Kavramlar,kavramların anlamı/anlamlandırılması kişisel ve toplumsal hayatta önemli bir yer tutmaktadır. Zira bireyin ve toplumların düşünce ve davranışları kavramlara yükledikleri anlamlarla şekillenir. Peygamberler, geldikleri toplumlarda önceliği toplumların sahibi oldukları kavramları değiştirmeğe verirler. Keza, Kur’an’da bu bağlamda ”Bir kavim kendi nefislerindekini değiştirmedikçe , Allah, o kavmin halini değiştirmez.” (13/11) buyurulmaktadır.
Hz.Muhammed’in (as.) içerisinden çıktığı Mekke toplumu İslâm’dan önce de kesin olarak Allah’ı biliyor, O’na inanıyor ve bunu da söz ve eylemlerinde ortaya koyuyorlardı. Hz.Muhammed (as) elçilik görevini aldıktan sonra çok basit ve yalın bir şekilde o toplumu Allah’a çağırırken müşriklerin, Resûl’ün çağrısına muhalefet etmelerinin esas nedeni Allah’ın mahiyetinedir. Çünkü O, kutlu Resûl (as) Allah’ın bir olduğunu, yeryüzünün ve göklerin tek hakiminin Allah olduğunu söylüyordu. Yani Allah adının cahiliye ve İslâm toplularında ortak bir isim olmasına rağmen cahiliye ya da şirk toplumunun itiraz gerekçesi Allah’ın mahiyetine idi. Kur’an açık bir şekilde onların-şirk toplumunun Allah’ın mahiyetine ilişkin itirazlarını reddederek diyor ki; ”Sizin Ondan başka taptığınız şeyler, sizin ve babalarınızın uydurduğu isimlerden başka bir şey değildir, Allah, onlar hakkında bir yetki indirmemiştir.”(12/40) Özetle müşrikler Allah’a ortak koşarak iman ediyorlardı.(12/106) Resûl , onlara Allah’a ortak koşmadan iman etmelerini tebliğ ediyordu. Günümüzde de insanların genelde Allah inancı ile bir problemleri yok. Günümüz insanının da problemi ‘Allah, bizim dünya hayatımıza, ne ile hükmedeceğimize karışamaz noktasındadır.
Kur’an’da Allah, Mekke müşriklerine soruyor ”Onlara de ki; biliyorsanız söyleyin, bu yeryüzü ve onda bulunan her şeyin sahibi kim? ’Allah’ diyecekler. O halde niçin düşünmüyorsunuz. Yine sor onlara; yedi göğün ve büyük arşın sahibi kimdir? ’Allah’ diyecekler. O halde O’na şirk koşmaktan korkmaz mısınız?”(23/84-88)
Genel olarak insanlar Allah’a iman etseler de, gerek Allah lâfzında ve mahiyeti konusunda , gerekse kavramlar noktasında ihtilâfa-ayrılığa düşmektedirler. Meselâ, neredeyse tüm Müslümanlar yaptıklarının Allah rızası için olduğunu söylerler. Cemaatçisi de, tarikatcısı da, siyasetçisi de… Ne var ki İslâmî bir içerik taşıyan ‘hasbilik’ konusunda ne kadar isabetli davranmaktadırlar, işte burası net değil. Zira bugün de, dün olduğu gibi ‘hasbilik’ ile ‘hesabilik’ birbirine karıştırılmaktadır.
Dün Müslümanın hayatında önemli bir yeri olan ‘hasbilik‘ kavramı bugün ‘hesabilik’ ile yer değiştirmişe benziyor. En genel anlamda ‘hasbilik’ Allah rızası için hiçbir karşılık ve menfaat beklemeksizin kişinin söz ve davranışlarında Allah’ın rızasını gözetmesi iken, bugün bu anlayış ve uygulamanın yerini maalesef genel olarak ‘hesabilik’ almıştır.
Oysa hasbî davranışlara günümüz birey ve toplumları o kadar muhtaç ki, neredeyse karşılık beklemeksizin Allah’ın kullarına, Allah rızası için yardımcı olmak adeta rafa kalkmış gibi. Elbette günümüzde dün olduğu gibi bugün de karşılık beklemeksizin, Allah rızası için Allah’ın kullarının keder ve sevincini paylaşan ve yine insanlarla öncelikle insan olmaları ve Müslüman olmaları üzerinden yakınlık kuran, yakınlaşan, dert ortağı olan birey ve STK’lar mevcuttur. Ama bunların sayısı sanıldığı kadar çok değil maalesef. Öyle ki günümüzde kimin hasbi, kimin hesabi olduğu adeta karışmış durumda.
Mübarek Ramazan ayı içerisindeyiz. Gerek bireysel olarak ve gerekse tüzel kişilik olarak insanlar, kuruluşlar ihtiyaç sahiplerine çeşitli nakdî ve aynî yardımlar yapmaktadırlar. Allah kabûl etsin. Ne var ki bu yardımları yapan özel ve tüzel kişilikler çoğu kez reklâmlarını yapmaktadırlar. Oysa İslâm bu vb. yardımların ifasında gösterişten/alâyişten/desinlerden uzak durmamızı istiyor ”Ey iman edenler! Allah’a ve ahiret gününe inanmadığı halde malını gösteriş için harcayan kimse gibi olmayın, sadakalarınızı başa kakmak ve gönül kırmak suretiyle boşa çıkarmayın…”(2/264)
Unutmayalım; riya, gösteriş için harcama gizli şirktir. Resûl(as) bir defasında “Sizin için en çok korktuğum şey, küçük şirktir. ”Buyurmuştu. Sahabe; ”küçük şirk nedir ey Allah’ın Resûlü?” diye sorduklarında Resûl; ”Riya, yani gösteriştir. Kıyamet günü insanlar amellerinin karşılığını alırlarken, Allah Tealâ riya ehline-dünyada iken kendilerine mürailik yaptığınız/amellerinizi göstermek istediğiniz kimselere gidin! Bakın bakalım onların yanında bir karşılık bulabilecek misiniz? Buyurur.(İslâm ve İhsan ,Ahmed,V,428-429)
Elbette riadan gösterişten desinlerden uzak olarak yaptığımız iyilikleri, harcamaları verdiğimiz sadakaları kullardan karşılık beklemeksizin ve sadece Allah rızası için yapmamız gerekir. Gerçek hasbilikte budur zaten. İnsanın herhangi bir baskı altında kalmaksızın yalnızca Rabbi’ni razı etmek, insanları hoşnut kılmak, sosyal dokuyu sağlamlaştırmak, selamın yaygınlaşmasına katkıda bulunmak gibi yaptığı işlerde hasbiliğin yaygınlaşması ne kadar önemliyse, hesabi davranması da o kadar önemsizdir. Günümüzde kendimizi Kur’an aynasında hesaba çektiğimizde ve hazreti peygamberin sünneti doğrultusunda yaptığımız yardım ve yakınlıklarda ne kadar hasbiyiz ne kadar hesabiyiz bunu tespit etmemiz mümkündür. Bu iki esas yani Kur’an ve Sünnet yaptıklarımızın karşılığını ne kadar Allah’tan beklediğimizi ne kadar kullardan, kurumlardan beklediğimizi ortaya koyacaktır. Sonuç olarak ahirette hasbi olanlar mükâfatlandırılacaklar, hesabi olanlar ise bundan mahrum kalacaklardır.
Hasbiliği ve hesabiliği güncelleştirirsek, elbet günümüzde Allah rızası için Allah’ın kullarına yardımcı olmak, onların dertlerine deva olmak, ihtiyaçlarını gidermek gibi davranışlarda bulunan hasbi müminler olduğu gibi yaptıklarının karşılığını maddi imkân, mevki sahibi olmak ya da siyasi gelecek beklentisi içinde yapanlar da vardır. İşte bu tür olanların alınları secdeden nasır da bağlasa çeşitli maddi harcamalarda da bulunsalar bu insanların hesabi olan bu davranışlarının ne bu dünyada ne de ahirette bir karşılığı olmayacaktır.
Ramazan ayı adeta turnusol kâğıdı gibi. Bilhassa pandemi sonrası bu yıl yeniden Ramazan ayında teravih namazları, iftarlar yoğun ve yaygın bir şekilde icra edilmektedir. Çeşitli birey ve kuruluşların bilhassa iftar davetlerinde gösteriş, desinler, ayıp olmasın gibi anlayışlar öne çıkmakta. Lüks lokanta ve oteller bu tür iftar davetleriyle dolup taşmakta. Çarşının pazarın yangın yerine dönmüş olması bu tür eğilimi olan kişi ve kuruluşları bu tür eğilimi olan kişi ve kuruluşları hiç de etkilememekte. Asgari ücretle çalışan ya da onu da bulamayan çol çocuk sahibi yüzbinlerce ailenin yaşadığı toplumumuzda kişi başı ücretlerin yüz ila beş yüz lira arasında değiştiği iftar seremonilerinde Allah aşkına bir hasbilik görebiliyor musunuz? Ya da bu tür yaklaşımlarda bulunanların bu imkanlarını, bu ikramlarını dar gelirli, yoksul ve ihtiyaç sahiplerine vermeleri gerekmez mi? Desinlerden, riadan uzak, Allah rızasını umarak bir yetimin, bir dulun ya da ihtiyaç sahibi bir öğrencinin kimsecikler görmeden yardımına koşmak daha uygun daha hasbi olmaz mı?
Hayır! Maalesef istisnaları bir tarafa bırakarak ifade etmek gerekirse günümüzde gerek ramazan ayında ve gerekse sair zamanlarda olsun özel ve tüzel kişilikler yardımlaşmada-yakınlaşmada hasbi davranmaktan çok hesabi davranışa öncelik vermektedirler. Bu ve benzeri davranışlarda bulunan kişi ve kuruluşlar eğer yaptıklarından bir karşılık bekliyorlarsa ki beklemelidirler, bunu Allah rızası için, ahiret mükafatı için yapmalıdırlar. Ekonomik çıkar, siyasi rant ve mevkii sahibi olmak için yapmamalıdırlar.
Süleyman Arslantaş/Her Taraf