İyi dağıldık ama!
Artık kolay kolay hiçbir güç bizi bir araya getiremez.
Ha pardon! Menfaat ayrı tabii.
Paydalarımız ve faydalarımız ortak bir noktada buluşursa neden olmasın, öyle değil mi?
İlginç bir şekilde her şey aklımıza yatıyor.
Daha dün birbirleriyle amca oğlu olan iki genç, caminin çay ocağında fındık kabuğunu doldurmayan bir meseleden dolayı tartışırken azdırdılar.
Sonra mı ne oldu?
Önce sesler yükseldi, sonra tansiyonlar ve sonra da en ağır ithamlar, tekfirler.
Tam yumruklar sıkılmıştı ki Allah’tan oradakiler araya girip ayırdılar.
Dedim ya fındık kabuğundan meseleler.
Hayrullah da beni sosyal medyada takipten çıkarmış.
Anlamadım hiç, niye takip ediyordun ve niye çıkardın?
Gün boyu düşündüm taşındım bir türlü sebebini bulamadım.
Neler gelmedi ki aklıma.
Acaba dedim Hayrullah geçen şiir üzerine konuşurken Turgut Uyar okuma diye beni yersiz yere uyarmıştı da ağzımdan o an “yok daha neler!” gibi bir şey çıkmıştı, yoksa ona mı gücendi? Bizim Hayrullah’ın kendisi gibi olmayanlara karşı tahammülü hiç yoktur
Dedim ya öylesine savrulduk ki parçalarımızın her biri bir tarafa dağıldı.
Hayrullah bir tarafa Gazanfer bir tarafa.
Gazanfer’i hiç sormayın. Geçen yanımdan selamsız sabahsız geçti. O her zaman verdiği selamdan yine verir diye beklemiştim oysa. Vermedi.
Üstelik ertesi gün daha beteri oldu. Bu sefer Gazanfer yanımdan gözümün içine baka baka geçti ve hiç yokmuşum gibi davrandı.
Bir an kendimi gerçekten yok sandım.
Birkaç gün sonra duydum ki benim yeni aldığım kaban onun pantolonuyla zıt renkteymiş.
“Ne var bunda?” diye sordum cevap veren olmadı.
İlginçtir böyle zamanlarda bir Allah’ın kulu cevap vermeye yanaşmıyor.
Aramıza girmek istemiyorlarmış. Tarafsız kalma modasına uyuyorlarmış.
Herkes kendi yararına endeksli yaşıyormuş da meğer ben onlara uyum sağlayamıyormuşum.
Paydaşlık olur da faydaşlık niye olmasın.
Yanlış anlaşılmasın, faydaş derken aynı fay hattında olmayı kastetmiyorum. Müşterek faydayı gözeten kişilere şimdilerde yakışan en güzel kelime: Faydaş!
Nerede kalmıştık?
Sırtımı kaşı demiyorum, evim yanıyor yardıma gel diyorum, yan komşum kendi haline yanıyor, onu geçtim düşünce komşum, inanç komşum hiçbir şey yokmuş gibi oturmuş sepet örüyor.
Ha yine o iyi! Hiç olmazsa çorap örmüyor.
Eskiden yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen Saffet adında dava delisi bir ahbabım vardı.
Gözlükçüye gözlüğümü değiştirmeye gideceğim diye yarım saatliğine yanımdan ayrılmıştı.
Gidiş o gidiş.
Meğer o aralıkta sadece gözlüğünü değil dünyaya bakan gözlerini de değiştirmiş.
Şimdilerde sanırım yediğimiz aynı fakat içtiğimiz ayrı gidiyor.
Ben onu mütefekkir sanıyordum, kapı önlerinde, duvar diplerinde sürekli öreceği çorapların tasarımını düşündüğünü nereden bileyim?
Tefrika üzerine her fırsatta vaaz veren bizim Niyazi’den bahsetmedim galiba. Yaman adamdı Niyazi. Köşesinde tefrika ettiği bir yazıda herkesi kırıp geçirmişti.
Yo hayır, gülmekten falan kırıp geçirmedi. Kalpleri lime lime yapıp ayrılık tohumlarını ekip gitti.
Ekip halinde çalışmanın birbirini ekmekle bir ilgisi olmadığını Niyazi’ye birilerinin anlatması gerekiyordu.
Şimdi kimsenin kimseye ihtiyacı yok.
Belki bir fırtına ya da bir kasırga eserse herkes birbirine can havliyle tutunur.
Eskiden gelenlerin ayağının tozu vardı.
Şimdi gidenlerin ayağının tozu.
Biz kendimizi toplamadıkça kimse bizi toplayamaz artık.
İyi dağıldık iyi!
Hüseyin Akın/Milli Gazete