Tarihten bugüne birçok toplum insan hakları temelinde manifesto gibi bildiriler yayınlamıştır. Mesele bir bildirinin yayınlanmasından ziyade bu bildiriyi yayınlayan kimselerin ya da ülkelerin yayınladıkları bu bildiriyi kendilerinin ne kadar ciddiye aldığıdır. Mesela Thomas Jefforson ABD’de özgürlük bildirisini yazıp ilan ettiğinde insanın temel hak ve özgürlüklerine vurgu yapıp köleliğe karşı çıktığını ilan ettiğinde 147 adet köleye sahipti. ABD’de bu kölelik karşıtı bildiriyi onaylayıp imzalayan yedi ailenin tamamı da imzaladıkları bildiriden sonra da köle sahipleri olarak yaşamaya devam ettiler. Bir başka örnek Jean Jacques Rousseau. Rousseau, eğitim üzerine Emile isminde bir kitap yazmış ve çocuğun eğitiminin nasıl olması gerektiğine dair bilgiler vermiştir. Bu eser yıllardır eğitim alanında dikkatle okunan eserlerdendir. Ne var ki Rousseau kendi çocuklarını terkedip keyfince yaşam süren bir adamdır. Bu örnekleri tarihte çoğaltmamız mümkündür. Mesele bir bildiri yayınlamak meselesi değildir. Mesele yayınladığınız bildirinin sizin üzerinizde ne kadar durduğudur.
İnsanın doğuştan sahip olduğu hakların başında yaşamak gelmekte. Ne var ki bu yaşamak sadece nefes alıp vermekten ibaret olan bir yaşam olmayıp insan gibi yaşamak olmalıdır. Eğer yaratmanın sahibi Allah ise Allah’ın kurallarının egemen olduğu bir yaşamı kabul etmiş bir yasa içinde yaşamalıdır. Bu öyle bir yaşamdır ki insanları asgari ücrete mahkum ederek yaşamak değildir. Kendinden olanı tutup olmayanı hain ilan etmek değildir. İhanet, ticaret ve ibadet diye üçe ayırdığın bir yapının sadece masum ibadet edenlerini “sanığın idamına şahitlerin bilahare dinlenilmesine…” diyen istiklal mahkemeleri örneğinde olduğu gibi içeri tıkmazsın ve KHK ile insanları ekmeğinden ve aşından etmezsin. LGBT gibi sapkın grupları yasalarla destekleyip, medyada, sinemada, TV dizilerinde ve basında görünür kılarak meşrulaştırmazsın. Kadının beyanı esastır diyerek hakikati tespit etmeden erkeği suçlayarak aileyi yok eden bir sözleşmenin tarafı olmazsın. George Orwell’ın “Hayvanlar Çiftliği” kitabında “Bütün hayvanlar eşittir ama domuzlar daha eşittir…” kaabilenden bir duruşla bugün birçok elit tabaka insan işlediği onca suçlara rağmen dışarda salınıp gezerken hukukun üstünlüğünden bahsetmek insanın aklıyla dalga geçmekten başka bir şey olamaz. Açıkça milletin anasına küfreden müteahhitler ihale almaya devam ederken ve kimi iş adamlarının vergi borcu silinirken borçlarını ödeyemeyen çiftçilerin mallarına haciz geldiği bir ülkede hak ve özgürlüklerin hukukun teminatında olduğunu söyleyemezsiniz.
Siyasi meydanlarda kavgada bile söylenmeyecek kadar ağır cümlelerle birbirlerinize salvolar çekerken kişilik haklarına saygıyı bu topluma öğretemezsiniz. Mahkemelerde delil yetersizliğinden dolayı tutuksuz yargılananların tweet, instagram benzeri sosyal medyada yapılan linçlerle tekrar tutuklanmalarının olduğu bir ülkede hukukun ne olduğunu anlatamazsınız. Boşanmış ailelerde erkeği ömür boyu nafakaya mecbur ederek adaleti tesis etmiş olmazsınız. Soma’da ve daha bir çok maden ocaklarında göçük altında kalarak ölen madencilere tazminat ödemeyenleri, madencilerin can güvenliğini muhafaza ederek çalışma ortamı sağlamayan aşırı kar hırsıyla hareket eden canileri koruyan bir yasa sistemiyle insan onurundan bahsedemezsiniz.
Evet, bunun gibi sayabileceğimiz nice hukuk ihlalleri vardır bu memlekette ve bu ihlaller de devam etmektedir. Tek tip düşüncenin meşru onu eleştiren düşüncenin ya hain ya da terörist düşünce olarak tanımlandığı bir ülkede bu yayınlanan bildiriler en hafif tabirle kamera şakasından ibarettir. Bir defa insan kendi Rabbine karşı hadsiz olmuştur. İnsanın çıkarmış olduğu yasalar Allah’ın haramını helal, helalini haram yapmıştır. İçki, kumar, zina, hırsızlık, gasp, cinayet, fuhşiyat bizzat yasalarca meşru kılınmıştır. Tüm kötülüklerin, fuhşiyatın insanların tepesinden boca edildiği bir memlekette yayınlanacak bildirgelerin tutarlılığını sorgulamamız gerekmektedir. “Laf olsun torba dolsun” diye konuşmak yerine gerçek adaleti tesis edebilecek bir savaşım verilmelidir. Bu savaşım için de kişinin kıblesini Batı’ya değil Kabe’ye çevirmesi şarttır. Esas yönünü şirkin, karanlığın tarafına dönüp de birilerinin yeter ki gönlünüzün kıblesi şaşmasın diyerek meşrulaştırmaya çalıştığı şirk bataklığını kurutmadan ne insan onuru ne de hakkı teslim edilebilir.
Allah’tan başka ilah olmadığını ilan etmek demek; Allah’sız bir siyaseti, ekonomiyi, yasamayı, yürütmeyi, yargıyı, aileyi, sosyal hayatı reddetmek demektir. Yasal ama helal olmayan her şeyi reddetmek demektir. Eğer böyle yapılabilirse ve sırati müstakiym üzere olunabilirse ancak o zaman her şey olması gerektiği gibi adalet ve hak üzere olur.