وَيَا قَوْمِ اَوْفُوا الْمِكْيَالَ وَالْم۪يزَانَ بِالْقِسْطِ وَلَا تَبْخَسُوا النَّاسَ اَشْيَٓاءَهُمْ وَلَا تَعْثَوْا فِي الْاَرْضِ مُفْسِد۪ينَ
Ölçüyü-Tartıyı Tam Yapıp, Bozgunculuk Yapmamak!
Hud suresinin, 84 ve 95. ayetleri arasında anlatılan, Ad kavmi ve Hz. Şuayb’in (as) kıssası içerisinde yer alan 85. ayeti kerimenin üzerinde durmaya çalışmakla beraber, konunun anlaşılması bakımından bir bütün olarak okumak daha anlaşılır olacaktır. Kavminin azgınlığına karşı giriştiği mücadelede, her türlü tehdide maruz kalan Hz. Şuayb’in, kavminden aldığı cevap, ‘Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!’ şeklinde oluyor. Yumuşak huylu ve akıllı olmakla nitelenen Hz. Şuayb’in (as), kavmine olan öğüdü hedefine ulaşmış olmalı ki kavminin ileri gelenlerinin tepkisi oldukça sert oluyor. Akabinde taşlanmak ve ölümle tehdit edilen Hz. Şuayb (as) ve ona inanan bir avuç mümin, Allah’ın rahmetiyle helak olmaktan kurtulurken zalimler yurtlarında korkunç bir gürültüyle diz üstü çöküp kalıyor. Vahyin tedrisatı rahlesinden geçen Hz. Şuayb (as), tevhid bilincinin vermiş olduğu sorumluluğu iliklerine kadar hissetmiş olmalı ki, Allah’dan aldığı emri kesintisiz yerine getirerek kavminin yaptığı hileli alış verişe ve bozgunculuğa taşlanmak pahasına da olsa müdahale ediyor ve kavminin helak olmaktan kurtulmasını istiyor.
O gün olduğu gibi bugün de ticaret ve adalet sosyal hayatın iki tamamlayıcısı olarak salih amel dediğimiz eylemlerin en büyük göstergeleridir. Bir toplumu ayakta tutacak olan ana sütunlardan ilki adalet, ikincisi günlük hayatta alışveriş dediğimiz ticari hayattır. Bu yüzden alışveriş veya çarşı pazarda düzen bozulursa toplum çürümeye yüz tutar. Çünkü bir toplumda adalet mekanizması çürümüş/çökmüşse artık o toplumda her türlü zulüm ve fahşa ayyuka çıkmış demektir. Adaletin olmadığı bir toplumda huzur ve güven ortamı oluşturmak imkânsızdır. Peki! bu adalet ortamını kim, nasıl sağlayacaktır? Elbette ki gücü elinde bulunduran otorite yani devletler. Çünkü toplum düzeni fertlerin vicdanlarına bırakılamayacak kadar elzemdir.
Bugün 21. Yüzyılda Şuayb (as) ve onun düşüncesinin hiçbir etkisi yok, var olan mevcut beşeri ideolojiler de bu ihtiyaca cevap vermekten hayli uzak ve toplumları ıslah etmek gibi bir dertleri de yok. O halde yeniden Kur’an’ın bize Rasuller yoluyla sunduğu evrensel mesaja dönüş yapmaktan başka çıkış yolu yok. Bu çıkış yolunu ret ettiğimiz zaman felaketimizi artırmaktan başka bir şey yapmış olmayız.
Bugün modern devletlerin alışverişi, çarşı pazarı mazlum insanların lehine denetlediğini, yeni çözümler ürettiğini söylemek de imkânsız görünüyor. Çünkü belirli bir gurubun elinde aile hanedanlığına dönüşen seküler devlet yapılarının tek derdi tüketimi artırmak ve iktidarda nasıl daha fazla kalırım, onun hesabını yapmaktan ibaret.
İslam’ın adalet yönetimini hayatında bir kez olsun tanımayan/tanışmayan modern kitleler, içerisinde bulundukları demokratik yönetimleri en doğru yönetim biçimi olarak algılayabiliyor. Sadece Kur’an sayfalarına sıkıştırılan ilahi hükümlerin, küresel kâfirler tarafından hayata müdahil olmasına asla müsaade edilmiyor. Peygamber kıssaları sadece okunup geçmekle, Kur’an’ı baştan sona hatim etmekle manevi doygunluğa ulaşan modern insan, sadece nicelik peşinde koşmaktadır.
Geçmişte olduğu gibi bugün de ölçü-tartı birçok alanda bozulmuş, insanların birbirine olan güveni sıfırlanmış durumda ve sadece daha çok kazanmaya odaklanan modern insan için ticari hayatta artık merhametten söz etmekte neredeyse imkânsız. İslam’ın merhamet dili ise ‘merhametten maraz doğar’ söylemi ile silikleştirilmiş ve değersizleştirilmiş durumdadır.
Andolsun biz Kur’an’ı düşünüp öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mu? (54/22). Şuayb’in (as) kavmine yaptığı da öğütten başka nedir ki.