15 Temmuz 2016 tarihi birçok açıdan bir ‘milat’ oldu. Hemen herkes kendince bu tarihi önemsemekte olup, gelecek yıllarda da bu tarih hiç unutulmayacaktır.
Toplumun, ‘Fetö’cü’ denilen kesimi ile, toplumun genelinin dert ve sıkıntıları ile pek bir ilgisi-alakası olmayan bazı ‘tuzu kuru’lar dışında kalan ağırlıklı kısmı büyük bir kırılma yaşadı ve bunun hıncını bir türlü atamamakta, Fetö adı ya da bu kısaltmanın baş aktörü olan kişi anıldığında her türlü küfür, hakaret ve tel’ini anında boşaltmaktadır.
Resmi kayıtlara FETÖ olarak geçmiş bulunan örgütle ve onun bir numaralı şahsıyla ilgili kanaatlerimizi 26 yıldır ve de bugün yazıp durmaktayız. Fakat bu büyük hadisede, geçmişte olduğu gibi, bugün de atlanan, üzerinde durulmayan, karartmaya tabi tutulan, üzeri örtülen bir başka mesele bulunmaktadır. Müslümanlar olarak varlığımızın devamı, bu meseleye vereceğimiz tepki ile doğrudan alakalıdır; sadece Fetö’yü lanetlemekle hiçbir şeyi çözmüş olmayacağız. Bu meseleyle ilgili olarak son derece ilmî, objektif, adaleti asla elden bırakmayan fakat aynı zamanda sadece Allah’ın levminden çekinmeyi ilke edinen, insanların levmini asla çekinecek bir şey olarak görmeyen bir zihinle tahliller yapmaya çok ama çok ihtiyacımız bulunmaktadır.
15 Temmuz kalkışması, lağım çukurunun bir şekilde patlatılması olayıdır. Ortalık pis kokulardan geçilmiyor. Herkes bu lağımın sahiplerine saldırmaktadır fakat bunun ötesinde, derde deva ne bir adım atılmakta ne de bir tartışma yapılmaktadır.
15 Temmuz kalkışmasının siyasi ve hukuki serencamı nice olur, bu davanın somut bir şekilde kabataslak da olsa, genel hatları ortaya çıkmış vaziyette teşhisi ve örgütün önde gelenlerinin hak ettikleri cezaları almaları mümkün olur mu, olmaz mı, buna dair hiç kimsenin bir şey söylemesi şimdiden pek mümkün gözükmemektedir.
Buna karşın, bizler hiç değilse, olan-bitenden almamız gereken ibretleri almalı, çıkartmamız gereken dersleri çıkartmalı değil miyiz? Şu anda kitapçı rafları, FETÖ denilen örgütün mahiyetine dair alelacele yazılmış kitaplarla süslenmiş vaziyette. Belli ki bunların devamı da gelecektir. Fakat tam da bugünlerde bir de, darbeye maruz kalmış toplumun günah galerisini yazmak gerekli değil midir? Yoksa toplumun günah galerisi şöyle dursun, ‘günahı’ndan bile bahsedilemez mi?
Toplum olarak belirli dönemlerde bir şekilde gündemi işgal eden bazı ‘mücrim’ yapılara bütün kinimizi/gayzımızı/öfkemizi boşaltıyoruz fakat meselenin aslını anlamaya, bu hastalıklı canavar, hain yapıların nasıl neşvü nema bulduklarına bir türlü kafa yormuyoruz.
***
Kitabımız Kur’an, Allah’ın sünnetinde bir tebdil ve tahvil olmadığını/olamayacağını bize bildirmektedir. Sünnetullah kavramı, insanın yani bizlerin tarihin bir numaralı öznesi olduğumuzu hatırlatmaktadır. Sünnetullah denilen yasa karşısında ben müslümanım diyen insanların bir ayrıcalığı yoktur. Kim bu yasalara karşı hayati yanlışlar yaparsa, tepe taklak olması mukadderdir.
Ben, kendini İslam’la tanımlayan bir topluma nüfuz edecek, etkili ve yetkili bir güce sahip olsaydım, öncelikle bu meselede yapılan hataları masaya yatırmayı amaçlayan birtakım ilmi toplantılar düzenlemeyi önerirdim… Şu anda toplumun öfkesi belirli nümayişlerle boşaltılıyor ve sözüm ona bu öfke, belirli kavramlar çerçevesinde depolanarak, kurulu düzenin bekası yönünde kullanılmaya elverişli hale getirilmektedir.
Şüphesiz, bütünüyle hayata hakim olan Allah’tır ve sadece Allah hatadan münezzehtir. Fertler ve toplum elbette hata yapabilir fakat bizdeki durum çok daha farklıdır. Çünkü bizim toplumumuz maalesef, fetö gibi örgütler ya da paralel din/ler ihdas eden yapılara besleyen asıl kaynakları bilip seçebilme gücüne sahip değildir.
Bu yazının meramının daha iyi anlaşılabilmesi için şöyle bir temsil vermek istiyorum: Diyelim ki, “FETÖ kötüdür; kahrolsun FETÖ ve Fetöcüler” gibi bazı sloganlarla bir nümayiş yaptığınızda yanınızda milyon kişi varsa, İslam yerine yeni/paralel din veya dinler inşa edilmesinden bahsetmek için bu kelimelerden oluşan bir cümle kuracağınız zaman, birden o milyon kalabalık eriyivermektedir; her bir kelime ağzınızdan çıktığında erimenin miktarı da artmakta, biraz sonra meydanda yapayalnız kaldığımızı fark etmektesiniz. Tabi her zaman için her türlü hak çağrıya, şehrin en uzak yerinden (min-aksa’l-Medîne) koşarak gelen bir iki kişi mutlaka bulunacaktır…
İşte, 15 Temmuz vesilesiyle bizim idrak alanımıza en fazla yansıması gereken şey, bu paralel din(ler)in kavranmasıyla alakalıdır. Bunun üzerinde durulmasından hoşnutluk duymayan her kim varsa, bilinmeli ki, bilinçli veya bilinçsiz olarak, FETÖ’nün değirmenine su taşımaktadır. O insanların FETÖ davasından gerçek anlamda rahatsız olduğunu düşünmemiz mümkün değildir.
Gerçek darbe planları İslam üzerine yapılırken ve İslam’a alternatif yeni/paralel dinler ihdas edilirken layıkı veçhile uyuyan, sesini çıkartmayan, hatta ‘hizmet’ olduğu gerekçesiyle katkılar sunan bir toplumun, sıra ülkenin yönetimini ele geçirmeye yönelik bir ‘darbe’ girişimine gelince birden kükremesi, pek çok sorunun cevabını vermektedir.
Şu anda halen yine bu paralel dinler ihdasına karşı bir tepki bulunmamaktadır. 15 Temmuz vesilesiyle kimi seküler değerler alabildiğine kutsanmaktadır. İslam’ın, doğası gereği bulunması gereken konumu ve bu konum uğrunda verilmesi gereken her türlü mücadele, eş oranda tavsatılmakta, deyim yerindeyse halının altına süpürülmektedir. Bu da, FETÖ’yü tel’in faaliyetlerinin bir parçası olarak yürütülmektedir.
Fetö tel’in edilirken, akide/inanç/İslam algısı bakımından Fetö’den hiçbir geri kalır tarafı bulunmayan diğer cemaatlere (fetö’cükler!) neden laf edilmemektedir? Fetö’nün bir biçimde referansı olan Said Nursi’nin çizgisi hala koruma altındadır. Toplumun kanaat önderleri, topluma bulaştırdıkları yığınlarca akidevi pisliğin bedelini kısa bir ‘pardon’ ile ödemiş bulunuyorlar. Toplum ise yeni paralel din/ler/e maruz kalmaya devam etmektedir.
Bu toplum aslında çok saf, çok temiz, akidesi arı-duru, ahlakı Müslüman ahlakı ama işte aranın fetö’leri olmasa… Durum böyle değil sevgili dostlar. Rabbimiz, “Başınıza gelen bir musibet kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir” (Şura, 30) buyurduğuna göre durum bu kadar basit değildir.