اِتَّخَذُٓوا اَحْبَارَهُمْ وَرُهْبَانَهُمْ اَرْبَاباً مِنْ دُونِ اللّٰهِ وَالْمَس۪يحَ ابْنَ مَرْيَمَۚ وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُٓوا اِلٰهاً وَاحِداًۚ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۜ سُبْحَانَهُ عَمَّا يُشْرِكُونَ
﴿٣١﴾
(Yahudiler) Allah’ı bırakıp bilginlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesîh’i (İsa’yı) rabler edindiler. Halbuki onlara ancak tek ilâha kulluk etmeleri emrolundu. O’ndan başka tanrı yoktur. O, bunların ortak koştukları şeylerden uzaktır. (9/31)
Kur’an’ın temel kavramlarından olan ilah, rab, kulluk ve şirk bu ayette biraraya gelip iman edenler uyarılmakta, Yahudi ve Hristiyanların düştüğü dalaletten uzak olmaları istenmektedir. Ayet iki türlü de anlaşılabilir. Birincisi, hahamlar, bilginler, rahipler ve Meryem oğlu Mesih gibi şahsiyetlerin; topluma yol gösterici, örnek/rehber olmaları, öğüt vermeleri insanların gözünde o kadar büyümüş ki hakikatın kendisi yapmıştır. İkincisi, -ki İsa’yı (as) tenzih ederiz, zira kendisine yapılan böyle bir muameleden haberdar değildir, ölümünden sonra iftira edilmiştir- ama hayatta olan diğer zumre tamamen olayın farkındadır ve dini tekellerine almışlardır. Ağızlarından çıkan her söz, yaptıkları her amel kutsala bürünmüştür. İnsanlar üzerinde her türlü tasarrufta bulunmaktadırlar.
Nitekim böyle olduğuna bir delil de, sonradan müslüman olmuş Adî b. Hâtim ile Rasulullah (as) arasında bu âyet hakkındaki geçen konuşmadır;
– “Yâ Resûlallah! Biz onlara kulluk etmiyorduk ki!
– “Peki, onlar size istediklerini helâl, istediklerini haram kılıyorlar ve siz de onlara uyuyor değil miydiniz?”
– “Evet!”
– “İşte burada söylenen de odur” (Zemahşerî, II, 149; Râzî, XVI, 37).
Bu rivayet ayetin anlaşılması açısından müthiş bir tefsir niteliğindedir. Helal-haram, günah-sevap, iyi-kötü, kural, kanun.. ne varsa ancak bir ilah tarafından belirleneceği vurgulanmakradır. İnsan üzerindeki yegane otoritenin yalnızca Allah olabileceği, başkasının olması durumunda ise ilahlık ve kullukta rollerin değiştiğine dikkat çekilmektedir.
Ayetin ışığında günümüze baktığımız zaman ise yaşanan değişim başka tanrılar peydah etmiştir. Hız ve haz çağı olarak tanımlanan yaşadığımız zaman dilimi dünyayı eskisinden çok başka bir hale büründürmüştür. Baş döndürücü bir mahiyette tezahür eden gelişmeler karşısında insan savrulmaktadır. İlk yaratılışından bu yana değişmediği için kendine sığınacak/dayanacak/tapınacak bir ilah ihdas etmeye meyletmektedir. Şeytan ağlarını kâh dinlerle örmekte, kâh felsefe, aydınlanma, modernizm, demokrasi benzeri ideolojilerle örmektedir.
An itibariyle teknoloji de artık vazgeçilmez, olmazsa olmaz olarak adlandırılarak kutsiyete bürünmüş durumdadır. Her türlü mahrem onun adına feda edilmekte, sağladığı fayda ve kolaylık! ona karşı rağbeti artırmaktadır.
Bir de içinde bulunduğumuz salgın sürecinde, bilim ve onun adamları tarafından, hayat ve memat’larımız üzerindeki tasarrufları da bu başlıkta anılmalıdır. Ağızlarından çıkan her söz ve diktelerin toplumlar üzerinde korku ve ümit arasında yankı bulması ilahlıktan başka ne ile açıklanabilir ki?
Yeryüzü böyle tanrılarla ve güç mücadeleleriyle fesada uğramaktadır. Her biri kendi hevasıyla şekillendirmek istediği arzı kana bulamakta, ekini ve nesli bozmaktadır. Alemlerin Rabbi olan Allah’a savaş açan bu tiplere insanlığın dur demesi gerekmektedir. Rablerine dönüşü arzu etmedikleri takdirde ahiretleri de ziyan olacaktır.
Hidayete teslim olanlara selam olsun.