Muhammed;
Rasulullah: Allah’ın rasulü/elçisi.
Rasullerden bir rasûl.
Hâtemunnebî: Nebilerin sonuncusu.
Allah’ın müminlere bir lütfu.
Müminlerin yani bizim, kendi içimizden biri.
Azîz.
Müminlere çok düşkün, raûf ve rahîm.
Bunlar Muhammed isminin, tebliğ ettiği Kitap’taki karşılıkları.
Allah’ın son nebisini, Allah’ın tarif ettiği ve Nebiye yaraşır şekilde tanımlamak, tarif etmek ve bahsetmek gerekir. Rasulullahı, Allah’ın tanımlamadığı, Kur’an tarafından kabul görmeyecek isim ve sıfatlardan tenzih etmek gerekir. Allah’ın habîbi, iki cihan sultanı, âlemlerin efendisi gibi nitelemeler bunlardan bazılarıdır. Yitiğimizi bulmak, belimizi doğrultmak için işe buradan başlamak gerekir.
Allah’ın rasulü Muhammed (sav), bizzat Allah’ın buyurduğu üzere gerçekten de müminlere Allah’ın bir lütfudur. Fakat unutmamak ve ifadeye dikkat etmek gerekir: Lütuf Allah’a aittir, Muhammed’i lütuf haline getiren Allah’tır. Muhammed Allah’ın kullarından bir kuldur, bir beşerdir, doğumlu ve ölümlüdür. Hristiyanlık sapkınlığının icat ettiği şekilde “Allah oğlu” olmadığı gibi, tasavvuf sapkınlığının icat ettiği “insan-ı kâmil” de değildir.
Rasulullahın bizler için Allah’ın lütfu olması, öncelikle bizim gibi bir beşer olmasıdır. Beşer olması hasebiyle bizim tarafımızdan -vahiy alması haricinde- İslam’ı yaşaması bakımından yüzde yüz örnek edinilebilir bir kişidir. İslam’ın, imanın, müslim ve mümin olmanın timsalidir. Rasulullah Muhammed (sav) sevginin-nefretin, öfkenin-müsamahanın, dostluğun-düşmanlığın, itidalin, tavizsizliğin, çok geniş yürekli (affedici) olmanın tek adresidir. İslam onun şahsında gökten yere inmiş, ete kemiğe bürünmüş, İslam’ın alfabesi, Allah’a giden yolun haritası olmuştur.
Allah Rasulünü şiir ve yazılarıyla, devşirme doktrinleriyle ilahlaştıranlar nasıl onu bir biçimde inkâr ediyorlarsa, onsuz bir din inşa etmeye yeltenenler de onun münkiridirler. Rasulullahsız bir İslam hiçbir şekilde olamaz. Rasululullahın dindeki konumu tartışmaya bile açılamaz. Bunu yapmaya çalışanlara Müslüman nazarıyla bakılamaz. Rasulullah adına ihdas edilmiş yalan-yanlış rivayetler ya da uydurulmuş metinlere tepki göstermek ve Allah Rasulünü, kendisine atfedilen bütün hurafelerden tenzih etmek, onu dinden ayırmakla olamaz. Rasulullahsız bir İslam icadı, yeryüzünün şahit olacağı en büyük nifak ve küfürlerden biridir.
Rasulullahın saçını-sakalını değil ama onun sîretini, sünnetini, iman ve İslam’ını, ahlakını, cihadını, sa’y ü gayretini öncelikle Kur’an’da bulabiliriz. Bunun dışındaki hadis ve siyer gibi bilgilerden de -Kur’an süzgecinden geçirmek kaydıyla- yararlanabiliriz. Önemli olan, onu, Allah’ın bize tanıttığı gibi tanımak, anlayıp kavramaktır. Ama unutmamak gerekir ki o, “anlayıp-kavrama”nın da ötesinde, iman edilecek ve gittiği yoldan gidilecek bir elçidir.