Göç; varlık âlemi için kaçınılmaz bir gerçektir. Bazen yıldızların sürüklenmesi gibi varlıksal bir zaruret, bazen, türlü hayvanların yaratılış gerçeği, bazen de insanlarda olduğu gibi, gereklilik halinde gerçekleşen bir mekân, cisim ve ruh değişikliğinin adıdır göç.
Göç kavramının sözlükteki tanımını bilmiyorum ama bendeki bir tanımı da şöyledir: Sahip olunan maddi ve manevi hali, başka bir noktaya taşıma çabasıdır. Böylece her göç (değişim), risk almayı beraberinde getirir. Bunun için de her göç, bir bedeli göze almaktır aynı zamanda.
Dünya üzerinde birçok canlı türü her yıl, bazıları da yıl içerisinde birkaç defa uzun soluklu göçlere girişirler. İçlerinde kelebek gibi çok küçük canlılardan kuşlara, devasa balinalardan Afrika’daki antilop sürülerine kadar nice çeşitleri vardır. Uzun ve meşakkatli yolculukları, onları bir bedel karşılığında kazançlı çıkarır. Bu bedel bazen ölüm kalım meselesi olsa bile çoğu zaman yaşam kazanır ve hayatın devamlılığı sağlanır. Böylece hayvanların her göçü için de bir gerekçe yaratılmış olur. Yani boş yere sürüklenmek diye bir şey yoktur onlar için. Beslenmek ve üremek gibi haklı bir gerekçe onların yaratılış kodlarına işlenmiştir.
İnsanlık tarihi de göçlerle anılmaktadır. Bazen bu göçler kavimler çapında ve yüzyılları bulan bir süreçte gerçekleşmiştir. Bazen de bir şehirden öteki şehire, bir köyden diğerine gerçekleşmiştir. Bazıları uzun bazıları kısa sürmüştür. Bazıları büyük kalabalık nüfuslarla, bazıları da küçük aileler, hatta fertler bazında gerçekleşmiştir.
Göçler sadece mekânsal olarak da gerçekleşmez. Ruhsal, düşünsel, fikirsel göçler de vardır. Putperest bir dünyadan İbrahimî bir inanca da göç olabilir. Zalim ve katı bir yürekten, (türlü vesilelerle) naif ve yufka yürekli bir ruha da göç edilebilir. Kaba ve bencil bir halden zarafete de göç olur, tüm bunların aksi de olabilir.
İnsanların göçünü diğer göçlerden ayıran şey, nedenleridir. İnsan dışındaki her varlığın göçü, yaratanın emrinde sünnetullah gereği, yaratılış amaç ve şekillerine göre kusursuz gerçekleşir. İnsanın göçünün nedenleri ise kendinde saklıdır. Bu nedenler çoğunlukla geçim ve güvenlik kaygısı, daha çok refah beklentisi, daha çok mal ve evlat ve toprak (erk-iktidar) elde etmek isteği, çıkar ve zevk beklentisi olmuştur. Bu göçler yaşanırken de hem göç sahipleri bedel ödemiştir hem de bu süreci ve neticesini gören herkes etkilenmiştir. Ve bugünkü dünya böyle şekillenmiştir. Göçmenler bazen kazançlı bazen de kaybeden olmuşlardır.
İnsanlığın göçünden bahsederken, Müslümanlar için şöyle bir ek yapmak yazımızın maksadına uygun düşer sanırım. Rabbimiz kulları için yeryüzünde çeşitli rızıklar yarattığını, bunların araştırılıp, tesbit edilip maksadına uygun kullanılmasını uygun görmüştür. Bu arayış bir göç gerekçesi olmuştur. Bu arayış içerisinde zulme ve şirke bulaşanların tevbe edip, İslam’a göç etmeleri için de, birçok nebi ve kitap göç rehberliği etmiştir. Mekânsal göçten inanca göçte böylece devam etmiştir. Mazlum ve mustazaf duruma düşenlerin, köleleşerek yaşam ve inanç haklarını kaybetmektense zulümden kaçarak geniş olan arzda rızık aramak da, başka bir göç şekli olmuştur. İmandan sonra şirke bulaşarak ters istikamette bir göçte hep karşımıza tehlike olarak çıkmıştır.
Göç, sadece bir kaçış, kesin kazanç, son hedef ya da cennet-cehennem meselesi değildir. Müslüman için haklı ve zaruri bir arayıştır göç. Helalinden rızık arayışı, zulümden refaha hicret, hicretten fethe niyet, yerinde saymaktan terlemeye azmetmek, ataletten silkiniş, kaybedildiğinde kazanılan değerlerin kıymetidir göç. Ve Müslüman için; eksiklikten, bağlardan kaçışın adıdır göç. Eğer her zaman sakınılması gereken şeytanın hilelerinden korunursa Müslüman ve sabrederse Allah’ın izniyle her göçten kazançlı çıkar. Bize düşen sakınmak ve sabretmektir.
Rabbim, göçlerimizi hayırlı ve haklı kılsın. Zahmetli yolculuğumuzda bizi korusun. Zira ebedi göç; ahiret göçü hiç birimize uzak değil.
Selamun aleykum.