Rivayetlerden edindiğimiz bilgilere göre Hz Muhammed’in doğumu, başta amcası Ebu Leheb olmak üzere Mekkeliler için bir sevinç kaynağı oldu. Hz Muhammed’in doğumu vesilesiyle, dedesi Abdulmuttalib’in Mekkelilere et ziyafeti verdiğini, amcası Ebu Leheb’in, kölesini azat ettiğini ve ona süt anne yaptığını kaynaklarımızdan öğrenebiliyoruz. Daha sonraki süreçlerde Hz Muhammed’in iki kızını Ebu Leheb’in iki oğluyla evlendirmesinin amca-yeğen ilişkisinin olumlu yönde ne kadar sıkı olduğunu bize gösteriyor. Hz Muhammed kendine vahiy gelinceye kadar Mekke müşrikleriyle olan diyaloğunun gayet iyi olduğunu kaynaklardan edinmiş olduğumuz bilgiler vesilesiyle söyleyebiliriz.
Hz Muhammed (sa), Abdullah’ın oğlu Muhammed iken Allah’ın Resulü Muhammed konumuna vahiyle geçiyor. Bu konum kendisinin hayata olan bakışını değiştirdiği gibi Mekke toplumunun da ona olan bakışını değiştiriyor. Mekke toplumu aynı bedene sahip iki farklı Muhammed ile karşı karşıya geliyor. Kitabın ve imanın ne olduğunu bilmeyen (Şura-52), yolunu kaybetmiş, şaşkın (Duha-7) bir Muhammed. Vahiyle birlikte doğru yol üzerinde olan, yol gösterici, uyarıcı, müjdeleyici, yüce bir ahlaka sahip, şahid, örnek oluyordu. Kendine gelen vahye, kendisi iman etmek zorunda olduğu gibi insanların iman etmesi için de mücadele ediyordu. Yani Abdullah’ın oğlu Muhammed, Allah’ın Resulü Muhammed’e iman ediyordu.
“Kesin olarak biliyoruz ki, onların söyledikleri seni gerçekten üzüyor. Doğrusu onlar, seni yalanlamıyorlar, ancak zalimler Allah’ın ayetlerini inkar ediyorlar.” (Enam-33). Bu ayetle müşriklerin tepkilerinin Abdullah’ın oğlu Muhammed’den ziyade Allah’ın Resulü Muhammed’e olduğu bunun sebebinin de risalet ile birlikte Hz Muhammed’e gelen mesajların olduğunu anlıyoruz. Yine müşriklerin Hz Muhammed (sa)’in bedeniyle değil de inancıyla sorunlarının olduğu sonucuna varabiliriz. İnkar edenler için söylediklerimizi iman edenler için de söyleyebiliriz. Yani iman edenler, Hz Muhammed (sa)’in bedeninden (Muhammed b. Abdullah) ziyade mesajına (Resulullah) iman etmişlerdir. İnananların vahye karşı kayıtsız şartsız teslim olmaları, Hz Muhammed’in şahsi görüşlerini zaman zaman sorgulamaları müminlerin imanının nereye olduğunu bize açıkça gösteriyor.
Yukarıda vermiş olduğumuz bilgiler ışığında günümüzdeki Muhammed tasavvuruna kısa da olsa değinmek istiyorum: Doğumunu yüceltmemiz gereken Muhammed hangisi? Miladi 571 yılında doğan ve doğumuna daha sonradan kedisine düşmanlık edecek kişilerin bile sevindiği Muhammed mi? Ya da miladi 610 yılında doğan; doğru yol üstünde olan, yol gösterici, uyarıcı, müjdeleyici, yüce bir ahlaka sahip, şahid, örnek olan Muhammed mi? Kutlanılan Kutlu Doğum Haftaları ya da Mevlid Kandilleri bizi, Mekkeli müşriklerden farklı kılıyor mu acaba? Muhammed (sa)’e ait olduğu sanılan saç, sakal, cübbe gibi şeyler sergilendiği zaman binlerce insanın bunlara dokunmak için sıraya girdiği ancak bir yetimin, fakirin vs. Kapısının önünde kimsenin olmayışının vahiyle açıklanır bir tarafı var mı? Muhammed (sa)’ın kanından olduğunu iddia edenlerin el üstünde tutulması, yolundan olanların ise alaşağı edilmesi iman edilmesi gereken Muhammed (Resulullah) ile bir alakası var mı? Muhammed (sa) bile ancak kendine vahyolunana uyduğu halde bizlerin vahyi bir kenara bırakıp, onun bedenini yüceltmemiz, bedeniyle yaşamamızın Resulullah’a değil de müşriklerin bile doğumuna sevindiği, kız alıp verdiği, sevip saydığı Muhammed b. Abdullah’a iman ettiğimizi göstermiyor mu?
Bütün bunlar iman edilmesi gereken Muhammed’i bir kez daha gözden geçirmemiz gerektiğini gösteriyor bizlere. Vesselam.