Bir sohbet esnasında Süleyman Arslantaş’a “insanlığı tehdit eden büyük mesele nedir?” diye soruldu. O da cevaben şunu demişti: “İnsanlık âleminin en büyük baş belası demokrasidir.” Evet, en büyük baş belası açlık, yokluk, kıtlık, işsizlik, ahlaki çöküş, rüşvet, kötü yönetimler, savaşlar, kapitalizm, liberalizm, sekülerizm, hedonizm vs. demedi. Daha nice şeytanî düşünce ve yaşam tarzı vardı ama Süleyman Abi, en büyük belanın demokrasi olduğunu söyledi. İsmet özel de demokrasiyi “mahkûmların gardiyanını seçme hürriyeti” (twitter.com/ismetozelsair) olarak tanımlamaktadır. (Bilgece bir tanım).
Bazı haber kanalları Mısır’daki darbeyi örnek göstererek batının işine geldiği gibi davrandığını söylemiş. Hatta bazıları ileri giderek batının kendi kendini tükettiğini, hatta kendi yaptığı helvadan putunu yediğini söylemiş. Mış. Miş.
Demokrasinin hüküm sürdüğü batının doğu üzerindeki görece üstünlüğünü kırmanın ve halkları özgürleştirmenin yolunun yine demokrasiden geçtiğine inananların sayısı hızla artmaktadır. Bu düşünsel sapmanın en yoğun yaşandığı coğrafyalar şüphesiz İslam coğrafyasıdır. İnsan kanının oluk oluk aktığı coğrafyalar da yine İslam coğrafyasıdır. “Demokrasiye geçiş kolay değildir elbet, bir süreçten geçiyoruz, akan kardeşkanını durduracak çözüm de demokrasidir” diyenler bile olacaktır. Hâlbuki şeytana sorsak demokrasiyi, anası bildiği iblisi gösterecekti. Bugünse demokrasi, insanlığa sunulan, alternatifi olmayan bir gelecek tasavvuru olmuştur.
İnsanın kanıyla birlikte ruhunu da iliklerine kadar sömüren sistemlerin ve yöntemlerin toplamı olan kapitalizmin, her türlü sömürünün, rezilliğin ve pervasızlığın yaşam hakkı bulduğu liberalizmin beslendiği ve meşruiyet kazandığı zemindir demokrasi.
Lüzumsuzluk(!)
Ne lüzumu, elzemliği, aciliyeti, önceliği vardı demokrasi meselesinin diyeceksiniz belki de. Önceki gün kadir gecesiydi, iki gün sonrası bayram. Bu, konu edinilebilirdi. Ya da genel olarak Ramazan ve oruç. Ya da daha siyasal gözle bakarak Mısır’da yaşanan katliamlar, İhvan’ın durumu yazılabilirdi. Yine tırmanışa geçen Arakan’daki çok canice katliamlar. Suriye’de, hemen yanı başımızda uzun süredir devam eden toplumsal düello… Bu konulara nefsimde biraz korku, biraz mahcubiyet hissettikten sonra, meseleme geri dönüyorum; demokrasiye.
Yaşanan acılardan, karmaşalardan, çatışmalardan sonra bir ümit beslenen demokrasiye, Müslümanların artık iyice ısındığı, alıştığı, benimsemeye başladığı bir dönemde bu yazının ne alemi vardı değil mi?
Cevap veriyorum. Bugün ben demokrasi fikrini çürütmeye çalışmıyorum. Buna gerek bile görmüyorum. Gördüğüm bir şey varsa o da; dünyanın bugüne kadar hiç görmediği nicelikte bir köleleştirme, demokrasi sayesinde gerçekleştiriliyor olduğudur. İnsanlık bu fikri bazen severek kabul ediyor, bazen zorla. Türkiye’de çok sancılı geçen ama neticede her kesimce teslim olunan, hatta son on yılda pekte sevilen demokrasi, Mısır’da, Suriye’de vb. ülkelerde bugün kendine zemin arıyor. Çok kanlı olan ama halkın gönülden bağlılığı için şiddetin gerekli olduğu alçak bir süreç işletiliyor. Bir zamanlar Türkiye’de olduğu gibi.
Tüm bunlar karşısında irkiliyorum ve kötülüğün zemin edindiği demokrasiden tiksiniyorum. Siyasetle, laf cambazlığıyla, hile ve şerle, kandırarak büyüyen, beslenen demokrasiden tiksiniyorum. Korkuyorum aynı zamanda kendimden ve onlardan. İhvan’ın ve çocuklarının demokrasiyi ana bilip bağırlarına basmalarından korkuyorum. Akan kanın Allah adına değil, demokrasi adına olmasından, böyle bir yalanın tarihe geçmesinden korkuyorum. Celladına aşık bir topluma dönüşmekten korkuyorum. Kızgınlıkla haddi aşmaktan, acının şiddetiyle isyandan, korkunun sesiyle susmaktan korkuyorum. Bir Müslüman olarak çaresizlikten, çarelerin oyuna gelmesinden, aykırı fikirler çekişme halinde iken, savaş meydanında üstü başı parçalanmış, muhtemelen anne babasını kaybetmiş kız çocuğunun anlamsız bakışlarının, acı, korku ve tehdit dolu fotoğraftan üzerime doğrulmasından korkuyorum.
Korkmak fıtri bir şey ama ona alışmaktan korkuyorum.
Bugün düşmanım ama yarın sevmekten korkuyorum.
Dilim döner kalem yazar amma,
Yarın, utanmaktan korkuyorum.