı’lı zihniyete sahip zalimler olanca azgınlığı ile mazlumların tepesine binmekte ve onları özgürlük, demokrasi, laiklik gibi kavramlarla ehlileştirmek adına sürekli yok etmekte ya da köleleştirmektedir. İslam böylesi bir zulme asla müsaade eden bir din değildir. İnsanın ilk yaratılışında hak ve batıl mücadelesi de başlamıştır aslında. Adem’e secde etmeyi reddeden İblis, bugün dünyanın dört bir yanında Adem’in öğrendiği vahye savaşını devam ettirmektedir. Ademoğlu içinde bulunduğu refahın peşine düşerek sorumluluklarını unutamaz. Şeytan’ın tıpkı Adem ve eşini soyup cennetten çıkardığı gibi bizi de aldatıp cennetten çıkarmasına müsaade edemeyiz. Çünkü vahiy elimizde kılavuzdur, yol göstericidir. Allah, müminlerin sürekli uyanık ve şuurlu olmasını istiyor ve Kur’an şaka değildir diyor ve O’ndan hesaba çekileceksiniz diyor. Hesaba çekileceğimiz kitap “yeryüzünde din Allah’ın oluncaya kadar ve kafirler küçülüp elleriyle cizye verene kadar onlarla savaşmamızı” (2/193) emrediyor. Küfür ister istemez tabiatında olan şeyi gerçekleştirecektir. Onun tabiatı, hevanın ilahlığıdır. Allah’ı hayata müdahaleden menetmek ve dünyada kendini ilah kılmaktır derdi. Güçlünün zayıfı ezdiği, birilerinin sürekli zengin olduğu diğerlerinin ise fakirleştiği bir dünya yaratmaktır. Bir avuç elite kulluk eden milyarlarca insan kümesi oluşturmaktır. Tıpkı bugünün iletişim araçlarıyla insanları tek tipleştirip Amerikan modasına, Amerikan yaşam tarzına angaje etmesi ve en yüce değer olarak bu yaşamı benimsetme arzusu gibi.
İslam kendine has bir tezdir. Batıl olan ne varsa hepsinin karşısındadır. İslam’ın tabiatı da batıl olanın beynini parçalamaktır (21/18). Batıl olanın kalbi yoktur zaten. Düşünen bir beyni vardır ve bu beyin Hak olandan uzak olduğu için şer dışında bir şey üretmez. Mümin, her türlü ahlaktan yoksun olan bir düşmanla karşı karşıyadır. Bu düşmana karşı uyanık olmalı ve sürekli cephedeki yerinde, mevzisinde sabit kalmalıdır. Onların aldatıcı kavramlarına ve süslü yaşam tarzlarına ve dahi sevecen tavırlarına aldanmadan savaş halini sürekli canlı tutmalıdır. İslam bir tevhid dinidir ve tevhidi korumak için batıl olanla sürekli mücadele halindedir. Bu savaşın cephesi artık oldukça çoğalmıştır. Eğitimden teknolojiye, askeri alandan sivil toplum kuruluşlarına, bilimsel bilgilerden sosyal hayata, kavramsal düşünüşten dine sonradan sokuşturulan mistikliğe ve modernistliğe kadar birçok alanda yeni cepheler açılmıştır. Bugün her zamankinden daha çok savaşçıya ve savaşı anlamlandırabilecek güçlü zihinlere ihtiyaç vardır. Bugün mevzisini kaybetmeyecek, niçin savaş halinde olduğunu bilen ve savaşını vahiyle temellendiren ehli namus insanlara ihtiyaç vardır. İzzeti ve şerefi yalnızca Allah’ın vahyinde arayan şeytan ve dostlarının ona sunduğu dünyevi refaha ve şöhrete aldanmayan müminlere ihtiyaç vardır. Evet, İslam tek başına bir savaş dinidir belki diyemeyiz ama barış dinidir de diyemeyiz. İslam tevhid dinidir ve tevhidi korumak ve yaygınlaştırmak için savaşır. Tevhide halel gelmediği durumlarda ise barış sağlanmış demektir. Eğer bize çizilen ideal yeryüzünün tamamını Allah’a baş eğdirmekse müminin savaşı kıyamete kadar hiç bitmeyecek demektir.
[1] İncil, Matta, Bab 10, ayet, 34,35,36,37