Sıkı bir çalışma gerekmekte ve modernizm ile hesaplaşmalıdır. Cümlenin işaret ettiği kavram elbette disiplindir. Düşüncede devrim ve düşüncenin okullaşması ancak disiplinle mümkündür. Kavram üzerinde biraz daha durulsa idi acaba ibadet versus özgürlük denklemine ulaşılır mıydı bilmiyorum.
Bilim bir kafa ve disiplin işi her şeyden önce… Düşüncede disiplin, sosyolojik disiplin gibi. Kişinin kendini bir konu üzerinde yetkinleştirmeye çalışması da disiplin gerektirir. Bu yönü ile kavram ahlaka işaret eder. İslami disiplin denilebilir değil mi? Disiplin ve keyfilik arasındaki karşıtlığa dikkat çekmek istiyorum. Keyfilik yani kafasına göre, canı ne ve nasıl isterse… Bu noktada disiplin ve heva kavramları arasındaki karşıtlık da ortaya çıkmış olur. Demek ki kişi bir disipline sahip olacak; kendini bu disipline göre konumlandıracak ve sorunları da bu disipline göre açıklamaya çalışacaktır. Öyle ki disiplini olmayanın kendi disiplinsizliği, başıboşluğu, örneğin kafama göre takılıyorum derken kafasızlığı da ortadadır. Bu noktada serbestlik veya keyfilik zulme işaret eder. Kısaca kişi ne kadar serbest ve keyfi davranıyorsa o kadar başıboş olmakta ve o oranda da kendi olmaktan uzaklaşmaktadır. Kanaatimce yazar serbestlikle özgürlüğü aynı anlamda kullanmakta ve bu nedenle ibadet versus özgürlük denklemini kurmaktadır.
Serbest Farsça olup Türkçedeki anlamının tam aksine başı bağlı olandır, bizde ise başıboş anlamında kullanılır. Buradaki boş gerçekten başın boşluğuna işaret eder. Öyle ki kişi aklına o anda ne gelir, canı ne isterse ona göre davranmakta ve bu keyfiliği oranında da beşeri bir varlık olmaktan uzaklaşmaktadır. İçgüdüleri onu neye yönlendirir, gözleri ve kulakları hangi tarafa dikkatini çekerse o tarafa meyletmektedir. Davranışları arasında büyük bir çelişki bulunmakta o da bu açıklanamazlığı kafama göre ile ya da ben böyleyim ile açıklamaya çalışmaktadır. Tarihte buna en güzel örnek elbette Firavun olabilir.
Özgürlük ve serbestlik aynı anlamda kullanılmakta ve yazar özgür kıza dikkat çekmektedir, oysa özgür kızımız gideceği yönü bile bilmez. İbadet versus özgürlük doğru ise sormalıyım: İbrahim ibadet ederken Azer ibadet etmiyor mu idi? Azer oğlu olmasına rağmen İbrahim’e taşlayacağını söylemesi baskıya işaret etmez mi? İbrahim’in ortaya koyduğu tevhidi mücadele aynı zamanda özgürlük mücadelesidir dersem nerede ve neden hata yapmış oluyorum? Aydınlanmanın ya da şu tarihteki bir hareketin özgürlük kavramına vurgu yapmış olması özgürlüğü nasıl olur da o hareketin malı haline getirir anlamıyorum. Ya da ne bileyim Marksistler emek kavramını kendilerinin malı görüyor diyerek emekten bahsetmeyecek miyiz? Bu haliyle bu mantık neden eklektik olmasın?
Tam burada yazar daha açıklayıcı olması için bağlılık ve sorumluluktan bahsetmekte, ayetlerle konuyu açıklama yoluna gitmektedir. Ben söz ettiği ayetle ilgili düşüncelerimi açıklamak istiyorum: Allah size bir örnek olay anlatmaktadır, tümü birbiriyle ihtilaflı birçok ortağı olan kimsenin emrindeki adam ile tamamen bir kişiye bağlı bulunan adam: içinde bulundukları şartlar açısından bu iki adam eşit olabilir mi? Bütün övgüler Allah’a mahsustur fakat çoğu bunu anlamaz. 39/29
Pozitivizm’in din hakkındaki açıklamasını düşünmemek elde değil. Pozitivizm’e göre insan önce çok tanrıcı sonra tek tanrıcıdır. Bu disiplinin gelecek kurgusu içinde insanın bir gün tanrısız olacağı da vardır. İslam’ın Arabistan’da ortaya çıkmasına da bazı yazarlar aynı kurgu ile yaklaşmaktadır; güya putperest bir toplumdan tek tanrı inancına varmak; daha kolay bir açıklama, bir gerekliliktir. Sanki Mekkeli Müslümanlar bütün putları eritmiş bir kalıba dökmüş ve bir total tanrı yapmışlardır. Bu cümleler insanı kör bir nedenselliğin esiri olarak görmekte ona pek fazla bir seçenek sunmamaktadır. İnsanın, insan olması da bu kör ve acımasız nedenselliğin bir dayatması olmakta özne ellerimizden kayıp gitmektedir. Öyle ki insanın bir kendiliği yoktur, tarih ve şartlar bir şeyleri dayatmış, insan da yapmıştır o kadar… Belirleyicilik ile özgürlük mücadelesi elbette birlikte yürür kısaca insan ne taraftan belirleniyorsa o tarafla mücadele edecek, o tarafa yoğunlaşacaktır. Bu noktada insanı önceleyen en güzel açıklama Gurvitch’e aittir: İdeolojiler/öğretiler doğuş koşullarına indirgenemez. Gurvitch elindeki tek torpili insandan yani özneden yana kullanmaktadır, bu da elbette sadece insana has olan kendiliktir.
Evet! Kendilik… Herkesten bir şeyler almış ama kendini sadece aldıklarıyla tanımlamamıştır, birilerine taraf olmuş ama kendini tarafgirliği ile açıklamamıştır. Günümüz insanı gibi kendini çıkarları üzerine inşa etmemiştir. Bu Ömer ile Ebucehil arasındaki farktır. Ebucehil bu total tanrı fikrine sıcak bakar ve evet tanrı tek olsun ama biz kız çocuklarımızı yine toprağa gömelim derdi, söylememişse işe yaramayacağını anlamış olduğundandır. Bu aynı zamanda Ömer ile Ebubekir arasındaki farktır. Öyle ki kişilerin kendiliğini koruyacak olan Allah’tan başka ne olabilir? Yukarıdaki ayetler kendilik kavramına işaret eder. Birden çok efendisi olan kölenin içinde bulunduğu durum ile Pozitivizm’in din yorumu arasındaki benzerlik şaşırtıcıdır. Bu durumda kalan kişinin bir şey yapması bile mümkün değilken var oluştan bahsedebilir miyiz? Adamın yaşaması bile şansla açıklanabilir, çünkü efendilerden birinin yap dediğine diğeri yapma diyecek ve bu durumda kalan kişi de paramparça olacaktır ki ayetin işaret ettiği zaten bu parçalanmışlıktır.
Müşrik paramparçadır. Kişisel bütünlükten yoksundur. Kendim dediği de kendine değil doğduğunda hazır ve nazır bulduğu putuna işaret eder. O bir keyfiliğin içinde bütün gözler kendisine baksın, bütün parmaklar kendisine işaret etsin derdindedir. Var oluşun bir gösteriye dönüştürülmesi yani o anda orada bulunanlara endekslenmesi kendisinin bir zatiyet olarak yokluğundan başka nasıl açıklanabilir? En büyük gösteriyi yapan da Firavun’dur elbette. Bütün halkı bir araya getirip: Ben sizin Rabbiniz değil miyim’den daha büyük bir gösteri ve aynı zamanda daha zavallı/acınası başka bir hal var mıdır?
Tam bu noktada kendilik ile aşırılık arasındaki diyalektiği yakalamak gerekir. Kendini kaybetmekle aşırıya gitmek aynı olguya işaret eder. Heva ve hevesin ilah edinmesi, kibrin bir bedende zirve yapması aynı gerçekliğin farklı anlatımlarıdır. Ayet bu durumda olan insanın içinin boşluğunu ne güzel anlatır: Biz onların boyunlarına demir halkalar geçirdik, bu yüzden burunları yukarıdadır. Bu burnu yukarıda oluş ile kafasına/keyfine görelik ne güzel örtüşmekte boyundaki demir halka ile insansızlığa/beşer dışılığa vurgu nasıl da derinleşmektedir. İşte yazarın özgür! kız dediği budur.
Evet! Özgürlük… İnsanın hazır bulduğu bu dünya karşısında kendisinin varlığını gerçekleştirebilmesi için bir anlığına da olsa kendini dünyadan koparması kendine dönüp bir bakmasıdır. İbrahim için kendine giden gece yürüyüşü… Kendilik; şaşarlığın zirve yapması…
Abidin Birol Ulaş