Son seçim sürecinde siyasal kirlilikten ötürü susmayı tercih ettik. Konuşsak da bir karşılığı olmayacaktı. Yeterince geçmişte düşündük ve anlattık. Gönlen rahatsız. Ama kalben ve fikren üzgünüz. Yaklaşık seksen yıllık İslâmî düşünüş, çaba ve emeklerin giderek terse döndüğü bir sürecin, bir yolun sonuna gelinmiş bulunuyor. Yazımızın başlığı, bir sosyolog olan Ertuğrul Özkok’ün köşesinde gündeme getirdiği bir değerlendirmenin bir gerçeği ifade ediyor olması. Başakşehir’in geçmişi çok eski değil. Refah Partisi zamanında İslâmî düşünüşlü olanların inşa ettikleri “Başak Evler” sitelerinin bugünkü durumu veya sonu. Refah Partisi’nin ambleminden, bereketi andıran “Başak” simgesiyle oluşturulan bir belde.
Apartmandan sitelere, setlerden rezidanslara, çok katlı yapılara gidildikçe ortada artık geçmiş dönemin duygularını yansıtacak hiçbir şey kalmıyor. Binanın, sitenin, beldenin adının “Başak” olması bereket duygusunun çok uzağına götürüyor kendiliğinden. Çok katlı yapıların, sitelerin etrafına örülen duvarlar, denetimli girişler, akraba, komşu geliş gidişlerinin olmayacağı yeni bir hayat. Dahası aynı binada oturanların birbirine selâm vermediği bireysel ve bencilce bir hayat. Bu kitlenin sadece adıyla “muhafazakâr” tanımlamasının bir karşılığı yok. Yeni hayat anlayışının konumunun muhafazası sadece bencilliğe ve çıkara dönük olur. Site içindeki garaj ya da otoparklarda toz almayan, çizilmeyen, zarar görmeyen tapınılan arabalar, kredi kartlarının hazırda beklediği ve artık AVM’lere koşulan günün büyük bir bölümünün geçirdiği ve zaman öldürüldüğü mekânlar. Gönüllü faiz vericiler, gönüllü geleceğin ipotek edilmesi. Bütün bunlar ne “başak”ın bereketini bırakır, ne de hayrını. Sadece adıyla muhafazakâr olan modern tutkulu, çok tüketimli, bol havalı bir hayat. İşin gerçeği bu. Artık orada Müslüman’ca yaşama, birlikte olma, sohbet etme ve dertlenme diye bir hayattan söz edilemez. Kurgulanan tatil düşleri, araba gezintileri, yenilemeler vs hayatın yeni ideali, idolü ve tercihi. Dava bu.
Bir de muhafazakâr görünümlü modernin en koyusunda uçlarda yaşayanların sadece görünümleri. O da sadece bir aksesuar. Marka tutkusu, hırs ve tamahı ne “başak”ı, ne bereketi görme niyetinde. Zaten niyet de yok zaten.
Bir de üstüne üstlük bu beldeye adında “başak” olan bir spor kulübüne milyon dolarlar yatırılarak ondan bir fanatik taraftar oluşturma çabası da bir sonuç getirmiyor. Bir avuç insana slogan attırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Modern muhafazakârlık böyle bir şey olsa gerek. Çıkarcı yaklaşımların sonu. Bu muhafazakâr beldeden şimdi; yeni, biraz sol renkli, biraz çok renkli ve tabiî burjuva kesiminin yeni bir muhafazakârı doğuyor.
Oraya stadyum yapmak, siteler ve sitelerin gölgesinde iş olsun kabilinden bir mescit, geçmiş zamanın ünlü öncülerinin adını taşıyan bir okul, hepsi bu. Bu yapının doğuracağı ve oluşturacağı kitleyi artık sloganlar, öfkeler, hötlemeler de tutmuyor. Evin çocukları bu ruha yabancı. Yeni hayatın çocuklarıdır bunlar.
Bu hızlı değişimin farkına varmamanın nedeni gözü kara, kapalı, dava bilincinden uzak, geçmişini reddeden ve yeni bir dönemin bol kredi kartlı, bol lükslü bir hayatın muhafazakârlığı.
Dava ve inanç bilincinin giderek tükendiği, yeni modern hayata ayak uydurulsun diye gerçeklerinden kaçanların bir sonudur bu. Kendi daracık kozalarında dünyayı gözlemleyenlerin kısır döngüsü.
Bin bir emekle gelinmiş bir süreci heba etmenin bir bedeli. Birileri saltanatlarını korumak, zarar getirtmemek için etrafına ördüğü kalın duvarların içindekilerin acı sonu. Dava ve inanç hak getire. Yazık çok yazık. Yılların emeğine çabasına ve çilesine yazık.
Milli Gazete / Ali Haydar Haksal