Emine, yol kenarında dizleri üzerine çökmüş, “yakan top” oynayan çocukları izliyordu. Gözlerini onlardan ayırmıyordu. Topun her hareketini dikkatle takip ediyordu. Bazen topun kovaladığı çocuğun yerinde kendisi varmış gibi kaçacak oluyor, sonra da kendisinin oyunda olmadığını hatırlayarak olduğu yere usulca çöküyordu.
Emine on bir yaşında zayıf, sessiz, kimsesiz bir kızdı. Çok pis koktuğu için hiçbir çocuk onunla oyun oynamaz, arkadaşlık etmezdi. Diğer çocukların anneleri de Emine’ye yaklaşmamaları konusunda çocuklarını uyarırlardı. Çocuklarının hastalık kapmasından korkarlardı herhalde.
Emine’nin pek boş vakti olmazdı. Yanında kaldığı Amcazadesi Fevzi ağanın eşi ve gelini, ona yapacak mutlaka iş bulurlardı. “Çeşmeden su getir” “yakacak odun getir” “çöpü dök” “hayvanları sula” “ahırı süpür” “yerleri kurula” … İşi hiç bitmezdi. Ama bir şekilde boş kaldığı da olursa; tek gezer, tek oynardı. Oyun oynayan çocukları uzaktan izlerdi. Bazen de çayıra iner, ağaçların arasına oturur, köyün uzak kenarından geçen Kızılırmağı izleyerek vakit geçirirdi.
Emine çok istemesine rağmen okula gidemezdi. Kayıtlara geçecek nüfus kağıdı, kimlik belgesi yoktu. Annesi, Emine’yi doğururken ölünce, ilgilenen, nüfus müdürlüğüne gidip de nüfus cüzdanı çıkaran olmamıştı. Geçim zordu o günlerde, herkes geçim derdindeydi. Başka şeyle uğraşacak zamanları yoktu. Bir dilim ekmek, bir tas süt bile ziyan edilemezdi. Bu yüzden Emine’ye doğru dürüst bakan, onunla ilgilenen olmamıştı. Çıplak olmayacak kadar giyinebiliyor, ölmeyecek kadar yiyebiliyordu. Belki açlıktan bile ölebilirdi o güne kadar; ama “millet bize ne der” korkusu, Emine’nin önüne bir tas çorba, biraz da ekmek konulmasını sağlamıştı. Ama Emine’nin çorbaları danesiz, ekmekleri de çoğunlukla yanık ya da bayat olurdu. Evin diğer çocuklarının yemediklerini yiyebilirdi ancak. Yine de aç kalmaktan iyidir; Emine çorbasını içer, ekmeğini geveler dururdu.
Bir gün, köye yeni gelen genç öğretmen; Türkan öğretmen, Emine’nin durumunu öğrenince ona acımış, sınıfa almaya başlamış. Kayıtlarda görünmese bile, diğer çocuklardan ayrı kalmasın demiş, Fevzi ağanın “ne gereği var” diyerek itiraz etmesine rağmen Emine’yi okullu yapmış. Türkan öğretmen kendi imkanları ile kitap defter ayarlamış, bir yardım kuruluşundan da üst baş, ayakkabı temin etmiş. Emine’nin soluk yüzüne bir can gelmiş önce, gözleri parlamış. Ama güzel günler uzun sürmemiş. Sınıftaki diğer çocuklar, pis koktuğu için Emine’den uzak oturmuşlar. Türkan öğretmen, idrar kokusu boynuna kadar vuran Emine ile bu konuda gizlice konuşmak istemiş. Elinden geleni yapmış. Geceleri altına kaçırıp kaçırmadığını, doktora gidip gitmediğini vs. birçok soru sormuş. Ama boynunu büken Emine hiç konuşmamış. Türkan öğretmenin ısrarlı soruları, çocukların taktığı kötü lakap, sırada tek oturuşu Emine’yi utandırmış ve bir daha okula gitmemiş.
Emine kötü koktuğunu biliyordu.
Amcazadesinin evinde besleme gibi yaşıyordu Emine. Çok çalışıyor, itiraz etmiyor, az yiyor, az uyuyordu. Yengesinin küçük çocuklarına göz kulak olur, onların çamurlu ayakkabılarını yıkardı, küçük elleriyle. Yengesinin bebeği ağladıkça onu bir omzunda bir sırtında gezdirirdi. Bebeğin annesinin işi bitinceye kadar boynunda bebekle saatlerce gezinir dururdu Emine. Bebek çişini yaptığında Emine’nin de sırtı pislenirdi. Bebeği Emine’nin sırtından alan annesi, bebeğin altını temizler, kurular, karnını doyurup uyuturdu. Ama Emine’nin kirlenen, sırtı, omuzları ve boynu pis kalırdı. Emine el yordamıyla boynunu yıkardı ama yine de pis kalırdı işte.
Emine’nin başka elbisesi de yoktu.
Emine pis kokardı. Ama kendi kokusu değildi bu, yetimliğin, öksüzlüğün, kimsesizliğin kokusuydu.
Emine bir gün, bir duvar dibinde, top oynayan çocukları izlerken, çöktüğü dizleri üzerinde kalakaldı. Hastalık sarmış zayıf bedeni, sessizce iflas etmişti.
Öldüğünde bile yalnızdı Emine. Öldüğü yerde saatlerce öyle kalakaldı. Önce kimse anlamadı; sonradan fark ettiler zavallının öldüğünü.
Az bir cemaatle kıldılar cenaze namazını. İmam cemaate dönerek seslendi;
-Hakkınızı helal edin
-Helal olsun
-Helal edin
-Helal olsun
-Helal edin
-Helal olsun.
…