Günümüz ortamında, özellikle de siyasal tanımlamalarda kavramsal olarak tam bir karmaşa söz konusu. Hiçbir kavram gerçek yerini bulmuyor. Geçmişten gelen kimi tanımlamalar da bugünün koşullarında yerli yerine oturmuyor. Mevcut siyasal yapıların büyük bölümü ifade edilen ya da belirtilen kavramlar ile örtüşmüyor.
Sağ, sol, muhafazakâr, İslâmcı bu kavramların bugün bir karşılığı yok. Sol bilinen sol değil, sağ tam bir karmaşa, muhafazakârlığın bir tanımı bile olamıyor. İslâmcılık ise yerinde yeller esiyor. Sadece tanım olarak karşıtlar birbirine karşı bir silah aracı gibi kullanıyor.
Bugün, daha çok ırkçı, ulusalcı bir ruh egemen ortama. Bu yapanın dışında kalanlar kendilerini nasıl tanımlayacaklarını bilemiyorlar ya da zorlanıyorlar.
Sol diye tanımlanan kesimin bu kavramla bir ilgisi yok. Liberal, Batıcı öze sahip. Ancak kendisini tanımlama anlamında zorlandığından kimi durumlar ile kendini bir yerlere oturtmaya çalışıyor.
Geçen zaman içinde ve şimdi de yer yer tartışılan ve ötelenen örtünme ya da başörtüsü konusu bir sorun olmaktan çoktan çıkmış durumda. Karşılıklı bir uzlaşma ortamı oluştu. Öyle ki “başörtüsü” sorunu sorun olmaktan çıktı. Artık başörtülüler kendi özlerine uygun bir hayat tarzı içinde değildirler. Sadece bir simge olarak başlarda duruyor. Başörtünün altında zaten tamamen çözülmüş farklı bir hâle bürünmüş. Örtünüyor gibi görünenlerin örtünüp örtünmemesinin bir anlamı ve karşılığı yok. Başörtüsüne ve örtünmeye karşı olanların feverana kapılacakları bir durum zaten yok. Muhafazakârlık sadece kısmi bir görünüm. Muhafazakâr gibi görünen bir kesimin insanlarının yaşantıları diğerlerinden hemen hiç farkları yok. Büyük ölçüde bir çözülmeden söz ediyoruz.
Böyle bir durumda görünümleri muhafazakâr olanların zihin dünyaları da oldukça bulanık ve karışık. Liberal, burjuva veya özentili burjuva, örtünme sadece bir aksesuar. Dış görünümleri ile iç görünümleri çelişkili.
Daha da ilginç olanı İslâmcı çıkışlı olanların bugün tam anlamıyla ırkçı ve ulusalcı bir ruha bürünmesi en dikkat çekici olanı. Siyasal bağlamda bakıldığında geçmişte birbirine tam zıt olan kesimlerin bugün için iç içe olmaları tam da yadırganası bir durum.
İslâmcı ya da İslâmî kesimin İslâm milleti, ümmeti iddiası yok artık. Özellikle de İslâm devlet ve uygarlığı iddiasından asla söz edilemez. Ve artık sınırlarını ve düşünce dünyasını Misak-ı Milli ve onun ruhu ile sınırlamış bulunuyor.
İslâmcıların ırkçı bir ruha bürünmesi akla hayale gelmiyordu. Ayrımlar oldukça belirgindi. Artık muhafazakâr kesimin tabanı bunu iyice içselleştirmiş bulunuyor. Geçmiş dönemden gelenler bunu bir bakıma içselleştirmeseler de alt katmandakiler artık iyice ırkçılığı sindirmişlerdir.
Siyasal tercihlerde seçenek ırkçı jakoben, ulusalcılar gibi duruyor. İttifaklar sadece mevcut zaman için değil gelecek zaman için dönüşmeye oldukça müsait. Ruhların kaynaşması ve örtüşmesi oldukça ilginç. Muhafazakârlık siyasal anlamda etkisini yitirdiği gün seçmenin ya da kitlelerin kayıp gideceği yer ne yazık ki ırkçı ulusalcı alan olarak görülüyor.
Şu günü kurtarmanın, pragmatizminin veya çıkarcılığının İslâmî düşünüşlü kesime çok büyük bir darbe olarak görünüyor. Ya da geçmiş İslâmcıları muhafazakârlığa evrildikten sonra varıp varacağı yer ulusalcı, ırkçı jakoben anlayış ne yazık ki.
Sözün ve gücün sahipleri her hâlleri ile kendilerini iyice belli ediyorlar. Silâh ve tehditler konuşuyor artık. İslâmcı düşünce geleneğiyle örtüşmeyen bir durum. Geçmişin İslâmcıları bunu da içselleştirmişlerdir.
Sol düşünce de kendi karmaşasında. Kendini nasıl tanımlayacağını, nasıl izah edeceğini bilemiyor ve bir şaşkınlık içinde. Kendi içinde de tartışıyor. Hiçbir şey yerli yerine oturmuyor. Bu dönemin kazananları, ırkçılar, ulusalcılar ve Ergenekoncular.
Milli Gazete / Ali Haydar Haksal