Modernizm, Evrensel Ahlak ve Hukuk Üzerine
Modernizm, Hıristiyanlığın rahminde gelişmiş ve Protestanlık, modernizmi meşrulaştıran yeni bir din anlayışı olarak ortaya çıkmıştır. Çünkü modernizm kendisini inşa etmek için mutlaka din ve gelenek ile sentez kurmak zorundadır.
Modernizm ile beraber yeni bir tarih algısı ortaya çıkmıştır.
Çünkü o zamana kadar insanlar, geçmişi ve geleceği, inandıkları din ne olursa olsun, onun penceresinden değerlendirmekteydiler. Modernizm tüm bunları alt üst ederek yeni bir tarih algısı oluşturmuştur.
Bu, daima mükemmele doğru akan bir zaman ve tarih algısıdır.
Buna göre herşey giderek daha mükemmel olacak ve birgün yeryüzü Cennet haline gelecektir.
Böyle olunca, birtakım toplumlar ilerlemiş, birtakım toplumlar da geri kalmış olarak tanımlanmış ve bunların hepsi “evrensellik” etiketi altında, yani, bütün toplumlar için geçerli bir bilgi olarak sunulmuştur.
Aslında bu “evrensellik” kavramı kendi içinde emperyalizm taşımaktadır, ama bunu çoğu zaman fark edemiyoruz.
“İnsanlığın ortak değerleri” ifadesi de bunlardan birisidir. Eğer bu ifâde modernizm ile beraber ortaya konulan birşey ise, bunlar insanlığın ortak değerleri değil, Batı’nın ürettiği değerlerdir.
Diğer insanların buna hiçbir katkısı olmamış, katkı yapmalarına izin de verilmemiştir.
Onlar zaten geri kalmış insanlardır, onların nasıl katkısı olabilir ki! “İnsanlığın ortak değerleri” ifadesi, son zamanlarda kafa karıştıran en tuzak, en sinsi kavramlardan birisidir.
Modernizm, dine karşı değildir; cemaat halinde yaşanan bir dini, bireysel bazda yaşanan bir din haline dönüştürmüştür.
Protestanlık bunu ifade eder. Çünkü modernizm için cemaat ilişkileri kabul edilemez.
Bundan dolayı, 1850 yıllarından itibaren, “cemaat” kavramı yerine “toplum” kavramı ortaya çıkmıştır. Çünkü cemaat ilişkileri, değerlerini ve meşruiyetini dinden alır.
Oysa modernizm burada dinin olmasını istememektedir. Ona göre din cemaat tarafından değil, birey tarafından yaşanmalıdır.
Bundan dolayı modernizm, Hıristiyanlık tecrübesinde cemaate ait olan mümini, dindar bir bireye dönüştürmüş; dini, vicdan meselesi haline getirerek toplumsal/kamusal alandan uzaklaştırmış, onun yerine kendi kurallarını yerleştirmiştir.
Onlar da akıl temelinde, aklın süzgecinden geçmiş kurallardır.
Her Taraf / Abdurrahman Arslan