زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنٖينَ وَالْقَنَاطٖيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالْاَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذٰلِكَ مَتَاعُ الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَاللّٰهُ عِنْدَهُ حُسْنُ الْمَاٰبِ
Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş, salma atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin şiddetle arzuladığı şeyler insana süslü gösterildi. Bunlar dünya hayatının geçimliğidir. Oysa asıl varılacak güzel yer ancak Allah’ın katındadır. (Ali İmran: 14). İnsana fucuru ve takvayı ilham eden ve insanın zaaflarını en iyi bilen elbette ki insanı yoktan var eden rabbimizdir. Demek ki bizim için imtihanların en büyüğü diyebileceğimiz kadın, mal ve oğullardır. Özellikle kadınlar listenin başına yerleştirilmiştir. Bu aslında kadınları küçümsemek aşağılamak anlamı taşımaz, tam tersi insanın nefsinde kadına karşı şiddetli bir arzu ve zaafın olduğu vurgulanmak istenmiştir.
Hemen ardından insanın ikinci büyük zaafı olan altın, gümüş yani dünya malı dediğimiz ne varsa hepsi. “Malı ‘bir yığma tutkusu ve hırsıyla’ seviyorsunuz.” (Fecr: 20). Oysa: “Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler!” (Ankebût: 64). Yapılması gereken şey bu hakikati kabullenip yaratılışımızın sebebi olan imtihandan başarıyla çıkabilmenin yollarını aramak olmalı. O, amel (davranış ve eylem) bakımından hanginizin daha iyi (ve güzel) olacağını denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstün ve güçlü olandır, çok bağışlayandır. (Mülk: 2).
Müslümanların hem ferdi hem de ümmet olarak her türlü imtihandan başarıyla çıkması elbette ki en büyük isteğimiz ve temennimizdir. Ancak Yusuf (as) gibi, Süleyman (as) gibi kadın, iktidar ve mülkle denenmeden, ben, bu dünyayı elimin tersi ile iterim ve her türlü imtihandan başarıyla çıkarım diyebilmek gerçekten güçtür. Bunları derken maksadımız doğru anlaşılmalı ki, herhangi bir yanlışa düşmeyelim. Yani bu imtihanlardan nice nebiler, rasuller ve Allah’ı kendisine dost edinen müminler galip çıkmışlardır. Bizimde asıl kastımız ve demek istediğimiz de bu ama Yusuf (as) gibi gerek kadınla ve gerekse makamla sınandıktan sonra sonucu görebileceğiz. Fakat rabbimiz Mü’minun suresinde müminlerin özelliklerini sayarken 5. ayette“Ve onlar ki, iffetlerini korurlar;” der.
İşte müminlere yakışan imtihanın o en uç noktasında tıpkı Hz. Yusuf (as) gibi iffetimizi koruyabilmek, malın ve makamın dünya hayatının bir süsü olduğuna mutlak iman etmek. Eğer Yusuf (as) kıssasını bir hikaye veya menkıbe gibi okumaya tabi tutarsak Kur’an’ı hiç anlamamışız demektir. Durup dururken rabbimiz bize Yusuf ve azizin karısını neden anlattı acaba? Andolsun biz Kur’an’ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu? (Kamer:22). Tam da bu, kıssalar ibret ve öğüt alsınlar diye insanlara aktarılmıştır, bu Kur’an’ın en büyük özelliğidir. Ali İmran 14. Ayeti destekleyen o kadar çok ayet var ki, ancak daha fazla teferruatla okuyucu dostları sıkmaya gerek yok.
Modern hayat birçoğumuzu maalesef Kur’an’dan kopardı. Yerine yeni (değersiz) değerler koydu. İffet, ahlak, izzet, namus, şeref gibi kavramlar ulus devletler tarafından içi boşaltıldı ve tepe tepe kullanıldı, tüketildi, işi bitince de çöpe atıldı. Ahiret hayatı sadece mezar başlarında ve taziye ziyaretlerinde dile getirildi. Ölen insanların, servet sahiplerinin geriye bıraktıkları hiç birimize bir şey söylemedi. Ertesi gün kaldığımız yerden hayata devam ettik. İnsanın en büyük iki putu olan mal ve şehvet modern hayatla beraber çekiciliğini daha da artırdı. Oğulları ve mallarıyla övünenler bilmediler ki bu sadece bir süsten ibaret. Oysa süs bugün var yarın yok, yani kalıcı değil. Oysa kalıcı olan ve mülkün gerçek varisi sadece Allah’tır. Keşke bilseydik/bilselerdi.